Bu yazıyı kaleme almak için masaya oturduğumda, sizin de şu an bu satırları okurken göreceğiniz buğulu bir gençlik fotoğrafına bakıyorum. Kordonboyu’nda bir İzmir klasiği sayılabilecek Venezia’da çekilen bir fotoğrafa benziyor. Bakınca hüzünleniyorum, nedeni fotoğrafta görülen bir karakterin şimdi hayatta olmaması. Deklanşöre basıldığı tarih 30 aralık 1983. O günlerde duvarların arkasındayım. Henüz o insanları tanımıyordum. Onlar daha önce yazdığım İzmir’in efsane hukuk adamı, yazar, şair İskender Özturanlı’nın oğulları. Fotoğrafta sağda bir İngiliz Lordu edasıyla oturan Şair Sevgili Murat Özturanlı, solda olan ise Şair Sevgili Mustafa Özturanlı. İkisini de 1986 yılı sonunda özgürlüğümün ilk günlerinde ortak dostlar aracılığıyla tanımıştım. Kemeraltı’nda Doğuş Kitapevi’ni yeni açmışlardı.
Sevgili Murat’ın ilk şiir kitabı ‘Acılı Kırlangıçlar’ 1984 yılında yayımlanmıştı. Sonra ben onları ilk tanıdığımda ailenin şiir kervanına Mustafa da ilk kitabı Yasavul ile katılmıştı. Mustafa ve Murat ile 1986 sonunda başlayan dostluğum kesintilerle ama hep sürdü. Sevgili Mustafa ve bir grup değerli dost ile birlikte İzmir Kent Kitaplığı serüvenini başlatmak, İzmir Kent Kültürü Dergisi’ni çıkarmak, geçmişimin güzel dönemlerinden biriydi. Hayatımızdan bir kırlangıç gibi uçup giden Sevgili Murat Özturanlı ile kısa süreli bir iletişimim oldu, ama ikimiz de birbirimizi çok sevmiştik, bu nedenle birbirimizden hep haberdar olduk. Murat’ın hem ilk şiir kitabını hem de hayata vedasının ardından kardeşinin toparlayarak yayımladığı “zargana zar tuttu… kaybettim” adlı kitabını da çok sevmiştim.
MURAT ÖZTURANLI’NIN
HÜZÜNLÜ HAYATI
Hem İskender Özturanlı’nın hem de Sevgili Murat’ın vedası sırasında mesleğim nedeniyle Antalya’da görev yapıyordum. İkisinin de son yolculuklarına katılamamam, içime hep dert olmuştur. Sevgili Murat Özturanlı için yaşarken her zaman hissettiğim; tuhaf bir şekilde sanki çok uzaklarda ya da gurbetteki bir dostun, güven ve ilham verici varlığı oldu. Oysa birbirimizden farklı bambaşka hayatlar yaşamıştık. Bazen hayat böyledir, az tanıdığınız bir insanın ‘sahiciliği, samimiyeti, insanlığı’ sizde iz bırakırsa, onu unutmaz ve kendi varlığınızda yaşatırsınız. Herhalde Sevgili Murat Özturanlı, bende bıraktığı izi şiiriyle de onurlandırınca, güven okyanuslarında derinlikli bir dostluk bağı armağan etmişti hafızama…
Peki kimdir bu Murat Özturanlı?
Ben bu yazıya özgü, sözü kardeşi Şair Sevgili Dostum Mustafa Özturanlı’ya bırakmak istiyorum. İşte Mustafa’nın kaleminden “murat özturanlı’dan satırbaşları…”:
“1960 / 3 kasım… alsancak garı karşısındaki eski bir rum evinde doğuyor…
birkaç yıl sonra kahramanlar’da, eshot evlerinde, kocaman bir gül, çiçek, meyve ağacı bahçesi olan evde süren çocukluk…
her gün demiryolundayız, her gün ege mahallesi’nde roman çocuklarıyla… gizliden gizliye şarap da içiyor oralarda…
sokak arasında top oynuyoruz… bahçedeyse, babanın üstüne titresiği güller kırılmasın diye daha çok toprağa çivi saplayarak ve birbirimizin çivisini hapsederek oynadığımız, ve saatler süren “çivi oyunu”…
kedimiz var, köpeğimiz var… ara sıra evden kaçıp;,demiryolu boyunca yürüyüp, turan’a, anneannesinin yanına gidiyor… bunda, hem asiliğin hem de kuzenleriyle zaman geçirmeyi sevmesinin etkisi büyük… ara sıra da bahçede çiçeklerin arasında ya da demiryolunda gizleniyor hepimizden…
üç dört kez soyuluyor evimiz… bir seferinde, sobayı devirerek yangın çıkarıyoruz… baba iskender, sobayı çıplak elle kavrayıp sokağa atıyor… elleri balon gibi… radyoların içini açıyoruz; masa ve kol saatlerinin içlerini açıp tüm parçaları birbirinden ayırıp; güya toparlayacağız gerisin geri… yaramazlık diz boyu…
10 yaşında sigaraya başlıyor… yalnız kalıyoruz evde hemen her akşam… baba, baro başkanı ve haftanın üç dört günü akşam evde yoklar.… ev ocaman; korkudan tuvalete bile gidemiyoruz… telden atlayıp bir gün, sigara alıp geliyoruz bakkaldan… korkuyu bastıracağız diye herhal…
yetmişli yılların ortasında, evden taşınma; çocukluğumuzun yerine apartman yapılması…
lisenin son iki yılını yatılı okuyor, atatürk lisesi’nde… haftasonları evci olarak çıkıyor…
1978… yatakta sigarayla uyuyakalıp evi yakma hikayesi… anne babanın yatak odası kapısı kapalı… kardeşi mustafa, evi saran dumanlardan dolayı uyanıyor ve yanan bir odayla birlikte murat’ı görüyor yatakta… baba iskender, söndürüyor yangını…
1980… kazanıp sürdürmediği “ingiliz dili ve edebiyatı” bölümü hikayesi… ‘ben zaten ingilizceyi biliyorum; bir şey öğretmiyorlar bana orada.’
