“CHP’nin kurucusu Atatürk yaşasa, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e hangi tavsiyelerde bulunurdu?” diye sordum kendime. Ve düşündüm…
Atatürk’ün son yıllarında yönetimden en önemli beklentileri, Türkiye’nin barış içinde yaşaması, köylü vatandaşlarımızın hızla iyi eğitilmeleri ve toprak sahibi yapılması idi. 1935’te Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan’a tüm köylerin okula ve öğretmene kavuşturulması gerektiğini söyleyen Atatürk, “Bunu ancak yüz yılda başarabiliriz” yanıtını alır. Atatürk köylerden askere alınan, okuma yazma ve teknik bilgiler öğretildikten sonra köylerine dönenleri, öğretmenlik için gerekli bilgilerle donatmayı ve köye öğretmen olarak yollamayı önerir. Bu sözler, ölümünden sonra kurulacak Köy Enstitülerinin ilk adımı olur.
Atatürk 1936 Kasım’ında Meclis’te şunları söylemişti: “Toprak kanununun bir neticeye varmasını Kamutay’ın yüksek himmetinden beklerim. Her Türk çiftçi ailesinin geçinebileceği ve çalışabileceği toprağa malik olması lazımdır. Vatanın sağlam temel ve imarı bu esastadır.”
Atatürk son günlerinde, davet ettiği yöneticilere, gerçekleşeceğini bildiği İkinci Dünya Savaşı konusunda düşüncelerini aktarmıştı. Atatürk’e ilk siroz tanısı koyan Prof. Dr. Nihad Reşad Belger, el yazısıyla yazdığı anılarında, Atatürk’ün ‘Avrupa’da korkunç bir fırtına kopacağını, o müthiş kasırganın dünyanın her tarafına yayılacağını’ öngördüğünü ve yapılması gerekenleri şöyle sıraladığını anlatır: “Bizim için bu kanlı badirede tarafsız kalmak, savaşa katılmamak ve devlet gemisini bu fırtına ortasında hiçbir engele çarptırmadan sevk ve idare ederek savaş dışında ve barış içinde yaşamaya çabalamak, bizim için hayati önem taşımaktadır.”
Atatürk’ün bu vasiyeti İnönü tarafından yerine getirilir ve Türkiye savaşa girmez. 1940’ta Köy Enstitüleri kurulur ve çok başarılı sonuçlar alınır. 1945'te ‘Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ çıkarılır, ama toprak sahibi bazı CHP milletvekilleri buna karşı çıkarlar. Adnan Menderes ve Fuad Köprülü partiden ihraç edilir, Refik Koraltan ve Celal Bayar ise istifa eder ve Demokrat Parti'yi kurarlar.
1946’da Köy Enstitüleri kurucularından Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in istifası, 1947’de ABD’den alınan Marshall Yardımı ile devrimlerden ve ‘tam bağımsızlık’ ilkelerinden ödünler verildi.
Atatürk, Kuran’ı ve ezanı Türkçeye çevirerek, halkın anlayarak ibadet etmelerini, dini çıkarlarına ve siyasete alete edenleri aradan çıkarmayı hedeflemişti. Ama 1950’de Demokrat Parti, Türkçe ezan zorunluluğunu kaldırdı.
Tam bağımsızlığımızdan verdiğimiz en büyük ödünlerden biri 1952’de NATO’ya girmemizle gerçekleşti. Atatürk’ün 4 Ocak 1922’de Lenin’e yazdığı ikinci mektupta “Memleketlerimiz arasında bir diğer ve daha mühim benzerlik, bizim kapitalizm ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. Sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak asla hiçbir anlaşmaya ve ittifaka dahil olmayacağız” yazmıştı, oysa…
Gelelim başta sorduğum soruya… Atatürk, önceki genel başkan Kılıçdaroğlu’nun aksine, CHP’yi fabrika ayarlarına döndürmeye çalışan Özel’i kutlar, “Aferin çocuk” derdi, öncelikle. Ardından, Atatürkçülüğün temeli olan tam bağımsızlık ve laiklik ilkelerinin önemini anımsatır, bu konularda ödün vermemesini isterdi.
Önce komşularımızla, ardından tüm ülkelerle barış anlaşmaları imzalamasını; NATO ve BRICS ülkeleri arasında barış ve denge sağlayan bir hedef belirlemesini; akıl ve bilimin önderliğinde ilerlemesini, insanların inançlarını aracısız ve özgürce yaşamalarını sağlamasını önerirdi.
‘Kürt Sorunu’ olarak adlandırılan konunun ancak yöre halkının iyi eğitimi ve toprak sahibi olmasıyla çözülebileceğini söyler; günümüz koşullarına uygun bir Köy Enstitüsü modeli ve Toprak Kanunu geliştirilmesini önerirdi. Farklı eğitim sistemlerinin yarattığı uçurumların giderilmesi için önlemler alınmasını, eğitimin kalitesinin arttırılmasını ve yurt dışında yaşayan bilim insanlarımızdan yararlanmanın yollarının aranmasını da isterdi, kuşkusuz…