Değerli arkadaşım Ünal Ersözlü gazetemizdeki köşesinde, İzmirli ya da emeğini İzmir’le buluşturmuş nice insanımızı edebiyat penceresinden bakarak anıyor ve anlatıyor. Kuşkusuz usulca biriken bu yazılar, Ünal’dan yeni bir kitabın geleceğini de muştulamaktadır. Gazete sayfalarında kalmamalılar. Köşeye bu yazılarla başlamamın tek amacı, sevgili bir yoldaşı ve emeğini selamlamak değil.
Bu yazıları başarılı kılan, yalnızca Ünal’ın içten anlatımı, berrak Türkçesi ve titiz bir araştırmaya verdiği emek olabilir mi? Bence hayır. Bu niteliklerin yanında, bu yazıları bu kadar değerli ve işlevsel kılan şey; anılan kişilerin, işlerinin, güçlerinin ve duruşlarının, günümüzle oranlanmasına yol açma başarısıdır. Kitabın ortasından konuşmak ve sonda söyleyeceğimizi şimdiden söylemek gerekirse, “anma” amaçlı işlerin, düzenlenen etkinliklerin birçoğunun zaman, kaynak, emek israfı olmasının nedeni, bu başarıdan çok ama çok uzakta olmalarıdır.
Kimsenin kalbini kırmak ve haddimi aşmak istemem, nitelikli olanları tenzih ederim. Ancak bir “anmalar enflasyonu”na gark olduğumuzu söylemek zorundayız. Yeryüzünün, ülkemizin ve İzmir’imizin anılmaya değer nice insanı, yaşanmışlıkları, önemli olayları, ölümsüz işleri var. Hepsini anmaya kalksak, başka hiçbir işle uğraşmadan, sabahtan akşama kadar o etkinlik bu etkinlik dolaşmak zorunda kalabiliriz. Bu konuda profesyonelleşmiş olanları –bunu nasıl başardıklarına hep şaşmışımdır- bir yana bırakacak olursak, böylesi etkinliklerin hepsine yetişmeye ne zaman, ne para, ne enerji yetebilir. Örneğin, Nazım Hikmet’i anma günleri içindeyiz. Sanırım en az on on beş anma etkinliği yapılacaktır, yapılmalıdır da. Ama bunun olmazsa olmazlarını unutmamak koşuluyla. Madem Nazım Hikmet örneğinden sözü açtık, Şair Baba özelinde meramımızı sürdürelim.
Nazım Hikmet’i anmaya yalnızca şiirsever olmak yetmez. Eğer yalnızca bununla yetinirseniz, onun sanatıyla hayatı buluşturan dünya görüşüne saygısızlık edersiniz. Yalnızca kişisel hayatıyla yetinip, örneğin koskoca bir kâinat şairinden “Kazanova” yaratmaya kalkan dangalaklar gibi davranırsanız, korkunç bir haksızlığın parçasına dönüşürsünüz. Onu dünya görüşünden, savaşımından, duruşundan soyutlayıp, “Şairler Kahvesi Tekaütü”ne çevirirseniz, evcilleştirmeye kalkarsanız, asla onunkine uymayan dünya görüşünüzün içine sıkıştırma hadsizliğine girerseniz, tek kelimeyle saçmalarsınız. Öyle ya, o muhteşem hayat siz bir gün heder edin, o muhteşem kavga siz bir gün içini boşaltın, o inanılmaz şiirler siz bir gün sakıza çevirin diye mi yaşanmıştır, yapılmıştır, yazılmıştır? Nazım Hikmet’i sıradan müsamere malzemesine çevirmek, ayıp etmek değildir de nedir? Öze dair bu anımsatmaları uzatmak mümkündür, bu kadarıyla yetineyim. Ne demek istediğim bal gibi anlaşılmıştır: altından kalkamayacağınız hayatları, duruşları ve ürünleri laf ola beri gele anmaktan vaz geçin, ezilirsiniz.
Öte yandan, bu dünyada “Etkinlik Mühendisliği” diye bir meslek var. İlgi alanı teknik, estetik, içerik uzmanlığıdır. Bu tür etkinliklere kalkışacaklar, o etkinliğin özüne ya da öznesine dair saygılarını, düzenlemedeki ciddiyetle de göstermek zorundadır. Haydi, biraz kışkırtıcı olayım: siz çatlayan patlayan mikrofonla, bermuda altı terlikle, kimin ne zaman ne yapacağı belli olmayan berbat program akışıyla; yeryüzünü temize çekip, daha yaşanır bir hale getirmeyi savunan bir dünya görüşünün savunucusunu ve en büyük şairini anamazsınız.
Şair Baba özelinde vermeye çalıştığım örneklerin bin türlüsüne rastladınız, rastlıyorsunuz, belki de düzenleyicileri arasındasınız. Bence önce kendimizi, sonra da birbirimizi uyarmakta yarar var. İşin yerel yönetimleri ilgilendiren kısımlarına, yeri geldikçe değiniriz.
Kendi adıma, ben bu tür anmaların bilgi ve belge üretmeyi hedeflemesini bekliyorum. Dün ile yarın arasında, bugün adına bir köprü oluşturmasını istiyorum. Umut, cesaret ve güç tazelemesini diliyorum. Yinelenmekten sakıza dönmüş nutuk atmalardan, okuduğu şiirin anlamını bilmekten aciz yırtınmalardan, zevksizliğin ve sakilliğin egemen olduğu sözüm ona etkinliklerden çok sıkıldım. Olabildiğince de uzak durmaya çalışıyorum.
Anmak için, sanırım önce andığını iyi bilmek ve iyi anlamak gerekiyor. Bunlar olmadan anlatmak mümkün müdür?
Ünal’ın yazıları, genelde dillendirdiğim beklentilerin gazete köşesi olarak, en taze karşılığıdır. Okuyun, ne demek istediğimi daha iyi anlatmış olacağım.