Evet, İzmir’den Ali Rıza Ertan geçti… Genç yaşında, ardında buruk hayat izleri bırakarak… Cahit Sıtkı Tarancı’nın "Otuz Beş Yaş" şiirini bile tamamlayamadan gitti.

Demişti ya Tarancı:

Yaş otuz beş! yolun yarısı eder./ Dante gibi ortasındayız ömrün./ Delikanlı çağımızdaki cevher,/ Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,/ Gözünün yaşına bakmadan gider."

İşte Şair Ali Rıza Ertan da, 1979 yılında, 35 yaşında göç etti sonsuzluğa. İnce bir duyarlılık taşıyan lirik şiirleri yetim kaldı. Kim bilir, yaşasaydı serüveni nasıl çoğalacaktı... Kim bilir, kaç mısra daha gün ışığını görecek, kaç yürek daha onun şiirlerinde kendini bulacaktı...

Ahmet GünbaşHüseyin Yurttaş

Ali Rıza Ertan, yalnızca bir şair değil, edebiyatı bir yaşam biçimi olarak benimseyen bir öncüydü. İzmir’de kültür-sanat ortamını besleyen, genç şairlerin tanınmasına katkı veren, edebiyatı her alanda sevdiren DÖNEMEÇ dergisinin de kurucularındandı. 1976 yılında kıymetli şairler Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş ve Kadri Sümer ile birlikte DÖNEMEÇ’in çıkışına heyecanla tanıklık etti. Bir derginin sadece bir yayın olmadığını, aynı zamanda bir ruh taşıdığını gösterdi. Dönemeç, onun ve dostlarının emeğiyle yaşayan bir organizmaya dönüştü. Bu yolculuğun ilk aşamasına güçlü bir omuz verdikten üç yıl sonra hayata veda etti.

Ancak derginin kararlı yolculuğu 1990’ların sonuna kadar İzmir’de sürdü. DÖNEMEÇ, bugün hâlâ sevgi ve saygıyla hatırlanarak iyi bir kaynak olma özelliğini koruyor.

Ali Rıza Ertan-2

ALİ RIZA ERTAN’IN KISA

AMA İZ BIRAKAN HAYATI

1944 yılında Aydın’da doğan Ali Rıza Ertan, üniversite eğitimine kadar öğrenimini burada tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1967 yılında mezun oldu. Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı.

O, yalnızca bir öğretmen değil, öğrencilerinin ruhuna dokunan, onları şiirin büyülü dünyasına davet eden bir rehberdi. Öyle ki, öğrencileri onun sınıflarını yalnızca ders işlenen bir mekân olarak değil, şiirle nefes alınan bir yer olarak hatırladı.

Bucadaki Büstü

Öğretmenliğini sürdürürken, 1979 yılında İzmir’de hayata gözlerini yumdu. Ölüm onu beklenmedik bir anda alıp götürdü, ama geride ölümsüz dizeler bıraktı. İlk yazısı 1960 yılında Aydın Gazetesi'nde yayımlandı. Daha sonra Soyut dergisindeki eleştirileriyle tanındı. Şiirleri ve eleştirileri Sosyal Demokrat (İzmir), Yansıma, Yeni Dergi, Dönemeç gibi çeşitli yayınlarda yer aldı. Kurucularından olduğu Dönemeç, onun en büyük edebî mecralarından biriydi.

İzmir Buca Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği ve Buca Eğitim Enstitüsü'nde öğretim görevliliği yaptı. Efsanevi bir öğretmen olarak hafızalara kazındı. Şiirlerinde toplumcu bir dili kurguladı; halkın sesi olmaya çalıştı. Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş ve Kadri Sümer gibi yakın dostlarının çabalarıyla bugün adını yaşatan Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü, Buca Belediyesi tarafından organize ediliyor. Belediyenin, onu unutmayarak edebiyat mirasına sahip çıkması övgüye değer. Özellikle de şiirini, insanlığın onurunu ve sanatın değerini yüceltmek adına büyük bir vefa örneği sergileyen dostlarını da saygıyla selamlamak gerekir. Onlar, zamanın hırpalayıcı etkisine inat, bir çürüme okyanusuna dönüşen bu hüzünlü coğrafyada şiirin ve insanlığın onurunu koruyan adanmış yüreklerdir. Ali Rıza Ertan’ı sevgiyle anarken, vefakâr dostlarını mütevazı duruşları altında gösterdikleri çaba için yürekten alkışlıyorum.

