Pandemi öncesinde yavaş yavaş ortaya çıkan sosyal medya fenomenleri pandemiyle beraber tüm dünyada popüler hale geldi. Bütün markaların strateji çizelgesinde yer edindiler. Ne yaptıkları, geçmişleri, ne paylaştıkları, eğitimleri hiç önemli değil. Hunharca çok zengin olmayı, çılgınlar gibi alışıveriş yapmayı ve sadece tüm hayatlarını paylaşarak para kazanmayı pompalıyorlar.
Kafanı karıştıran birkaç şey var. Mesela, bir insan tüm özelini ve yaşadığı alanı nasıl böyle ulu orta paylaşabilir? Ne kadar güvenli? Dijital medyanın son zamanlarda geldiği nokta ve yapay zekâ teknolojileri bu kadar manipülasyona açıkken ve dijital ortama tek bir fotoğrafın düşmesi yeterliyken nasıl olurda tüm hayatını ulu orta yaşayabiliyorlar aklım almıyor. Bu konuda hem eski kafalıyım hem de özel alanıma girilmesi benlik değil.
Bir diğer konuda; sürekli gözümüze sokulan zenginlik, lüks, gösteriş ve alışveriş. Ben anlamıyorum bu ülkede her şeyin çok pahalı olması, insanların zar zor geçiniyor olması bir tek bizim sorunumuz sanırım. Ekonomik kriz bir tek bizi vurdu. Ve gençlerde kolay para kazanmanın peşinde artık. İstikrarı bir şekilde çalışmak ya da kariyer hedefi falan yok. Sonuçta okuyunca değil, saçmalayınca mutlu olunan örneklerle dolu hayatları.
İyi ki var patili dostlarımız
Kendimi bildim bileli hep içe içe oldum hayvanlarla. Şehirde olmamıza rağmen annem kuş, balık, civciv ne istediysek sağladı ve baktık beraber, Köye gittiğimiz zamanlarda da eşek, inek ne varsa beraber geçirdik yazları.
Ama evime asla kedi, köpek almam diye gezdim yıllarca. 50 günlük bebek Çakıl gelene kadar. Bana tüm hayvanlarla yaşayabilmeyi öğretmek için gelmişti sanki. Oyuncu, sessiz, sakin, sevecen... Sonra onun çocuğu Bambam elimize doğdu. Yaşasın diye günlerce uyumadık ağabeyimle. Sonra sevdiğim adamla bizi bir araya getiren Ewok! Sokakta diğer kediler döverken kurtarmıştı Cevat. El kadardı geldiğinde kucağımda uyuyarak büyüdü. Benim hayatımın gidişini değiştirdi minik surat oğlum. Sanki ilk gördüğünde biliyordu. Öyle yattı kucağımda, sevdi beni...
Ardından bir soğuk ilkbahar sabahı eşim ve ağabeyim fare kadar bir köpek yavrusuyla sürpriz yaptılar bana. İlk gördüğüm an hem korktum hem çok sevdim. Elime yapıştı. Ve bir daha hiç bırakmadı. He gün bana yeni bir şey öğretti.
Annesinden 45 günlük diye ayırmışlardı ama 20 günlükmüş. Gözleri açılmamış, işitme duyusu oluşurken kandırmışlar bizimkileri. Tüm gece ağabeyimle uyudu. Yaşamaz dedi veteriner. Elimizden geleni yapalım en azından yaşadığı üç beş günü mutlu geçirsin dedik.
Geldiğinde terlik içinde uyuyan Bobo şimdi kocaman oldu. Güçlü, sevgi dolu bir köpek. Ailemizin en neşeli bireyi. En önemlisi benim her şeyim oldu. Dün onu kastrasyon (kısırlaştırma)için götürdüğümde bir kere daha anladım onu ne kadar sevdiğimi. Ardımdan ağlaması beni bütün gün ağlattı mesela. Ev bütün gün bomboş geldi. Onu büyüten kedi ağabeyi Ewok miyavlayarak gezdi bütün gün.
Demem o ki; onlar şu evrende bize verilen en büyük hediye. İyi ki varlar. Hep olsunlar.