Kulağımda bir şarkı, hafif hafif mırıldanıyorum günlerdir. ‘Ola ki günün birinde, gemiler döner geriye, yolcular aynı yolcular ve biz aynı sahilde…’’ Kim bilir belki bir gün, aynı yolcularla aynı sahilde başka bir zamanda buluşuruz… Sonbahar hüznü mü, ardı ardına yaşadığım olumsuzluklar mı bilmem ama bugünler biraz hüzünlü geliyor bana…
Hiç yaşlanmayacağımızı sandığımız, her şeyin aslında şahane olduğu o günler yaş aldıkça daha da anlam kazanıyor. Kıymetini yeni anlıyoruz. Hiç kapanmayacak dediğimiz o kapıların birer birer kapandığını görmek, her geçen gün o güzel ve huzurlu günlerden biraz daha uzaklaşmanın verdiği hüzün var bugünlerde kalbimde.
Kayıplar, hastalıklar, sevdiklerinin yaşlandığını görmek…
Büyüyoruz. Her yeni günde, her yeni tecrübeyle büyüyoruz.
İnsan küçükken ailesi hiç yaşlanmayacak, sevdikleri hiç gitmeyecek, kendi hiç büyümeyecek gibi hissediyor. Ama evrende hiçbir şey sabit değil. Sabit olmayacak. Ve sanırım bu hüzün hep içimizde olacak. Eski günlere, anlara özlem hiç bitmeyecek.
Babaannemi kaybettim geçtiğimiz günlerde. Aslında dedemin ikinci evliliği ama ben kendimi bildim bileli o benim babaannem. Üvey hissetmedim hiç. Çileli bir hayat. Hatta gün yüzü görmeden geçen zor yıllar. Ama birden, çekmeden gitti. İnsanın çekmeden ölmesine sevinilir mi? Sevinilirmiş. Yaşarken çok üzüldü ama umarım gittiği yerde huzurlu ve çok mutludur. Bana en son o kapıdan el salladığın halini hatırlayacağım.
Çocukluğumdan uzaklaşmaya başladığımı ilk dedemi kaybettiğimizde hissetmiştim. O demir kapıya salıncak kurmayacak, o tahta sandalyede oturup kocaman gökyüzünü izlemeyecek, kahveden gelirken en sevdiğim bisküviyi almayacaktı artık. İlk orada vedalaşmaya başladım çocukluğumla. Sonra diğer dedeme hastanede refakat ederken. Ne kadar sert biri olursan ol, sona gelince, dünya ile kavgan bitince en başa o çocuk haline dönüyorsun. İkinci kırılmam onun yanında kaldığım 10 günde yaşandı. Hastane kapısından çıkarken son defa gördüğümü biliyordum. Hayatımın en uzun yoluydu oradan eve ulaşmam. Ve biraz daha büyüdüm o gün.
Demem o ki; büyüyoruz. Yaşımızı büyük göstermek için buçuklu sayılar söylediğimiz, büyümenin tek derdimiz olduğu günler geride kaldı… Sorunlarımız farklılaştı ve büyüdü… Tek derdimizin okul çıkışı kırtasiyeden alışveriş yapmak olduğu kısımdan, gönül meseleleri, arkadaşlık ilişkileri, aile sıkıntılarına evrildi. Küçükken acı dendiğinde aklınıza gelen tek şey fiziksel yaşanan acıyken artık kalbiniz acıyordur… Geçmişe özlem duyarsınız, imkânsıza duyulan özlemdir bu. O günlere dönmek mümkün değildir ve bir daha yaşanmayacak anlara özlem duymak kocaman bir sızı bırakır insanın içinde. İşte buna Portekizcede ‘Saudades’ denir. Tam olarak bu hissi ifade etmek için kullanılır. Ve en güzel bu kelime ifade eder o karmaşık duyguyu.
Ve bu satırları yazarken bulursunuz kendinizi…
İçiniz acıyarak...
Bir yaş daha büyüyerek...
Büyümek güzel bir şey değil!