Yıllarca maçlarını yakından izlediğim, yazdığım, röportajlarını yaptığım Altınordu ve Beşiktaş’ın Milli kalecisi Mustafa Güngören, “Okancım, Altınordu’nun Torbalı’daki Tesisleri’ni gezmeye gideceğiz. Sen de gelir misin” dediğinde büyük bir heyecanla “Elbette gelirim” dedim.

Meslektaşlarım Esat Erçetingöz, Atilla Köprülüoğlu, rahmetli Beyto’nun emaneti Gürsel Baliç olduğu halde yola koyulduk.

Kapıdan girerken beni futbola sevdalandıran Metin Oktay’ın adını ve heykelini görünce, Hilmi Yavuz’un dizelerini anımsadım yine;

“Hüzün ki en çok yakışandır bize, belki de en çok anladığımız…”

xxxx

Kırmızı-Lacivertli armadanın İletişim Direktörü Can Erbesler, Altınordu Futbol Akademisi’nin birbirinden değerli hocaları, yıllarını futbol alanlarına vermiş dostlarım Sedat Gündoğdu ve Hüseyin Yenikaya ile tesisleri gezdik.

Her yaş grubundan futbolcu adaylarının yetiştirildiği, futbolumuzun nadide isimlerinin verildiği pırıl pırıl çim sahalar, kondüsyon merkezlerine hayran olduk.

Rüyada gibiydim, sık sık bu duygularımı bana yoldaş dostlarımla paylaştım.

Yakında faaliyete geçecek Altınordu Müzesi’ni gezince de anılarım, tanıklıklarım bir bir canlandı.

Örneğin; Türkiye Basketbol Ligi’nin ilk şampiyonu Altınordu’nun kupasıyla karşılaşınca bir anda o günlere Atatürk Spor Salonu’nda o kupayla tur atan Türkiye’nin en uzun adamı Hüseyin Alp’i, kaptan Yılmaz Vardaroğlu’nu, Halil Dağlı’yı, Haluk Tunçer’i, Akın Gönülşen’i, koç Samim Göreç’i, yine efsane başkan Candoğan Sakaoğlu’nu, Amigolar Sarı Yaşar ve Sandviç Hasan’ı anımsadım.

Soyunma odası koridorlarındaki fotoğrafları görünce geçmişe daldım gittim.

1965-66 sezonunda Adana’dan üç puanla dönüp 2. Lig şampiyonluğuna imza koyan Altınordu’nun İzmir caddelerindeki şampiyonluk turunu bir kez daha yaşadım!

Hele orijinalini hala sakladığım kucağında hindi taşıyan Sait Altınordu’lu onbirin fotoğrafını görünce o günlere gittim.

Gezinin sonunda bana uzatılan Altınordu TV mikrofonlarına da duygularımı içimden geldiği gibi dillendirdim;
“Apayrı bir spor cenneti gördük burada. Sporda amaç; şampiyon olmak kupalar kazanmak, rekorlar kırmak değildir. Sporu amacına uygun yaptığınızda zaten şampiyon olursunuz, kupalar kazanırsınız, rekorlar kırarsınız.

Burada şu anda yabancı ülkelerin önde gelenlerinde bile, Sepp Herberger’in, Helmut Schön’ün, Jupp Derwal’in memleketinde bile 60 yıllık spor yazarlığı yaşamımda böylesine görkemli, böylesine üretici ve yaratıcı spor tesisleri görmedim.

Şimdi Altınordu Kulübü büyük şeyler yaratmış.

Neler yaratmış? Açık deniz dalgalanmaları gibi başarılar kazanmış muazzam çağdaş tesisleri yaratmış.

Büyük kulüplerin yapamadıklarını, düşünemediğini gerçekleştirmiş.

Yöneticileriyle, sporcularıyla, hocalarıyla!

Gerçek anlamda çağımızı aşan hatta başka ülkelerin en büyük kulüplerinde bile olmayanları!

Altınordu Müzesi için kendi spor arşivimde, Sait Altınordu’dan Erkan Velioğlu’na kadar şampiyonlukları, başarıları içeren ne varsa -fotoğraf, gazete küpürleri, posterler- hepsini paylaşmak ve sunmak istiyorum.

Ne kadar şampiyonluklar başarılar kazanılmışsa hepsinin bulunduğu o arşivi, Altınordu’ya vermeyi bir görev kabul ediyorum.”

xxxx

Rüya gibi bir geziydi. Arabada bir film şeridi gibi geçti o yılların futbolcuları. Aklıma ilk gelenler; 27 yıl forma kuşanmış efsane Sait Altınordu, Beytullah Baliç, Bülent Esel, Erkan Velioğlu, Muhterem Ar, Kaptan Kambur Melih, Kedi Kaleci Mümin, Kasap Nehir, İsmet-Hikmet Orhunbilge kardeşler, Gode Cengiz, Zadel, Şiyastki, Alaçatılı Mehmet, Arap Ahmet, Volkan Yayın, Ümit Kayıhan…

Sonra da “Altınordu Destanı” şiirimi okumaya başladım;

“Güneş İzmir'in orta yerine iniyor.

Kekiklerin kokusunda, çılgın bir yağmur özleminde kuşların şarkısını dinliyor…

Delikanlılık günlerimin Dönertaş'ına dönüyorum.

Gençliğimin ateş böceği...

Dağda yakılmış ateşi Altınordu'yu düşlüyorum.

Hasretliklerin ve İzmir futbol tarihi yazıldığında...

Kırmızı güller gibi yüreklere saplanacak Altınordu sevgisini yaşıyorum..

Basmane, Dönertaş, Tilkilik, Agora, Mezarlıkbaşı sokaklarında Şeytanlar'ı arıyorum...

***

Böyle sevmeler lacivert düşlerde var destanı; Eczacıbaşılar'ın, Tanıklar'ın, Afyonlular'ın, Kibarlar'ın,  Alyanaklar'ın, Ertanlar'ın,Sakaoğlular'ın, Öztürkler'in, 

Baliçler'in, Sevgeller'in ve  nice yiğitlerin Altınordu'su için yazılmıştır sanki...

***

Birkaç demet yıldız, bir tutam ayışığı, bir düzine gül...

Birkaç damla sevgi yerleştiriyorum yaşamınıza...

Geleceğimiz, rengarenk düşlerimiz…

Ulaşılabilir olsun diye!..

***

Unutmamanın ve hatırlamanın bir sırası vardır...

En son unutulan; çabuk hatırlanır...

Ben gözlerimin ekranından izlediğim Altınordulular'ın hiçbirini unutmadım...

En iyi günlerinde de sevdim...

En kötü günlerinde de!..

***

Onlar bir avuçtular hüzünlü günlerden sonra...

Gün geldi Altınordu Destanı'nı tekrar yazdılar...

Altınordu'nun bayrağını doruklara çıkardılar!

''Biz Altınorduyuz'' diye haykırdılar...

 Ve destanımızda yerlerini aldılar!..”