yılmaz ipek’ten alınan bağlama dersleri… akşamlardan sabahlara dek çalınan bağlama… yapılan besteler…
çene kemiğinde ortaya çıkan bir hemanjiyom ve yıllarca sürecek tedavi süreci… almanya ve ingiltere’de geçirdiği dört ameliyat… bütün vücudunun kanının değişmesi…
1983… konak “kültür üretim merkezi (KÜM)”ne ortaklık… ve ortaklarından yediği kazıklar…
aynı yıl dergilerde yayımlanmaya başlayan şiirler…
1983-1984… bahriyeli olarak yapılan askerlik… İskenderun ve izmir güney deniz saha komutanlı’ğında…
1984… şiir kitabı, “acılı kırlangıçlar”…
1985… kemeraltı’nda kardeşi mustafa ile açtıkları “doğuş kitap kırtasiye”…
1986… evlilik… bir kızı oluyor… adı “imge”… on yıla yakın sürüyor bu evlilik…
sonrasında yapılıp batırılan birçok ticari girişim… oyuncakçıdan, tavukçuluğa; besi çiftliğinden inşaat taahhüt işlerine kadar pek çok iş…
1985-1995 arası, kardeşi mustafa ile karşılıklı evlerde komşu olarak yaşaması… saz ve şiir geceleri…
daha çocukluktan başlayan balıkçılık tutkusunun, giderek “medarı maişet” boyutunda hayatına yön vermesi, urla - kalabak’ta, su ürünleri kooperarifine üye… 1998-2005 arası…
sonrasında, 2006’dan itibaren bir belediye şirketinde satın alma sorumlusu olarak, ölene dek süren çalışma hayatı…
2009 / 12 şubat… akciğer kanserinden ölüm… urla iskele gömütlüğü’nde yatar…
rakı sever, tütün sever, denizi sever, balığa çıkmayı sever, kalamar yakalamayı sever, saz çalmayı sever bir insan işte…
(mustafa özturanlı
7 şubat 2018, izmir)”
LİRİK ŞİİR ÇİZGİSİ
Ben izninizle bu yazıyı yine şiirle sonlamak istiyorum. Yine Sevgili Mustafa Özturanlı’nın toparladığı Murat’ın şiirleriyle. Bakalım beni etkileyen ve sevdiğim bu lirik şiir çizgisi, sizin ruhunuzda neler yaratacak? Artık bu güzel şiirler size emanet. Benim görevim unutulmak üzere olan bir şairi size hatırlatmaktı. Zaten bu yazı dizisinin de işlevi bu. Sevgili Murat Özturanlı’nın hatırasını sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ruhu şad olsun.
İşte şiirlerinden bir küçük yansıma:
Murat Özturanlı (2 Kasım 1960-12 Şubat 2009)
“izmirli bir kırlangıcın düş çatlaklarında
korkusuz bir papatya gibi yaşıyor yalnızlık”
(Düş Çatlakları’ndan)
[Zargana Zar Tuttu... Kaybettim!, Yay. Haz.: Mustafa Özturanlı, Komşu/Yasakmeyve Yay., İstanbul, Aralık 2016]
Anne
bu gece sabahsızım anne
o rakıları da büyük aşklar düşleyerek içmiştim
bu gece ben silahsızım anne
olmadı, geçti mevsim, ölseydim keşke
önce bil beni
sonra bildir karınca kararınca cennete
aşk var diye şehrin taa öbür ucundaki güvercini
düşlemektense
olmadı, geçti mevsim, ben hala seninim anne
[Zargana Zar Tuttu... Kaybettim!, Yay. Haz.: Mustafa Özturanlı, Komşu/Yasakmeyve Yay., İstanbul, Aralık 2016]
Işın
1
Mayıs 1983
İzmir
Gökyüzünün
Kırlangıçları bile kucaklayamadığı bir gün
Yüreğime daha çok siniyorsun
Yel estikçe
Saydam bir yalnızlığın içinden geçip
Gözlerini yakalıyorum bir ışın gibi
Ve özlemle kenetleniyorum onlara
Yüreğimin ayrıntılarını imliyor
Kuş sesleri
Akşamüstü
Çocuklar uçurtma salmış gökyüzüne
Oysa gökyüzü kırlangıçları bile kucaklayamıyor
Ve bilmediğim bir çukura döküldü güneş
Mayıs 1983
İzmir
Perşembe
2
Yüreğim su topladı yalnızlıktan
Ve yeryüzünün kara bir sıvı olduğunu
Yeniden anladım bugünlerde
İçimde bir ısırgan otu gibi büyüyor zaman
3
Gökyüzünün
Kırlangıçları bile kucaklayamadığı bir gün
[Acılı Kırlangıçlar, Erenler Mat., İstanbul, 1984]
[Zargana Zar Tuttu... Kaybettim!, Yay. Haz.: Mustafa Özturanlı, Komşu/Yasakmeyve Yay., İstanbul, Aralık 2016]
Zargana Zar Tuttu, Düşeş
küçük bir meyhanenin
dar merdiveninden
bodrum katına indim
aşk yüzünden
terledim
taa saçlarıma kadar çıktı rakı kokusu,
yeni bir çukur aradım
cesedim için
aşk yüzünden
çömeldim hayata
ve aşkın kıvrımlarını beynime yamadım
yıllarca…
kimseler dur demedi bana.
