Jeopolitik konumu, iklimi, tarıma elverişli toprakları, ihracata uygun denizlerle çevrili konumu öyle önemli ki bu memleket topraklarının. Ama gelin görün olmamız gereken yerden on yıllarca gerideyiz.
Her bir vatandaşın gelecek kaygısı taşımadan yaşaması gereken bu ülkede, refah düzeyi, eğitim seviyesi ve güvenlik sıralamalarında sonlardayız.
Peki ne oldu 101 yıl önce onca zorlukla, imkânsız denen bir savaş kazanıldıktan sonra nasıl buralara geldik? Her an daha da ileri gitmemiz gereken bir asırda nefes alamaz hale nasıl geldik?
Sağ- sol kavgalarıyla vakit geçerken gelen tehlikeleri göremedik. İnce ince işleyen yolsuzluklar, cemaatler, eğitim sisteminin gitgide içinin boşaltılması derken bizler fark ettiğinde artık çok geçti.
Ve hiçbir siyasi sadece ekranlarda konuşmaktan başka bir şey yapmadı. Günün sonunda herkes kendi çıkarını korudu ve olan biz halka oldu, oluyor.
Unuttuk. Bize yapılan, söylenen her şeyi unuttuk. Dolandırıldık, depremlerde öldük, çaresiz bırakıldık, ekonominin altında ezildikçe ezildik ama işler biraz düzelince unuttuk.
Karşımıza geçip dinimizle alay ettiler unuttuk!
Aslında birçoklarından daha Müslümandık, Müslümanız ama biz bunu ortalara saçıp ekmeğini yemedik.
Orucumuzu kendimize tuttuk, iyiliğimizi kendimiz için yaptık, bize emanet bırakılan bu vatan topraklarını koruduk.
Ama günün sonunda ne oldu? Aydınlık, eğitimli, bir karıncayı bile ezemeyen bizler, liyakatsiz bu düzenin içinde ezildik, eziliyoruz.
Bir cemaat ya da siyasi parti bağlantınız yoksa ortalama bir işte asgari ücret ile çalışırsınız ya da yıllarınız işsiz geçer.
Oysa tek isteğimiz göz açıp kapamak kadar kısa olan ömürlerimizi severek, sevilerek, birkaç yer görüp, güvenle barınarak geçirip gelecek nesillere tertemiz bir ülke bırakmaktı.
Günümüzde bu saydıklarımın hepsi lüks.
Hastanede tanıdığın yoksa randevu alamıyorsun.
Bir kamu kurumunda tanıdığın yoksa işini onlarca defa git gel ile hallediyorsun.
Tanıdıkları sayesinde eğitimsiz ya da deneyimsiz herkes olmaması gerektiği her yerde olabiliyor.
Ülkemde tek bir devlet kuruluşu kalmadı.
Giyinmek, alışveriş yapmak, sağlık sistemi, eğitim sistemi her şey özelleşti ve eğer gelir durumun alt seviyedeyse veya tanıdığınız yoksa üzgünüm karın tokluğuna yaşayıp, bakılamadığınız için ölebilirsiniz.
Bu ülkede yeni doğan bebeklerin para için öldürüldüğüne şahit olduk.
Aylardı çözülemeyen Narin katliamı örneklerden biri. Her gün bir kadın, çocuk ya da hayvan ile ilgili kanımızı donduran şeyler yaşıyoruz.
Katiller, sapıklar aramızda ve kimse bizi korumuyor.
Eğitim düzeyi dünya sıralamasında sonlarda.
Bu liste uzar gider. Sayfalarca yazsam bitmez.
Beni böyle günlerde ayakta tutan tek şey var, Umut!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu halka olan inancına olan umudum var.
‘’ Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’’
Benim bu dizelere güvenim var.
Demokratik ve daha aydınlık günlerde nice 29 Ekimler gelecek.
Doğum günün kutlu olsun güzel ülkem!