Aşağı yukarı 1980 yılından bu güne yani neredeyse 45 senedir çeşitli gazetelerde periyodik olarak köşe yazarlığı yapıyorum. Türkiye’deki yerel ve/veya ulusal gazetelerde yayınlanan bu yazılarımın yanısıra KKTC gazetelerinde de yazılarım yayınlandı. Bunlarla birlikte yine yerel veya ulusal birçok televizyon kanallarında yorum bazlı programlara konuşmacı olarak katıldım.
Bugünlerde spor basınında konuşulan konular üzerine birşeyler yazmak fikri aklıma gelince daha önce spor üzerine yazmış veya konuşmuşmuyum diye arşivimi bir taradım. Gördüm ki bunca zaman içinde sadece bir kez spora dair birşeyler karalamışım. 1996 yılında yazdığım O yazıda da “ Karbonhidratın Proteinle mücadelesi “ başlığı altında o zamanlar Avrupa’da sürekli kaybettiğimiz maçlarda neden onlar kadar koşamadığımız, güçlü olamadığımızın sebebi konusunda bir tıp profesörü ile yaptığım konuşmadan yola çıkarak o hocamızın öne sürdüğü “ karbonhidrat bazlı beslenme alışkanlığımızın spor başarımızı etkileyebileceğini, protein bazlı beslenenlerin daha güçlü fizik yapısına sahip oldukları için daha başarılı oldukları “ tezinden bahsetmişim. Çok şükür ki o günler çok gerilerde kaldı. Gerek milli ve gerekse profesyonel takımlarımız Avrupa’da başarıdan başarıya koşuyor.
Bugün ikinci kez spor üzerine yazmak istedim. Yazıma “Tut kelin Perçeminden” başlığını da bu konuda yapılan konuşmaların iler tutar tarafı olmadığını gördüğüm için koydum.
Öyle fanatik bir taraftarlığım yok. İzmir’de kendi semtimin takımını tutuyorum. Tuttuğum takım da birçok İstanbul takımının neredeyse ellide biri maliyetle oluşturulmuş bir takım. Ama tutarlı bir mali yönetim, akıllı bir teknik strateji ve oluşturulan dostluk ortamı sayesinde başarıdan başarıya koşuyor. Ligin ilk yarısını 4. Bitirdi.
Bakın gazetelere, bakın TV kanallarına ne kulüp yöneticilerinin, nede teknik yönetimin, ne hakemlerle, ne MHK ile, ne Türkiye Futbol Federasyonu ile ilgili tek demecini göremezsiniz. Herkes işine gücüne bakıyor. Kazandıklarında seviniyorlar, kaybettiklerinde de hakemleri vb. suçlayacak yerde “ Biz nerede hata yaptık “ diye analizlerini yapıp bir sonraki maçta bu hataları tekrar etmemenin yolunu arıyorlar.
Ama bir de büyük takımlara bakın. Aslında el birliği ile saygınlığını korumak zorunda oldukları ve ancak böyle davranarak daha etkin ve objektif hale gelmesini sağlayabilecekleri Futbol ile ilgili kurum ve kuruluşları ve/veya kişileri yerden yere vuruyorlar. Bu Futbola yarar yerine zarar verir farkında değiller.
Hakemlik müessesesi tabii ki dokunulmaz değildir. Şayet çok bariz sıkıntılar yaratılmışsa mutlaka izalesi gerekir. Ama bunun yeri medya değildir. İlgili platformlarda oturup konuşulur, hatalar giderilir.
Unutulmamalıdır ki, hakem, yorumcuların ileri sar, geri sar, bir daha oynat, tekrar göster komutları ile onlarca kez izleyerek karar verebildikleri pozisyonları anlık olarak değerlendirmek zorundadır. Böylesi bir zaruret tabii ki beraberinde bazı hataları taşıyacaktır. Yeter ki bu hata maksatlı yapılmamış olsun.
Diğer taraftan VAR uygulamasının da dünya futboluna yarar yerine zarar getirdiğine inanıyorum. Futbol hatasıyla sevabıyla güzel.
Bu nedenle, herhangi bir maçta kendi hatalarını görmezden gelip, kendi teknik direktörünün oyuncu ve strateji seçimini eleştirmeyip, yenilginin sebebini başka unsurlara yükleyen, taraftarlarını yanlış yönlendiren demeçleri duydukça içimden “ Tut Kelin Perçeminden “ diyorum. Yani kafada saç yok, sen perçem tutmaya çalışıyorsun.