Yaşadığımız iklimi başka türlü anlatamadığımdandır, sıklıkla Coetzee’nin romanını yazı başlığı olarak alıyorum. Ama yeryüzünün pek çok yerindeki vahim gelişme, başlıkta bir tadilatı zorunlu kılıyor: “Barbarlar geldi!” Son örneği, zaten istikrarsızlık ve şiddet sarmalında mahvedilen kadim Afganistan’ın yediği ölümcül hançerdir. Taliban denen gericiliğin, 21'inci yüzyılda bir ülkenin geçmişini ve geleceğini çalmasına izin veren insanlığı, tarih asla bağışlamayacak. Liboş cıvıklarımızın “Ay yine mi aynı terane?” kıkırdamalarına aldırmadan, hadisenin adını koyalım. Bu korkunç gelişme, emperyalizmin ve onun patronları ile uşaklarının gözlerinin ne kadar döndüğünün bir kere daha kanıtlanmasıdır. Henüz cafcaflı beyanatlar, filmler ve pazarlamalar dışında -tüm kirli şaibeler gibi- neyin neden olduğunu anlayamadığımız 11 Eylül son bahanesiydi. Dinci terörü kurutacağım, özgürleşeceğiz, insanlığı kurtaracağız diyerek coğrafyalara çöküp, proje kuklaları sayesinde canına okuyan emperyalizm, şimdi insanlığın biriktirdiği tüm değerleri katletmeye yeminli bir çeteye, güzelim Afganistan’ı teslim etti. Kaçtı diyen oldu, ayıp etti diye sızlananlar oldu. Emperyalizm elbette bizim zekâ yoksunlarına benzemezdi. O kendi doğrusunda ilerliyordu ve Afganistan’a çizilen bu rota da rastlantı değildi. Bin örnekte olduğu gibi, istikrarsızlaştırdı, yavanlaştırdı, birbirine kırdırdı, bin kundakla yakıp her türlü altlığı hazırladı ve yeni Afganistanlara doğru dümen kırdı.
Bir başka deyişle, “Ilımlı İslam, Büyük Ortadoğu Projesi vb” adlarla, güzelim coğrafyaların nihai biçimlerini belirlemeye and içen politikasından, Afganistan’ın payına en radikal, en ölümcül olanı düştü. Bu da rastlantı değildi elbette. Afganistan gibi her şeyini yitirmiş bir ülkeye, en acımasızından şeriatçı bir çete çökmeliydi ki, coğrafyadaki diğer ülkeler ölümü görüp, sıtmaya razı olsunlar. Bu kadarı da yetmezdi.
***
Gelişmeleri bin alçaklıkla engellenen, kadim birikimleri işbirlikçilerin ihanetinde hiçleştirilen coğrafyaların halklarına bakan “modern dünya”, kendi haline şükretmeli ve bilimsel, kültürel, entelektüel zenginliklerine, kişi başına düşen refah paylarına dua etmeliydi. Öyle ya, bak havaalanında ilkel sürüler halinde uçaklara binmeye çalışanlara! Bak, uçağın tekerleğine sarılıp kurtulacağını sanacak kadar cahil zavallıların yere çakılmasına!
O fotoğraflar, emperyalist varsıllığa sahip olan barbarların, hiçbir umudu kalmamışları katletmesinin suç belgesidir. D ünya asıl şimdi iki kutba ayrılmış konumdadır ve bir kutup, diğeri için artık olmasa da olur konumuna indirgenmiştir. Siz bunlara dair mesela El Ezher gibi Müslümanlığın, Vatikan gibi Hıristiyanlığın, Kudüs’teki Museviliğin merkezlerinden, Buda, Şinto, Şaman, Pagan ya da aklınıza hangisi gelirse, din borsasından geçinenlerden dişe dokunur bir kelam işittiniz mi? BM mi? Geçiniz! Hiçbir alt ve üst yapısı kalmayan, taşlaşmış bir çağdışılığa terk edilen bu insanlarını, mesela Dünya Sağlık Örgütü “maske, mesafe, temizlik” diye neden uyarmıyor diye merak eden safdilli kaldı mı? Üniversiteler, küresel oluşumlar? Geçiniz!
“Taliban’ın yaptığı Afganistan’ın kurtuluşudur ve bizim Kurtuluş Savaşımıza benzer. Tek eksikleri Atatürk’tür” diyecek kadar saçmalayanlar nasıl unutulur? Taliban’ın “Evrim geçirdik” diyerek, insanlıkla alay etmesini, “Kadınlar, şeriatın belirlediği her özgürlüğe kavuşacaktır” (daha ne desinler!) kelamlarını bile okuyamayan akıl fukaraları içinde, kendini göstermek için elbette bu kadar saçmalamak gerekirdi. Yenileri de kimseyi şaşırtmamalıdır.
Yıllardır “Bu iklimin adı Neo Ortaçağ'dır. Laiklik bir kırmızı çizgi olarak dayatılan gericiliğin önüne çekilmezse, gündelik lafazanlıkların, düşsel demokrasi nutuklarının rolü, işbirliğinden başka bir anlama gelmeyecektir” demeye çalışıyoruz. 'Yerel ve bölgesel bir gazetenin köşeciğinde bunları yazıyoruz' diye burun kıvıranların, sen de başkaları gibi hatırattan söz etsene diyenlerin kulakları çınlasın. Bugün bunlardan söz etmeyip de neden söz edeceğiz? Hayır. Kültür ve sanatı, olup bitenlere turist gözüyle bakıp, körfezdeki dalgın suda kulaç atmaya indirgeyenlerden olmayacağız. Her itirazı, “Senin işin bilim”, “Senin işin sanat”, “Sana ne?” diyerek boğmaya çalışanlara da, onların dümen suyuna girip var oluşunu yitirenlere de benzemeyeceğiz. Çünkü yeryüzünün şiiri öldürülürken, şairanelik taslamanın suç olduğuna inanıyoruz. Hiç olmazsa bu gazetenin şiarını okuyun kardeşim: “Gelecekten hepimiz sorumluyuz!”