Önceki gün, “Sanat adı altında bazı haram davranışlar”dan söz etti bir siyasi parti lideri. Sonra da bu haram davranışların neler olduğunu açık seçik ortaya koydu: “müzik festivali, şarap festivali gibi”… Haramsa gelmeyin kardeşim… Ama olmaz, yasaklansın ki içleri rahat etsin… Bir başka siyasi parti üyesi de genç bir oyuncumuzun giysisinin ahlaka aykırı olduğunu teşhisini koydu: Böyle ‘açık saçık’ giyinmesi “kanunen suç”muş! ‘Haram davranışlar’ listesi giderek genişliyor. Gündemin değiştirilmesini hedefleyen bu provokasyonları not edip, kendi alanıma döneyim.

Bugün sinemadan söz etmeyi planlıyordum. Hafta içinde izlediğim bir filmden, yaklaşan ‘İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nden, ülkemizde kısa film yapımını desteklemek amacıyla düzenlenen ‘Müzik Konulu Kısa Film Proje Yarışması’ndan, önümüzdeki günlerde gerçekleşecek ‘Balkan Filmleri Festivali’nden, kadına yönelik şiddeti eleştiren “Bergen” filmi için Büyükşehir ‘in İzmir’in ilçelerinde düzenlediği gösterimlerden … Acaba ‘erkek şiddeti’ne karşı çıkmak da ‘haram’ kapsamına girer mi?

Müzisyenler üzerinde yoğunlaşan baskılara karşı yoğunlaşan tepkiler karşısında, iktidar küçük bir düzeltme yaptı: ‘müzik yasağı saat 24’den 01’e alındı! Yahu, isteyen istediği müziği sabaha kadar dinler, size ne? Elbette, konut yerleşimlerinin ortasında bir mekana ses desibelini kısıtlayan önlemler getirilebilir, bunu sınırlayan yönetmelikler zaten mevcut (yeter ki uygulansın) ama amaç bu değil. Esas dertleri, müzik yapılan mekanlarda içki olması… Gençlerin ’kızlı erkekli’ dans etmeleri…

Müzik, insanın en eski ifade araçlarından biri bunu yasaklamaya kimsenin hakkı yoktur. Tam tersine, müziğin yaygınlaşması için çaba göstermesi gerekir kamu kuruluşlarının. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bu doğrultuda bir yarışma açtı (başvurular 27 Mayıs’ta sona eriyor). Belediyenin Kültür Sanat Dairesi’nin sanat etkinliklerini tanıtmak amacıyla açtığı web sayfası ‘İzmir Art’da ayrıntılarını bulabileceğiniz yarışma, ‘Müzik’ temalı kısa film üretimini kışkırtmayı hedefliyor. Yarışmanın üç aşaması var. İlk aşamada bir ‘konsept’, filmin içeriğini anlatan özet bir metin bekleniyor. Herkesin katılabileceği bir yarışma bu, yaşı, mesleği ne olursa olsun. Katılanlar arasından, jürinin seçeceği on projenin sahipleri 10 Haziran’da başlayacak ‘2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’ çerçevesinde düzenlenecek Proje Geliştirme Atölyesi’ne davet edilecek ve uzman danışmanlarla birlikte film projelerini geliştirecekler. Bu ikinci aşamadan sonra filmlerini çekecek olan yönetmenler, Kasım ayında bir kez daha yaptıkları çekimlerle birlikte İzmir’de buluşarak, jüri üyeleri ile birlikte filmlerinin tamamlanmasına yöneliksondeğerlendirmeleri yapacaklar. Çekim ve kurguları tamamlanacak filmler, önümüzdeki yıl gerçekleşecek ‘3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nde seyirci ile buluşacak.

Hafta içinde, İzmir’de Büyükşehir’in İzmir İtalyan Konsolosluğu ve İtalyan Dostluk ve Kültür Derneği işbirliğiyle düzenlediği bir film galası vardı. İtalyan yönetmen Antonio Palumbo’nun “Midye, Kebap ve Coca Cola” adlı belgeseli, sinemanın kültürlerarası iletişimde oynayabileceği önemli rolü vurgulayan önemli bir çalışmaydı. Güney Anadolu’nun Demre (eski adıyla Myra) ilçesinde doğan SantaClaus’un (Noel Baba), Güney İtalya’nın güzel kentine uzanan öyküsünü anlatıyor Barili yönetmen. Demrelilerinde Barililerin de bilmediği gerçekleri öğreniyoruz filmde. Meğer, 11. yüzyılda Haçlı seferleriyle Anadolu’ya gelen Barili din adamları kentlerinin ‘kutsal aziz’i Santa Claus’un kemiklerini Demre’den alıp, Bari’ye götürmüşler ve kemikleri orada gömmüşler. Yönetmen, Katolik, protestanayrımı olmaksızın tüm Hristiyanların kutsal saydığı, farklı isimlerle andığı Noel Baba’nın izinde Fransa, Belçika, Hollanda’daki şenlikleri ziyaret ediyor, oradan Noel Baba’nın tüketim kültürünün simgesi olarak kullanıldığı ABD’ye gidiyor. Dinsel bir ögenin kapitalizmin oyuncağı haline gelmesini (Coca Cola içen Noel baba figürüyle, çocukların reklamda kullanılmaması yasağını aşıp, çocuklara ulaşılması) çok güzel anlatmış İtalyan yönetmen.