İzmirli olmayan ama ilk gençlik yıllarının bir bölümünü İzmir’de geçiren şair, oyun yazarı, halk kültürü araştırmacısı, eğitimci Ahmet Kutsi Tecer, geniş kitlelerce tanınan unutulmaz bazı şiirlerinin yanına, şehrimize duyduğu sevgiyi tipik bir İZMİR Güzellemesi ile bizlere armağan etmek istedi. Ve o şiirinin sonunda gelecek kuşaklara şöyle seslendi:
“Sen hey yeni İzmir; eski güzellik,
Ey senin başbaşa koyda bir gecen!
Ya güneş doğarken ya ay, dönerdik
Ya Karşıyaka’dan ya Göztepe’den.
Her köşen, her yerin cana can İzmir,
Yaramaz, sade naz, afacan İzmir!”
Yeni yıla ‘merhaba’ dediğimiz bugün, Türk edebiyatı içinde kendisine özgün ve özel bir yer edinmeyi başaran, ilk gençlik yıllarını geçirdiği İzmir’i ömrü boyunca hiç unutmayan bunu ifade etmek için “GÜZELLEME: İZMİR ÜZERİNE” adlı tipik bir şehir şiirini kaleme alan, yazdığı bazı şiirler unutulmazlar arasına giren değerli edebiyatçı Ahmet Kutsi Tecer’i hatırlayacağız. Hani hepimizin çocukluk yıllarında hafızasına yerleşen, Anadolu insanını kucakladığımız ‘köyü sevme duygusunu’ kalbimizde hissettiğimiz şu ünlü şiiri yazan o şairle:
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA
“Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
Orda bir ev var, uzakta,
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.
Orda bir ses var, uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.
Orda bir dağ var, uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.
Orda bir yol var, uzakta,
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.”
Evet orda olan ne varsa, uzaktaki köyler, topraklar, insanlar, dağlar, tepeler, kasabalar…
Bize uzakta olanı, ötekini hem mekânsal olarak hem de kalpten sevmeyi öğreten bir şairdi Ahmet Kutsi Tecer… Genellikle hece ölçüsüne uyarak ve de yalın bir dille şiir yazmayı tercih etti. Özellikle İlk şiirlerinde aşk, ızdırap, ölüm, doğa gibi konuları işledi. Özellikle Faruk Nafiz Çamlıbel'in şiirlerinden etkilenip, Anadolu, memleket, köy, türkü, destan ve gelenek görenek konularına yöneldi. Tüm bunların hakkını verdi. Arada bizlere aşağıdaki ‘Nerdesin’ örneği gibi hafızamızda özel yeri olan, zarif ve yalın şiirler de bıraktı:
“Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
şıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben.
Elverir ki bir gün bana, derinden,
Ta derinden, bir gün bana “Gel” desin.”
Ahmet Kutsi Tecer’in dikkat çekici bir hayatı oldu. Aslında 4 Eylül 1901’de babasının memuriyet nedeniyle bulunduğu Kudüs’te doğdu. Adının bir parçası olan ‘Kutsi’ kelimesi bu nedenle onunla buluştu. Düyûn-ı Umûmiyye müdürlerinden olan babası Abdurrahman Bey’in tercihiyle, Kudüs’te Fransız Frerler Mektebi’nde ilk öğrenimine başladı. Ardından babasının görev yerleri olan Kırklareli, İstanbul’da Kadıköy Sultânîsi ve Halkalı Ziraat Mektebi’ni bitirdi (1919). Bir çiftlikte ve İzmir Ziraat ve Ticaret Gazetesi’nde çalışarak gençliğinin en güzel günlerini İzmir’de geçirdi. Bir ya da birbuçuk yıllık İzmir yaşamından sonra, iki yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etti. Ardından biyoloji öğrenimi görmesi için Paris’e gönderildi (1925). Ama Sorbonne Üniversitesi’nde biyoloji yerine iki yıl daha felsefe eğitimi gördü. Okulu bitirmeden geri dönmek zorunda kaldı. İstanbul’da kaldığı sınıftan devam ederek Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
Ankara Gazi Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe-edebiyat öğretmenliğiyle göreve başladı (1930). Hemen ardından Sivas Lisesi edebiyat öğretmenliğine ve ardından Sivas Maarif müdürlüğüne atandı. Daha sonra Yüksek Öğretim genel müdürlüğü (1934-1941), Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği (1942) yaptı. CHP’den 1942-1943 yıllarında Adana milletvekili seçildi. 1948’de Devlet Konservatuvarı’na, 1949’da Paris kültür ataşeliğine tayin edildi. Türkiye’yi temsilen UNESCO Yürütme Komitesi’nin ilk Türk delegesi oldu (1950). Galatasaray Lisesi ile (1951) İstanbul Konservatuvarı’nda (1953) öğretmenlik yaptı.
1957’de Güzel Sanatlar Akademisi’nde Gazetecilik Enstitüsü’nde ders verdi. İstanbul Radyosu’nda halk edebiyatı, folklor ve Türk tarihi üzerine konuşmalar yaptı. Son olarak görevli bulunduğu İstanbul Eğitim Enstitüsü’nden emekliye ayrıldı (1966). Kısa bir hastalığın ardından 22 Temmuz 1967’de öldü ve Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
(Kaynak: Prof. Dr. Abdullah Uçman)
Ahmet Kutsi Tecer Sıvas’ta bulunduğu yıllarda Âşık Veysel’i Türkiye’nin keşfetmesine neden olduğu için, özel bir teşekkürü de hak ediyor.
