Çocukluğunda ya da gençlik yıllarında, çizgi romanlar, mutlak suretle bir şekilde elimize geçmiş ve okumuşuzdur. Mandrake, Tommiks, Zagor ve Kızıl Maske sanıyorum ki en bilinenlerdendir ya da en çok okunanların başında gelirler. Superman, Batman ve diğer fantastik arkadaşlarını da unutmayayım. Çizgi romanlar ile kurgulanan hayatlar, o denli ilgi çekmiştir ki, bu eserlerden mutlaka en az bir tane sinema filmi de çekilmiştir. Hatta bazıları o kadar sevilmiş ve o kadar ilgiyle seyredilmiştir ki, gelişen teknoloji ile sürekli yeni filmleri çekilir durur. Yeni çekimler yetmez, yeni konular ve farklı kahramanları aynı evrende yaşatmak ön plana çıkar; Superman, Batman, Aquaman, Wonder Woman karakterlerinin aslında her biri, kendi dünyalarının kahramanlarıdır ama, son filmlerinde aynı dünyada, bir araya gelerek kötülere karşı güç birliği yaparlar. Justice League yani Adalet Birliği’dir bu filmin adı…
Çizgi romanlar ve Amerikan sinemasından küçük bir örnekle başladım bugün… Adalet Birliği filmini izlemeyenlere de, özellikle fantastik ve bilim kurgu seviyorlarsa öneriyorum.
Adalet, ne kadar güzel bir sözcük değil mi? Adil olmak ya da olabilmek ise belki de, eylemlerin en güzeli, en hası ve en insani olanı…
Peki, sizce ne kadar adil bir yaşam sürüyoruz? Sadece ülkemizde değil elbet; adaletsiz ve birçok yönüyle eksik yaşanan, eksik kalan bu yaşamların, konumları tüm dünyamıza yayılmış durumda. Bazı ülkelerde daha az hissedilirken adaletsizlik veya yansıları, bazı ülkelerde ise adaletin ‘a’sından dahi bahsedemiyoruz. Özellikle kadına bakış açısıyla ilgili olarak Afganistan, Pakistan, İran ve birçok Arap ülkesinde adaletten bahsedebilir misiniz bir kadın için? Ne kadar adil bir yaşam hakkı verilmiş ki o ülkelerin kadınlarına? Kadın örneği sadece bir tanesi bu kadar adaletsizliğin içerisinde!
Ülkemizdeki ve bu yazıma konu olacak adaletsizliğe geçmeden önce; bugünün, yani 20 Şubat günün “Sosyal Adalet Günü” olarak ilan edildiğini belirteyim.
Birleşmiş Milletler, 2009 yılından itibaren, 20 Şubat gününü “Dünya Sosyal Adalet Günü” olarak ilan etti. Böylece sosyal adaletin, yaşam haklarından biri olduğuna vurgu yapmak ve insanoğlunun insan olduğunu belki de hatırlatmak amacıyla, bu günde bir dizi etkinlik yapılması planlandı her yıl… Fakirliğin olmadığı, gelir dağılımının eşit olduğu, eğitim ve sağlık gibi en temel ihtiyaçların ücretsiz ve eşit bir şekilde dağıldığı bir dünya hayaliydi buna sebep…
Ülkemize dönüyoruz;
Covid salgını sebebiyle, ülkemizdeki tüm amatör müsabakalar, kara yıl olarak nitelendirdiğim 2020 yılının Mart’ından beri oynanmıyor. Seyirci zaten yok. Antrenman mı? O da yok!
Gelir getiren ve büyük paraların yer değiştirdiği ve ülkemizdeki karar vericilerin de mutlak suretle, ya eski yöneticisi olduğu, ya bir yakının yöneticisi olduğu ya da siyasi olarak içerisinde temsilcisi olduğu federasyon ve benzeri örgütler; reklam gelirlerini, yabancı sporcuları ve bunların sözleşmelerini, yayıncı kuruluş ile olan sözleşmelerini bahane ederek, müsabakalarını oynar hale geldiler. Elbette tümü seyircisiz!
Ama bizim on beş yaşındaki amatör futbolcunuz yaklaşık on aydır evde ve düzenli olarak antrenman yapamasın, müsabakayı geçtim artık! On iki yaşındaki jimnastikçimiz salonlara giremesin. Güreşçimiz evde, tekvandocumuz evde, basketbolcumuz evde, hentbolcumuz, voleybolcumuz, yüzücümüz evde…
Adalet dedim ya;
Sadece isminde “adalet” geçen siyasi parti, binlerce kişilik katılım ile spor salonlarını doldursun kongre heyecanıyla… Ve statlara, salonlara sığamıyoruz diye de, üstelik sevinç çığlıkları atsın… Ömründe maç izlemeye salona gitmemiş olanlar bir de, nispet yapsın!
Adalet!
Açın salonları ve sahaları… En azından antrenman için açın… Bireysel ya da takım halinde çalışan amatör sporcular ve hocaları için açın. Ama yeter ki, açın!
Dipnot; “Adaletin olmadığı yerde, ahlak da yoktur.” Montaigne