Ali Rıza Ertan Özel Sayısı Dönemeç

ALİ RIZA ERTAN’IN POETİKASI

Şair Ali Rıza Ertan’ın şiirini değerlendirmek için de en iyi kaynak aslında kendi yazdıkları. Yaşasaydı elbette şiiri kim bilir olgunluk çağında daha zenginleşerek nasıl bir yola evrilecekti? Bunu bilebilmek olası değil. Ama Dönemeç Dergisi’nin Haziran 1976 sayısında yayımlanan bir makalesinde, kendi şiirinin poetikasını kendisi bizlere aktaracaktı. Yazısının başlığı “ŞİİRİMDEKİ DÖNEMEÇ” adını taşıyordu. Bir bölümünde şunları yazmıştı:

İlk iki betiğimde (Tadı: 1971, Eski-Yeni: 1972) değişik tür ve akımlardaki şiirlerimle bir arayış içindeydim. Betiklerimden sonra, dergilerde yayımladığım şiirlerimde ancak, kendi sesimi bulduğum görülür. Bu sese, beni bilinçli arayış yılları getirir. Onun için, bu iki betik kendi seslerini bulmuşlarsa bile, bir özünler birikimi olarak önem taşırlar.

Eski-Yeni’de şöyle derim:

Tadı adlı ilk betiğimde defarmosyon, ironi ve kara mizaha yaslanık yarı toplumcu, yarı bireyci şiirler verdiğimi sanıyorum.

Bu betiğimde de Birinci Yeni ve Dışındakilerle, İkinci Yeni ve Dışındakilerin şiir miraslarından yararlanma yolunu tuttum.’

1973, yararlanmanın özümlemeye yöneldiği yıl oldu. ‘Sığınma Denizi’nde İkinci Yeni’nin özeleştirisini ‘Dingin’ bir duyarlılık birikimini, ‘Adanmış Olan’ topluma adanmışlığı getiren şiirlerdi. Artık, dergilere ayarlanmaktan çok, belli dönemlerin temalarına yaslanan, ortak sesle eşleştirilmiş şiirler gelmektedir. Dize çokluğuyla gelen bir soluk görülmez bu şiirlerde. Ne var ki titiz bir çalışmanın özses uyumu çıkar ortaya. Şiirimizin bir gün varacağı bir durakta bulurum kendimi; imgeci toplumcu bir durakta. İmgeci, ama kapalı-çağrışımcı değil; toplumcu, ama şematik-slogancı-sekter değil.”

Görüldüğü gibi Ali Rıza Ertan şiir yazmanın, şiire emek vermenin dışında, şiir üzerine düşünmeyi de sürdürüyordu. Yaşasaydı eminim bu alanda da ilerleyecekti. Bu satırları bile O’nun bu alandaki derinliğinin ışığını taşıyordu.

Dönemeç

DÖNEMEÇ DERGİSİ:

BİR EDEBİYAT YUVASI

Ali Rıza Ertan’ı anarken, Dönemeç’e özel bir yer ayırmamak büyük bir haksızlık olurdu. Benim gibi, şiir serüvenini sessiz sakin sürdüren pek çok şairin ilk şiirleri Dönemeç’te yayımlandı. 12 Eylül darbesinin ardından gelen kasvetli yıllarda, Dönemeç duvarların ardında bile bizlere ulaşmayı başardı. O fırtınalı dönemin ağırlığı omuzlarımıza çökmüşken, hayat arayışlarımız bir şekilde devam ediyordu. Dönemeç bizim kuşağın soluk aldığı, ürünlerini ilk kez yayımlamaya başladığı dergilerin başında geldi. Örneğin benim dergilerdeki ilk şiirim Dönemeç’te yayımlandı. ‘Okyanusların Not Defterinden’ adlı ilk kitabım çıkmadan önce, bu kitapta yer alan ‘Nostalji’ adlı şiirim 1988 yılında Dönemeç’te yayımlanmıştı.

