Bergama doğumlu İzmirli şair Metin Altıok’un adı ne zaman anılsa, kalbimin bir köşesinden sızan çok derin bir hüzün usulca içimi oyar. Elbette ki, sevgili Behçet Aysan başta olmak üzere, Sivas’ta yitirdiğimiz tüm değerlerimizin buruk hatırası, bu duygunun yüreğimizi istila etmesi için fazlasıyla yeterlidir. Ama aynı zamanda kendi kuşağının en hüzünlü şairlerinden biri olan, "Kiracıyım Bir Acıya" başlıklı şiiriyle adeta kendi ruh hâlini tarif eden Altıok, çok daha önceden yazdığı Sis şiirinde de kendisi ile yangın arasında bir ilişki kurup şöyle der:
“Sonunda kendime bir top yangın edindim,
Soluğumla besledim dudağımın ucunda.
Ömrümün külüydü savrulan hep ardımda,
Örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri
Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla.
Koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla,
Adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya.”
Bize yangından bir acı armağan eden bu eşsiz kalem, şiirimizin “Hüzün Şövalyesi” olarak daima yüreklerimizde yaşayacak. Bu yazı dizisinde şiirin yüzakı Metin Altıok’u kaleme almayı özellikle sonlara bırakmıştım. Şimdi onu bir kez daha, büyük bir saygı ve özlemle anıyorum.
AYNI TOPRAĞIN
ÇOCUKLARIYIZ
Ne yazık ki Kıymetli Behçet Aysan’ı tanıma şansına sahip olmama rağmen, Sivas’ta birlikte ölümün merdivenlerine oturan usta şair Metin Altıok’u hayattayken tanıma onuruna erişemedim. Ama her zaman çok sevdim O’nun şiirini, yaşamdaki vakur ve erdemli duruşunu.
Metin Altıok, 14 Mart 1941’de İzmir’in Bergama ilçesine bağlı Göçbeyli Köyü’nde dünyaya geldi. Ben de aileden Bergamalıyım. Orada doğmadım belki ama çocukluğumun en güzel günleri, Bergama Araplı Ovası’nda, anneannemin tütün tarlasının yanı başındaki ahşap evde geçti. Geçtiğimiz günlerde toprağa verdiğimiz sevgili Keriman teyzemin Kadıköy’deki evi, çocukluğumuzun gerçek bir şölen bahçesiydi. Metin Altıok’un doğduğu Göçbeyli Köyü ile Kadıköy birbirine çok yakındır. Belki de bu topraklardan doğan bir şaire duyduğum derin sevgi ve bağlılığın bir sebebi de, insana miras kalan genetik bir memleket sevdasıdır.
Hani derler ya: "Aynı toprağın çocuğu..." İşte, öyle şiirsel bir şey.
Metin Altıok, ilk, orta ve lise öğrenimini, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Karşıyaka’da geçirdi. Her ne kadar şiirlerinde “İzmir, Bergama, Karşıyaka” ad olarak sıkça yer almasa da, onun duygu dünyasının derinliği ve belleği bu coğrafyanın izleriyle örülüdür.
Altıok, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yüksek öğrenim gördü; 1971 yılında mezun oldu. Öğrenciliği sırasında tanıştığı değerli Füsun Akatlı ile evlendi ve bu evlilikten, İzmirlilerin de yakından tanıdığı kızı Sevgili Zeynep Altıok dünyaya geldi. İlk şiir kitabı Gezgin, 1976 yılında yayımlandı. Ancak ilginçtir ki Altıok, bu ilk kitabını 35 yaşında çıkarana dek ağırlıklı olarak resimle ilgilendi. Kişisel resim sergileri açtı, karma sergilere katıldı. Bu dönemde Abidin Dino ile tanıştı. İlk kişisel sergisi 1966 yılında Ankara Fransız Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu.
