Türkiye yeniden hareketlendi. Bu kez seçim yok. “Bir şey olmadıysa bile bir şey oldu” yok.
Gündem Kaz dağları... O muhteşem doğa, altında altın var umuduyla talan ediliyor.
Fotoğrafları gördüğümde inanamadım. Ama bu kez durum farklı.
Binlerce insan çoluğuyla çocuğuyla direnmek için, bu çevre katliamını durdurmak için yola dökülmüş. Tatilini yarıda kesip bölgeye gidenler var. Dünya yine şaşkın bir şekilde, barbar Türklerin çevre sınavını izliyor. Oysa hiç şaşılacak bir durum yok. Eski Türkler ile Kızılderililerin doğaya bakış mantığı, birbirine çok benziyor. Size tarihten iki örnek vereyim.
Bir Şaman öğretisini, sevgili dostum halk oyunları uzmanı Nebi Kayan paylaşmış...
“Doğada hiçbir şey kendisi için yaşamaz. Nehirler kendi suyunu içemez. Ağaçlar kendi meyvelerini yiyemez. Güneş kendisi için ısıtamaz. Ay kendisi için parlamaz. Çiçekler kendileri için kokmaz.
Toprak kendisi için doğurmaz. Rüzgar kendisi için esmez. Bulutlar kendi yağmurlarından ıslanmaz.
Doğanın anayasasında ilk madde şudur; Her şey birbiri için yaşar!
Birbiri için yaşamak doğanın kanunudur, özü iki cümledir:
“Ben, biz olduğumuz zaman ben olurum... Ben, ben olduğum için, sen sensin”
Kızılderili reisi; topraklarını almak isteyen beyaz adamlara, 1854 yılında yazdığı uzun mektubun son satırlarında şöyle der; “Toprağımızı alırsanız, onu bizim sevdiğimiz gibi seviniz. Onunla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. Anılarını da aynen saklayınız. Onu çocuklarınız için; bütün gücünüzle, bütün aklınızla ve bütün kalbinizle koruyunuz ve seviniz. Göreceksiniz... Bütün bunlardan sonra, kardeş de olabiliriz.”
Doğa katliamı yeni bir şey değil.
Ama gelişmiş ülkeler ve onların büyük sermayeli şirketleri, bu tür işleri artık kendi ülkelerinde yapamıyor.
Çünkü kendi halkları izin vermiyor.
Onlar da gelişmemiş ülkeleri tercih ediyorlar.
Sonuç olarak; biz bu doğa katliamına izin verirsek, çuvalla para kazanan firmanın elemanları, yeşil doğa harikası ülkelerine dönüp keyif çatacak.
Bize ise kıraç topraklar ve kansere yol açan siyanürlü sularla yaşamak kalacak.