Yine günümüzde hala sevgiyle dinlenen yüzlerce türküye can veren Muzaffer Sarısözen’i fark edip, Ankara’ya getirilmesini ve Radyo’da görevlendirilmesini sağlayan da Ahmet Kutsi Tecer. Ahmet Hamdi Tanpınar da işte bu nedenlerle yakın dostu Ahmet Kutsi Tecer’e gönderdiği bir mektubunda, “Bizim neslin yüzünü güldürecek bir sen varsın. Kıskanıyorum gibi bir şey.” şeklinde iltifat içeren bir cümle ile selam gönderecektir.
İlk şiirlerinde aşk, ölüm, yalnızlık ve hüzün gibi temaları işleyen Ahmet Kutsi Tecer, halk kültürünün zengin kaynaklarını yakından tanıyınca sosyal konulara yoğunlaştı. Hece veznini uyguladığı şiirlerinde, halk motiflerini kullanarak, Anadolu insanının kültürel yapısını dile getirdi. Kalıcı olanın ancak halk için yazılan şiirler olduğuna inandı. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde Beş Hececiler ve Yedi Meş‘aleciler topluluğundan sonra, Necip Fazıl Kısakürek, Kemalettin Kamu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ömer Bedrettin Uşaklı ve Ahmet Muhip Dıranas’la birlikte, hece veznine ayrı bir hareket kazandırdı. Kendine özgü bir şiir dili geliştirdi. Özellikle 1940’lı yıllarda Garip hareketinden önce Türk şiirinin sadeleşmesi için büyük çaba gösterdi. “Nerdesin”, “Orda Bir Köy Var Uzakta” ve “Halay” gibi şiirleri geniş kitleler tarafından tanınıp sevildi. Tiyatro yazarı olarak da önemli eserler kaleme alan Ahmet Kutsi, konusunu Köroğlu hikâyesinden aldığı Koçyiğit Köroğlu gibi eserleriyle Türk tiyatro edebiyatında etkin ve yeni bir rol oynadı. Ahmet Kutsi Tecer, Anadolu coğrafyasının çileli insanını yakından tanımaya başardı. Anadolu insanı onun şiirinin ilham kaynağı oldu.
Ahmet Kutsi Tecer’in hayatı ve sanatı, Cahit Külebi’nin deyişiyle “içi sevda dolu bir yolculuk”tu. Tecer’in eserleri şöyle sıralandı:
Şiirler (1932), Tüm Şiirleri (ölümünden sonra, 1980).
Oyun: Yazılan Bozulmadan (1947), Köşebaşı (1948), Köroğlu (1949), Beş Mevsim (1957), Bir Pazar Günü (1959), Satılık Ev (1961 ‘de oynandı, kitaplaşmadı).
İnceleme: Sivas Halk Şairleri Bayramı (1932), Köylü Temsilleri (Köy seyirlik oyunları derlemesi, 1940), Türk Folklorunda Sosyal Mesele (1969).
Ruhu şad olsun, değerli Ahmet Kutsi Tecer’i “GÜZELLEME: İZMİR ÜZERİNE” adlı şiiriyle, ölümünden 58 yıl sonra gençlik şehri İzmir’den sevgiyle selamlayalım.
Sen hey İzmir, eski güzellik,
Üzüm, tütün, incir ve pamuk yurdu.
Meyan kökü, zeytin, ipek ve çeltik,
Ve balı, balığı ve palamudu
Ve daha bir nice şeyi bol İzmir,
Her mevsim, her mevsim boşal, dol İzmir!
Bir gemi cenneti olsun Limanın:
Direk, seren, halat, baca, vinç, bayrak…
Rüyasına dalsın bu sık ormanın
Boydan boya Kordon, hele Alsancak.
Dağılsın dört yana ünün şen İzmir,
Özün şen, yüzün şen, günün şen İzmir!
Fabrikan, tezgâhın, işevin dolsun,
Aydın’dan, Mans’dan (*) aksın tirenler.
Varlığa, bolluğa giden bir yolsun.
İşçiler, çiftçiler, kadın, kızan, er.
Çalışsın bağrında milyon kol İzmir!
Hiçbir şey, hiçbir şey istemem senden,
Ne yeşil bir pancur, içinde bir ben,
Ne beyaz bir çıkma, önünde yelken,
Yanımda o üzüm gözlüm dururken,
Sen ışık, renk, çiçek dolu şen izmir,
Ötüşen, gülüşen, sevişen İzmir!
Sen hey yeni İzmir; eski güzellik,
Ey senin başbaşa koyda bir gecen!
Ya güneş doğarken ya ay, dönerdik
Ya Karşıyaka’dan ya Göztepe’den.
Her köşen, her yerin cana can İzmir,
Yaramaz, sade naz, afacan İzmir!
(1945) (Şiirler)
*Mansa: Manisa. Ölçü gereği olarak “Mansa” denilmiştir.
Hepinize iyi seneler diliyorum… Sevgi ve saygıyla…