Bir süre Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde çalıştı; ardından Bingöl ve Karaman’da felsefe öğretmenliği yaptı. 1990 yılında, hüzünle yoğrulmuş, kimi zaman sürgünle anılan bu öğretmenlik yıllarına son vererek erken emekliliği tercih etti. Ankara’ya yerleşti. Emeklilik sonrası, özlemini duyduğu edebiyat dünyasına yeniden ve sevgiyle kavuştu. Bu kavuşma, ona üretimin en verimli dönemini armağan etti. Metin Altıok, bence şiirimizde “büyük şair” unvanını fazlasıyla hak eden bir isimdir. 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde çıkan yangında ağır yaralandı. Ne yazık ki, 9 Temmuz 1993’te hayata veda etti. Geride hüzünle dokunmuş bir yaşam ve unutulmaz şiirler bıraktı. Onun şiir dünyasının köşe taşları; yolculuk, yalnızlık, aşk, acı ve yabancılaşma temalarıyla örülüdür. Kendinin Avcısı ile 1980’de Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü’ne, 1989’da Halil Kocagöz Şiir Ödülü’ne; Süveyda ile de 1990 yılında Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne layık görüldü. Bugün, Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından adına verilen şiir ödülüyle anısı yaşatılmaktadır.
İNSANIN KİRLENİŞİNE DAİR
ZAMANA DİRENEN BİR MAKALE
Bu yazıyı kaleme almadan önce, Metin Altıok’un 1993 yılında Aydınlık gazetesinde yayımlanan “İnsan Kirlenmesi” başlıklı makalesini tekrar okudum.
Duyarlı yüreğiyle gözlemlediği insanın içsel çürümesini, bu denli hüzün verici ama yalın bir biçimde anlatan çok az kalem vardır. Ne yazık ki bu yazı, bugünümüz için de geçerliliğini koruyor. İnsan kirleniyor; hem de her geçen gün daha çok çürüyor...
Şairin sözlerine kulak verelim:
“Sözünü ettiğimiz bu insan kirlenmesinin kaynağı, insanın öz değerlerine yabancılaşmasıdır. Ama burada faturayı bireye kesmek insafsızlık olur. Çünkü yabancılaşmanın temelinde, insanın toplumsal yaşam içinde yürekten inandığı değerlerin geçerliliğini yitirip erimesi yatmaktadır. Yani sorun bireysel olmaktan çok, toplumsal bir düzen kirliliği olarak çıkmaktadır karşımıza. İşte bu düzen kirliliği, içindeki insanı da kirletmektedir.
Emeğin değil, paranın para kazandığı; dürüstlüğün değil, sahtekârlığın prim yaptığı bir düzende, insandan saf ve temiz kalması beklenemez. Çünkü her şeyden önce, karnını bile doyuramayan, emeğine yabancılaşan insana, kirlenmekten başka yol kalmamaktadır.”
SON SÖZ: UMUDA ÇAĞRI
Metin Altıok o makalesine şöyle devam eder:
“Tanrı olmasaydı herşey mübah olurdu, diyor Dostoyevski.
İşte günümüzde, bize özgü ilkesiz bir pazar ekonomisinde yaşanan budur. Gerçi Tanrı'nın varlığını yadsıyan yoktur ortada. Ama mukaddesatçıların da katılımıyla gerçekleştirilen bir by-pass operasyonuyla Tanrı sanki devre dışı bırakılmış gibidir. Çünkü herşey garip bir biçimde mübah olmuş, en utanılacak işler bile herkesin gözü önünde yapılmaya başlanmıştır. İşte böylesine çarpık bir çıkar ortamında aşk bile alınır satılır olmuş, insan onuruna fiyat konmuştur. Artık insanlar kaygan bir zeminde birbirlerinin ayağını yerden kesmek için itişip durmaktadır. Yani insan kirletilmiş, dahası bunun iyi olduğuna inandırılmıştır.”
(Aydınlık, 17 mayıs 1993)
Ne diyelim bizler bu kirlenmiş dünyada, yine de Metin Altıok’un yaptığı gibi; umudu insanda, sevgide ve hep şiirde arayalım.
Ve Metin Altıok’u çok sevdiği İzmir’den sevgi, saygı ve şiirleriyle selamlayalım:
KİRACIYIM BİR ACIYA
Sen ey kendiyle yetinen;
Fosforun yeri gece,
Ne yapar gecesiz ateşböceği?
Belki anlamsız ve delice
Kumrunun inanılmaz yuvası
Bir direğin tepesinde.