zargana zar tuttu…
kaybettim !
yirmi nisan 200sekiz
[Zargana Zar Tuttu... Kaybettim!, Yay. Haz.: Mustafa Özturanlı, Komşu/Yasakmeyve Yay., İstanbul, Aralık 2016]
Eski Şaraplar
yarızambaktı yaşamak.
ya da
tuzu bile
püskürtmeyen
midye kabuğu
ya da
rakı içince geliyor aklıma
buz bastıkları kasıklarımda ağrı
ya da
çiçektozlarından önce
yağmur yemişti taçyaprakları umudun
kaçıyor ruhuma çarpan bir vapur düdüğü
herhangi bir kentin rıhtımında değil
burda
aşkın olmadığı
günün beyin damarları tıkanmış bir yalnızlıkla başladığı
ya da
gözleri
bulut bulut
farkında mısınız
tanrı hep sustu bugüne kadar
ve utandık kendini çarpan bir yıldızın mastürbasyonundan
kızımın küçük, beyaz elleri gibi
gökyüzünde ay olduğunu varsayalım
ya da
en az bir enkaz kadar tozluyken yaşamak
genç bir örümcek örsün ağlarını
karamsarlığını yakalasın sıvadiplerinde
bir güvercin mi bu
yüreğini bana bağışlıyor
yüreğiyle beni çarpıyor eski şaraplara
buzlu derinliklerinden kalbim düşüyor yakamozların
çürük mısır taneleri gibi kusuyorum geceyi
anason kokuyor tahta masanın kıymıkları
yoksul bir yosun gibi yetersiz yeşilleniyor yaşamak
taş mıyım
ölümün sularına oturmuşum sevişmemek için
en az bir enkaz kadar tozluyken yaşamak
izmir’den indirin beni
ve mavi memelerini
arabesk bir şafak gibi ittiriyorum gökyüzünden
n’olur
izmir’den
indirin
beni
[Zargana Zar Tuttu... Kaybettim!, Yay. Haz.: Mustafa Özturanlı, Komşu/Yasakmeyve Yay., İstanbul, Aralık 2016]
Narkuşları Güneşi Görmedi
hayatta kalmak adına mecburdum sana
bir yudumluk gemici şarkılarında geceye serpilmek gibi
sonra düşlerin rahminde
kan çapaklarında uyandım...
unutmadım adını baba
seni aldatmadım.
aşksız kaldım
insansız kaldım
susuz yaşadım…
dağlarda sabahladım
kimselere sormadım.
…..
ben senin için ölürüm baba
kırağılar çaldığında ruhumu bana kızma...
benden utanma!
beni bırak saçlarının beyazına
ordaki bulutlarda ağlayan küçük şarkıları temizleyeyim sana...
sanki beraber ölecekmişiz gibi geliyor bana.
izmir sallanıyor bu gece
izmir daha çooook sallanacak
izmir
izmir olduğundan utanacak
sokaklarından deniz akacak sabahlara kadar
busesiz bir agora meyhanesinde
basılmamış tek kitabını okuyacak şair
şiir: şeydir
her şey
her şeye gebedir
her şey - her şeyden önce gelir
izmir
imanıma sallanıyor bu gece
izmir bir daha durmayacak
ölümlü iki gelincik
ölümsüz iki buluta baktı bir sabah
sonra narkuşları güneşi görmedi
sabahlar tükendi
gözyaşı geri geldi
tek ilmekten
tek seken
tekim ben
tek heceye düşen
bir yıldız kayması gibi
eriğin tersinden saklıyorum hayatı gözyaşlarımda
mecburdum sana
çünkü bir kez bile uyumadım saçlarında
sanki beraber ölecekmişiz gibi geliyor bana
[Zargana Zar Tuttu... Kaybettim!, Yay. Haz.: Mustafa Özturanlı, Komşu/Yasakmeyve Yay., İstanbul, Aralık 2016]