“Dinçer Sümer hocam, 'Doktor bana iki reçete İzmir yaz' diye seslendiği şiirinde doktorların İzmir yazdıklarında ölüme meydan okumalarının, hayatı güzelleştirmelerinin gerçekleşebileceğini haykırır...
Dokuz ay önce ilk reçetemi yazan Doç. Dr. Serdar Kaçar oldu.
Opr. Dr. Salih Mertan’ın yaka paça ederek yatırdığı Gazi Hastanesi’nde Serdar Kaçar’ın kanseri temizleme operasyonu gerçekleşti. İkinci reçetem de Prof. Dr. Mehmet Alakavuklar tarafından Kent Hastanesi’nde yazıldı.
'Yo Vuelvo' demiştim; 'Gene geleceğim...'
Son sekiz ayın yarısını Çiğli’de geçirdikten sonra İzmir’e kesin dönüş yaptım. Paneller, söyleşiler, toplantılar, mitingler, eylemler bizi bekliyor.
Hele şu zorlu günlerde kavganın haricine düşmek olmazdı.
Bizim kuşak öldü ama kaçmadı.
Bizim kuşak öldü ama teslim olmadı.
Bizim kuşak öldü ama yenilmedi.
Bizim kuşak öldü ama baş eğmedi.
Dünyanın bir gün gerçek anlamda kurtuluşunun baş eğmeyenler ‘İnsoumis’lar sayesinde gerçekleşeceğine inanan 68’liler sehpalarda, Kızıldereler’de, Nurhaklar’da emperyalizme ve teokratik faşizme karşı ‘marş söylemeden ölmek bize yakışmaz’ diye haykırdılar.
68 Kuşağı bizlere soylu bir miras ve onurlu bir gelenek bıraktı.
Bu gelenek, bizlere beyaz türkülerin söyleneceği aydınlık bir Türkiye yaratmamız yolunda sorumluluklar yükledi.
Bizler de bu sorumlulukları yerine getireceğimize dair söz verdik.
Gökyüzü şahittir sözümüzü yere düşürmeyeceğiz.
İşte geldim!
Çünkü savaş yine ve yeniden başlıyor.
Türkiye elden giderken, Mustafa Kemal’in askeri olarak saflarda yerimi almaya geldim.
Yine geleceğim demiştim. Geldim. Hem de eskisinden daha güçlü, bilenerek! Geldim!..”
****
Bu yazıyı 17 Eylül 2015’te yazmıştım 9 Eylül’e…
****
Sonra bir ayrılık oldu. Döneceğim demiştim dostlarıma.!
Sevgiyi aramak için, dostluğun ve barışın ardına düşmek için, emeğin hakkını sormak için…
Yaşamdır, yaşamın kendisi için sevda diyebilmek, hayatı paylaşmak için…
Günde yüz kez kendi kendime, iç ve dış yaşamımın, yaşayan ya da ölmüş başka insanların emeğine dayandığını hatırlatmak için…
“Kavganın ve hürriyetin/ Türküsünü söylemek istiyorum/ Gür bir akışla akacak kanın/ Eşitliğin türküsünü söylemek istiyorum/ Sadeliğin, inceliğin, onurun/ Türküsünü söylemek istiyorum”.
Ataol Behramoğlu’nun bu kor kor yanan dizelerini haykırabilmek için…
Güneşli günler görme, beyaz türküler söyleme yolunda kavga verenlere…
Aydınlık bir ülke yaratmak isteyenlere…
Sanata, spora, bilime yani insan olmanın ana öğesi sayılan alanlara yönelik yaşayanlara….
Palto değil kafa tutan gazetecilere Merhaba diyebilmek için…
9 Eylül’de daha çok yazabilmek için …
Beş paralık kanseri de, çapsızları da, muhterisleri, namussuzları da yenip yendim de geldim.
“Yo vuelvo” demiştim, döneceğim. Geldim!
Bugün görüş günümüz/ Dost, kardeş bir arada/ Telden tele / Mendil salla el salla/ Merhaba.”
Merhaba dostlarım merhaba. Geldim işte!..