Dönemeç kurucuları ve bu derginin ruhunu yaşatan güzel insanlar, sevgili Şairler Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş, Kadri Sümer ve sonsuzlukta ruhu şad olsun Aydoğan Yavaşlı’dan hep sahici, babacan, sevgi dolu bir ilgi gördük. Kıymetli Hidayet Karakuş da, sıcak ilgisini bizlerden esirgemeyenler arasındaydı. Dönemeç, İzmir’de ve Türkiye’de bıraktığı derin iziyle bir edebiyat mektebiydi. Kitaplar, yazarlar ve İzmir’in kent aydınları derginin Kemeraltı’ndaki ofisinde bir araya gelir; edebiyatın o büyülü sohbetleri paylaşılırdı. 1976’da ilk sayısını yayımlayan Dönemeç, 1988 sonuna kadar tam 92 sayı çıkararak yalnızca Ege Bölgesi’ne değil, tüm Türkiye’ye yayılan etkili bir edebiyat platformu oldu. Dergi, genç ve yeni yazarları kazandırma hedefini hep korudu. İstanbul merkezli olmamasına rağmen geniş bir okur-yazar kitlesine ulaştı. Ali Rıza Ertan, Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş ve Kadri Sümer tarafından kurulan bu dergiye, Değerli Hidayet Karakuş, Aydoğan Yavaşlı gibi isimler de önemli katkılar sundu. Bergamalı Şair Sevgili Halim Yazıcı da bir dönem derginin sorumluluğunu paylaşan isimler arasındaydı. Dönemeç bugün dergiyi bilenler ve okuyanlar için, İzmir’in edebiyat tarihinde unutulmaz bir kilometre taşı olmaya devam ediyor.

 Dönemeç serüvenini ve ona yoğun emek verenleri, Güzel İzmir’in edebiyat ışığından saygıyla selamlıyorum… Ali Rıza Ertan’ın yaşamını ve şiirini de sevgi ve saygıyla hatırlarken, şiirlerinden örnekler sunuyorum:

GÜLLE BÜYÜYECEK ADI

Denizin maviliği ulaşıyor sana;

O, en kendinden olana.

Geliştireceğiz daha; dünü karanlık olanı,

O, ölümle bir tutulanı,

Yenilmez, girişken bir güne.

Kurtulunması zor günlerden

Eriştiren uykumuzu/ izdüşümsüzlüğüne /

Bir düş gibi giren ozandan

Yeni bir günün hesap soruşunu

Benimseyecek, gülle büyüyecek adı.

Ölüm/ süren hayatı gül muştusuyla kazanacaktı

Der/ kenarında bir tarih yazmasının;

Kaç göçebenin ki defterinde yazılıdır azığı,

Karabinası, mor cepkeni ve abası

Unutulmayacak; anılacaktır adı alkışla!...

BAY BİLANÇO’NUN HESAP GÜNÜ

Ölümü kuşandı Bay Bilânço

Güneşin alçaktan geçiyor tarrakaları

Yatıp uyusa çan’ın içinde

Kimseyi uyandırmazdı sabah sabah kilise

Nişanlarını takındı Bay Bilânço

Kahvaltıya indi

Arabayı parlattı şoför

Ölümü gizledi bagaja

Bir öpücük koydu

Hizmetçi kızın göğsüne

Çıkardı kırmızı, sarılı bayrağı

Takdis etti papaz

Açtılar bir hesap ona da

Yazıldı adı veresiye defterine

Üç ayda alırsın dediler maaşını

Borçların yazılıdır bakiye hanesinde

Kapıcı aldı son Peçetayı

Bir oyun tutturdu çocuklar

Lorca da, Lorca

Hey hatune lorke”

Dinlediler bu cadı masalını

Saklandılar çekmesine

Bir kaşıntı inerken çizmesinden

Saldırdı kedi, tuttu kuyruğundan

En son şerifi gördüler âyinde

Bir de kelebekler vardı

Papatyayı kim vurdu

Gelincikler kimden boşandı

Kiliseden çıktılar

Beyazlar içindeydi Bilânço,

Egzoz sesindeydi BASK/ın!..

TÜMSEKTEPE

İzmir’in içinde bir tümsek tepe,

Vezirağa, Altay Yeşildere

Bir gecede yürürlerken kente,

Bir gecede yürümez oldular kentten…

-Hani o belediyecilere karşı,

Ellerimizde kazmalarla

Vur ha vur” diyen biz kulların

Şimdi bekliyoruz durmasını

İçinde eriyen tepenin.

Sulu sepken eriyen tepenin.

Sulu sepken yağıyor kar

O duruyor;

Lapa-lapa…

Yoksam durmaz mı

Bu kör talih;

Körü de ne, talihi de,

Deyip çıkmalı mı kentten

Kırlara -bırakıp hiçbir şeyi-

Bizim olmayan kırlara,

Bizim olmayan bozkırlara…

(Ali Rıza Ertan, Eski Aşkları Sorarsanız, Toplu Şiirleri, İzmir Kent Kitaplığı)