Yasaklar... Yasaklar... Yasaklar...

Son yıllarda bu sözcüğü o kadar çok duyduk ki! Hele bu yasaklar halkın seçtiği yönetim tarzına, düşüncelerine, bayramlarına karşı tepe yönetimi tarafından konuluyorsa; “Yetti be!” noktasına gelinebiliyor! Kısacası; “Ters etki yaratma” durumu!

Salgın durumunu “bahane” olarak düşü nenlerin sayısı o kadar çoğaldı ki! Kısıtlanan şeyler daha çok yapılmaya başlanmadı mı? Ve de bu yasakların en büyüğü 30 Ağustos Zafer Bayramımıza konulmak isteniyorsa, şekil (A), şekil (B) diye göstermeye gerek yok; Sosyal medya ve medya tepkisi koyar; “30 Ağustos Zafer Bayramını kutlamak yasak! Niye?” “ Milli Bayramlarını kutlamayan devletler, dini bayramlarını kutlayacak vatan bulamazlar...”

İki gün sonra 30 Ağustos. Sosyal medya hareketli: Çok güzel hareketler bunlar...

“Bayraklar asılsın, İzmir Marşı başlasın...”

Ben, Dünya Lideri Mustafa Kemal Atatürk’ ün ölümünden 60 gün önce dünyaya geldim. O günlerde “agu” seslerimle ailemin, ülke insanımın ağlamasına katıldım. O günden beri dünya Atatürk için ayağa kalkmış, O’nun devrimlerini konuşuyor. Biz niye susalım, niye yasaklarla yerimize oturalım? diye düşünüyorum...

**

Sevgili Gazete 9 Eylül okurları, köşemin konularında uzman misafirlerinden bu konuda hayli mesaj ve belge geldi ki; hangisinden başlasam diye düşündüm. Düşünmek güzel şey! Orman ve Ormanlarımız konusunda uzman olan Prof. Dr. Tuncay Neyişçi ve Bakanlık danışmanlarından emekli Tanzer Çalışkan’dan her zaman olduğu gibi orman yangınları ve de İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin orman köylerine verdiği tanker ve de eğitim desteğinden övgüyle bahsettiler. Ancak “yetmez” deyip, diğer tedbirleri sıraladılar...

Ben, Antalya’daki değerli dostum Prof. Neyişçi’nin Alaşehir’deki bir dostunun üzüm bağlarında ve de şarap imalathanesinde poz veren resimlerini görünce acilen kendisine ulaştım. Bu aşkı ve de son zamanlarda kaçak rakıya karşı şarap imalatının artmasının nedenlerini sorup öğrendim: “Şarap benim eski dostumdur, tıpkı rakının da olduğu gibi. Doğrudur, üzümüm ve şarabın ana vatanında şarabı yeniden keşfediyoruz. Bu yasakçı yönetim, farkında olmadan insanımızı yarattı ve üretici bir havaya zorladı. Artık neredeyse herkes kendi rakısını, hatta viskisini, şarabını, likörünü üretiyor.” İnanç nedeniyle “lanetlenmiş su” olarak nitelenen şarabın, yaklaşık on yıl öncesine kadar pek makbul bir içeceğimiz olmadığını, oysa üzümün Anadolu’dan tüm dünyaya dağılmış bir meyve ve de şarabında öyle olduğunu vurgulayan Neyişçi'nin söylediği önemli detayları gelecek yazılarıma bıraktım.

BENİM MONALİSA’M!

Sizin de yakından tanıdığınız emekli eğitimci, Milli Eğitim Müdürlerinden ve ressamlarından Tuğrul Tabakoğlu uzun süredir üzerinde çalıştığı bir MONA LİSA tablosu vardı. Nihayet bitirmiş. Bana “Bu da benim Mona Lisa’m” diye gösterdi... Tabii ki, Mona Lisa (La Gioconda ya da Joconde) İtalya’nın Floransa şehrindeki Rönesans sırasında Ünlü Ressam Leonarda da Vinci tarafından kavak bir pano üzerine Sfumato tekniğiyle resmedilen 16. yüzyıl yağlı boya portresi olarak bilinir. Bu tablonun sırları da var. Bir çocuk yüzü, kaşsız, gizemli bir hanım, vs... Birçok sanatçı da benzerini yapmaya çalışmış... Dostum Tuğrul Tabakoğlu’nun tablosuna uzun süre “alıcı gözle” baktım. Dostum “neye bakıyorsun?” deyince gizemli yüzün sol yanağı üzeri sanki estetik ameliyatından çıkmış gibiydi! Ya da dişi apse yapmış genç bir hanım gibi masum masum bakıyor galiba dedim. “Eh! Bu da benim Mona Lisa’m” dedi! Gülüştük...Israrıma dayanamadı “sırrını” benimle şöyle paylaştı: “Bu tabloyu bir çok sanatçı gibi sevdiğim bir arkadaşım getirip bırakıp gitti. Aylarca tavan arasında bekledi. Sonra benim çalışmalarım başladı. O gördüğünüz sol yanak gerçekten şiş gibi duruyordu. Kendi tekniğimle o apseyi (!) aldım...”

Bu hafta milli, yerli hataların yanı sıra bir orman, bir de resim cerrahı dostumu köşemde sizler adına konuğum olarak ağırladım.

**

Siz de fark etmişsinizdir, değerli gazeteci- yazar ve tarihçi meslektaşım Hasan Tahsin Kocabaş da Gazete 9 Eylül’ümüzde “Son Kurşun” logosuyla yazılarına başladı. Kendisine okurlarım adına hoş geldin, son kurşunun ülkemizin refahı, uzlaşması için hayırlı olsun diyorum.

Diğer taraftan Tek Başkanlı sisteme karşı “Çoban Ateşini” yakarak, ANITKABİR’ den yola çıkan İzmirli eski Bakanlardan, DOĞRU PARTİ Genel Başkanı sayın Rıfat Serdaroğlu dostuma da ülkem adına başarılar diliyorum.