Şu yalnızlık araştırmaları bitmedi gitti.
Sadace bilim insanları değil, politikacılar bile bu konuya el atmaya karar verdi.
Baksanıza İngiltere'de Yalnızlık Bakanlığı kuruluyormuş!
Daha neler!
Şu bitmek bilmez araştırmalar döndü dolaştı faturayı yine malum mecraya kesti: Genç nesillerin "sosyal medya bağımlılığı yüzünden" yaşlılara kıyasla daha fazla yalnızlık çektiği ortaya çıktı.
Yani araştırmalar böyle sonuç veriyor. Ama ben asla katılmıyorum.
Asosyal insan asosyaldir, sanalda da gerçekte de.
Hatta tam tersi insanlarla yüz yüze sağlıklı bir iletişim kuramayan bireyler, sosyal medya ortamında yazarak kendilerini çok daha rahat ifade ettikleri için, sanal manal kendilerine gayet keyifli bir arkadaşlık ortamı kurabiliyorlar.
***
Yaşlılarda ise internet ortamının yararı çok daha büyük.
Bir köşede mutsuz, gayesiz öylece durmak, yaşamın ortasından kıyısına çekilmiş gibi hissetmek yerine hayatın tam içine karışmalarına, olaylardan haberdar olmalarına imkan sağlıyor.
Aynı yaştaki dostlarıyla birbirlerine güllü bebek, şiirli çiçek kartları göndererek hayatlarına bir renk katmış oluyorlar.
***
Fakat işte dediğim gibi bilim insanları benim ve benim gibi düşünenlerle aynı fikirde değil.
Onlar, sosyal medyayla büyüyen milenyum kuşağının en yalnız nesil olma yolunda ilerlediğini iddia ediyorlar.
Dünyada üç milyar insan, yani toplam nüfusun yüzde 40'ı sosyal medya kullanıyor. Günde ortalama iki saatimizi sosyal medyada geçiriyoruz.
Her dakika yarım milyon tweet ve Snapchat fotoğrafı paylaşılıyor yani.
Bazılarına göre bu, zaman ve ruh sağlığı kaybı!
Sosyalleşme denilince neden illa yüz yüze olmamız gerekiyor acaba? Ben de bunu anlamıyorum... Bu bir kuralsa o kural çoktan yıkıldı söyleyeyim.
Ayrıca sosyal medyada da yüz yüze değil miyiz?
Bu mecraları küçümsemeyin ama hayatınızın merkezine koyacak kadar da fazla önemsemeyin.
O zaman kararını tutturabiliriz sanırım.

***

Yeni iş kolları


Ayrıca fena mı? Sosyal medyanın yaygın kullanımı sayesinde yeni iş kolları da oluştu.
Eğer ünlü ya da yarı ünlü iseniz bu konularda uzman olan ya da en azından olduğunu iddia eden kişilerle anlaşıyorsunuz. (İddia eden diyorum çünkü bu ara elinizi sallasanız bir sosyal medya uzmanına değiyor. Daha -de'leri -da'ları ayırmayı bilmeyen, dijital medya konusunda bırak eğitim almayı bir seminerin kapısından kafasını bile uzatmamış, her bakımdan yetersiz tipler bu işe soyunmaya kalkıyor. Ve işin tuhafı birkaç enayi bulmayı da beceriyorlar.)
Önce oturup bir yol haritası belirliyorsunuz.
Hedef kitle oluşturuyorsunuz.
Kullanacağınız görsellerin ve oluşturacağınız anlatım dilinin çerçevelerini hazırlayıp markayı (kişiyi) içine yerleştiriyorsunuz.
Hem eğlenceli hem tam günümüzün mesleği.
Evde oturup işsizlikten şikayet ederek beyaz atlı prens bekleyenler bu konuda ilerleyebilirler mesela.
Kısaca sosyal medyayı küçümseyip, olumsuz anlam yükleyenler bu çağda sınıfta kalır, söyleyeyim.