Ama boşluktur biraz da
Bir kuşu biçimleyen,
Bence böyle, seni bilemem.
Sen ey kendiyle yetinen;
Ne derlerse desinler
Su eğimine gidecek.
Sen şaraba banılmış ekmek;
Deltasıyız bütün sözlerin
Ve söz sonunda bak nasıl
Senle bana gelecek.
Sen yarım kalmış bir aşkın
Kaçınılmaz sürgünü,
Katlanan göğsündeki kayaya,
Sen orda şimdi bir hüznü köpürt,
Ben bir çocuğa su vereyim burda,
Ben ki kiracıyım bir acıya.
Sen imzalarsın sabah akşam
Defterini bensizliğin,
Bense kanla öderim
Kirasını kaldığım evin.
Bir takvimi tersten açardık,
Eğer isteseydin.
Sen ey kendiyle yetinen;
Artık suyumuz bulanık,
Bir güneş bile olsa sonunda,
Yolumuz kırık, önümüz karanlık
Ve ağır tuğrası alnımızda
padişah yalnızlığın,
ama yine de umudumuz kalabalık...
(Bir Acıya Kiracı, S. 102-103)
AŞK DA ÇEVREYE UYAR
Sevgilim aşk da çevreye uyar,
Susuzluk kaktüsü dikenle kaplar.
Bak bazı kadınlar kaçmaz çarapların
Uzun bacakları olmuşlar.
Ve bazı giysiler içinde çalımla
Merdivenden iniyor adamlar.
Çocukların gül dudağında
Zift gibi yapışkan kara sakızlar.
Öyle yalnızız ki bu panayırda
Sevgimiz durmadan bir taşı ovar.
Sevgilim aşk da uyar çevreye
Ve kendine parlak bir yalan arar.
(Metin Altıok, Bütün Şiirleri, S. 101)
EVDE YOKLAR
Durmadan avuçlarım terliyor,
İnildiyor ardımdan
Girdiğim çıktığım kapılar.
Trenim gecikmeli, yüreğim bungun,
Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.
Dolanıp duruyorum ortalıkta.
Kedim hımbıl, yaprak döküyor çiçeğim,
Rakım bir türlü beyazlaşmıyor.
Anahtarım güç dönüyor kilidinde,
Nemli aldığım sigaralar.
Ne zaman bir dosta gitsem
Evde yoklar.
Kimi zaman çocuğum,
Bir müzik kutusu başucumda
Ve ayımın gözleri saydam.
Kimi zaman gardayım
Yanımda bavulum, yılgın ve ihtiyar.
Ne zaman bir dosta gitsem,
Evde yoklar.
Bekliyorum bir kapının önünde,
Cebimde yazılmamış bir mektupla.
Bana karşı ben vardım
Çaldığım kapıların ardında,
Ben açtım, ben girdim
Selamlaştık ilk defa...
(Bir Acıya Kiracı, S. 125)
KANADI KIRIK BİR AKŞAM
Gün bitti lambayı hazırla;
Işık kalmadı girecek odamıza.
Çek perdeleri sevdiceğim;
Kanadı kırık bir akşam
Zonkluyor durmadan dışarda.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
Yarın farklıdır bugünden,
Adı değişir hiç olmazsa.
Kara bir suyu
Geçiyoruz şimdilerde
Basarak yosunlu taşlara.
Sen bugünden yarına
Birazcık umut sakla.
Gün bitti sevdiceğim;
Geriye kalan posa.
Bu serin güz akşamında
Geç otur karşıma sessizce,
Devam et ördüğün hırkaya.
(1987)
(Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi 2, S. 901)
BAZI ESERLERİ:
Şiir:
Gezgin (1976)
Yerleşik Yabancı (1978)
Kendinin Avcısı (1979)
Küçük Tragedyalar (1982)
İpek ve Kılabtan (1987)
Gerçeğin Öte Yakası (1980)
Dörtlükler ve Desenler (1990)
Süveyda (1991)
Alaturka Şiirler (1992)
Yel ve Gül (1993)
Hesapişi Şiirler (1993)
Bir Acıya Kiracı (Bütün şiirleri, 1998)
Deneme: Şiirin İlk Atlası ( 1992 )