Atatürk'te ‘Cumhuriyet’ düşüncesi harp akademisindeki yıllara uzanır; 1902’de sınıf arkadaşı Ali Fuat’a (Cebesoy) batılı anlamda yönetimden söz etmiştir. Yakın arkadaşı Mazhar Müfit (Kansu), 8 Temmuz 1919 sabahı Mustafa Kemal ile aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatır:

“Atatürk ‘Yaz’ dedi; ‘Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Bunu size daha önce de bir sorunuz dolayısıyla söylemiştim, bu bir. İki... Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gerekli işlem yapılacaktır. Üç... Tesettür kalkacaktır. Dört... Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir.’ Bu anda kalem elimden düştü… … ‘Neden durakladın?’ deyince, ‘Darılma ama Paşam, sizin de hayalci yanlarınız var’ dedim gülerek. ‘Bunu zaman belirtir, sen yaz...’ dedi. Yazmaya devam ettim: ‘Beş... Latin harfleri kabul edilecek’. ‘Paşam yeter, yeter’ dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile ‘Cumhuriyet ilanını başaralım da, üst yanı yeter’ dedi.” Atatürk, altı yıl sonra Kastamonu'da şapka devriminin ilanı sırasında yanındaki Mazhar Müfit'e dönerek, “Nerede kalmıştık?” diye soracaktır.

Atatürk’ün eşsiz başarılarının temelinde müthiş bir sentez yeteneği olduğunu; sorunların çözümlerine yönelik bir tez oluştururken, antitezleri de göz önüne almaya özen gösterdiğini düşünüyorum. ‘Cumhuriyet’ tezi fazilet, bunun antitezi olan ‘sultanlık’ ise rezalettir, ona göre: “Cumhuriyet ahlak faziletine dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık korku ve korkutmaya dayanan bir yönetimdir. Sultanlık korkuya, korkutmaya dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”

Atatürk'e göre ‘cumhuriyet’ ve ‘demokrasi’ iç içe geçmiştir ve cumhuriyetin hedefi demokrasidir: “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.”

Öğrenciler için kaleme aldığı ‘Medeni Bilgiler’ adlı ders kitabında Cumhuriyet rejiminde yöneticilerin görevlerini, yetkilerini ve görevlerini kötüye kullandıklarında neler olacağını ise şöyle açıklar: “Cumhuriyette Meclis, Cumhurbaşkanı ve Hükümet halkın özgürlüğünü, güvenliğini ve rahatını düşünmek ve sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. Çünkü bunlar bilirler ki kendilerini, iktidar ve yetki makamına belirli bir zaman için getiren irade ve egemenliğin sahibi olan millettir. Ve yine bunlar bilirler ki, iktidar makamına saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Millete karşı durum ve görevlerini kötüye kullandıklarında, şu veya bu şekilde milli iradenin, kendi haklarında da uygulanmasıyla karşı karşıya kalabilirler.”

101. yaşına giren Cumhuriyetimizin bugünkü hale nasıl geldiğinin iyi araştırılması ve yapılan yanlışlardan ders alınması gerektiğini düşünüyorum. Emperyal güçlerin güdümünde gerçekleşen 1980 ihtilali, demokrasinin üzerinden silindir gibi geçmiş, din derslerinin zorunlu hale gelmesiyle laiklik karşıtlığının tohumları ekilmiştir. Devlet Bahçeli’nin DSP-MHP-ANAP koalisyonunu sonlandırmasıyla kurulan AKP’nin liderine Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanlığı görevi verilmiş ve asıl emperyal proje olan FETÖ ile işbirliği içinde orduya, hukuka, eğitime ve laikliğe ağır hasar vermeleri sağlanmıştır. FETÖ’nün başarısız darbe girişiminin ardından cumhuriyetin içi iyice boşaltılarak ‘Tek Adam Sistemi’ne geçilmiş ve ekonomi çökertilmiştir.

Ama Atatürk halkın kalbindeki yerini koruyor. İktidarın sürmesini sağlayan Kılıçdaroğlu ve Akşener gidince, adı ‘Cumhuriyet’ ile başlayan ‘Halk’ın partisi artık birinci parti konumunda ve iktidar Apo’dan medet umar hale geldi…

Umutluyuz ve ilk seçimin ardından fabrika ayarlarına döneceğiz.

Çözüm: Atatürk