Bir insan öleceği ayı bilir mi? Şairse, yani ‘ince sızıların yüreği’ne sahipse bilir herhalde…

“ Ölüp gidersem, ardımdan ağlamayın! Yalnız kadınlar için, yalnız onlar için ağlayın! Belki de Haziran bulacak naaşımı, belki de Haziran. Bir gün gideceğim, alıp şu başımı! Ardından öylece bakılan…” demiş ya hani…

35 yıl önce bugün 20 Haziran 1987’de yitip gitmiş; tam da hissettiği ve şiirinde belirttiği gibi…

Bugün bir şair öldü dostlar! Gün, Cahit KÜLEBİ…

****

"Şiir, her zaman" ağırlığını duyurdu hep yaşantısında, hissettirdi yazılarında. Kolay mı söylemesi? Cahit Külebi… Sanat, edebiyat, dil, özgürlük, Atatürk, devrim; bunlardı hayatının gayeleri…

Politikayı, politikacıları sevmezdi mesela. Ama gerektiğinde görev sayardı Atatürk için, yurdumuz için, halkımız için savaşmayı... Bu yüzden 12 Eylül fırtınasının ardından yeni kurulan SODEP'in kurucuları arasında yer aldı. İlk genel seçimde TBMM'ye seçilebilecekti. Uzun mu uzun yıllardan sonra büyük bir Türk şairi TBMM'ye girebilecekti... Olmadı, ol(a)madı... Milli Güvenlik Konseyi üyeleri ve Kenan Evren karşı çıktılar. Külebi'yi SODEP kurucular listesinden sildiler. Erdal İnönü ve daha başka kişilerle birlikte... Neydi kusuru? Neden parlamentoya girebilmesi önlenmişti? Hiçbir açıklama yapılmadı. 20 Haziran 1987’de Cahit Külebi'nin ölüm haberini gazetede okuduğunda da, o Marmarisli Paşa olacak zat; acaba ince bir sızı, bir pişmanlık duydu mu dersiniz? Zannetmem… "Asmayalım da besleyelim mi?" özdeyişinin sahibinden böyle bir şey beklemek yanlış olmaz mı?

*****

Bazen; bir şairin adı geçince, hemen çok bilinen şiirini anımsarız. Yahya Kemâl adını duyunca "Sessiz Gemi"yi, Ahmet Haşim’den söz edilince "Merdiven"i...

Cahit Sıtkı’yla "Otuz Beş Yaş" şiiri neredeyse özdeşleşmiştir. Orhan Veli - "İstanbul’u Dinliyorum", Tanpınar- "Bursa’da Zaman", Turgut Uyar - "Göğe Bakma Durağı", Edip Cansever - "Çağrılmayan Yakup", Attilâ İlhan - "Ben Sana Mecburum" şiirleriyle anımsanır ilk başta. Örnekleri çoğaltabiliriz elbette...

Ahmet Muhip DIRANAS'’tan söz edilince; "Fahriye Abla"nın hemcinslerini bile kıskandıracak güzelliği, kadınlığı şekillenir okuyucunun zihninde...

Dağlarca adı geçince de mesela; o uzayıp giden, "Kızılırmak Kıyıları..."

Cahit Külebi denince de, o "Hikâye"nin ilk mısraları...

"Senin dudakların pembe, ellerin beyaz!

Al tut ellerimi bebek, tut biraz...

Benim doğduğum köylerde, ceviz ağaçları yoktu!

Ben bu yüzden serinliğe hasretim, okşa biraz...

Benim doğduğum köylerde, buğday tarlaları yoktu!

Dağıt saçlarını bebek, savur biraz...

Benim doğduğum köyleri, akşamları eşkıyalar basardı!

Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem, konuş biraz...

Benim doğduğum köylerde, kuzey rüzgârları eserdi!

Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır, öp biraz...

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!

Benim doğduğum köyler de güzeldi!

Sen de anlat doğduğun yerleri, anlat biraz..."

******

Tabi ki, var bu "Hikâye" şiirinin de bir hikâyesi...

Buyurun, Usta'nın ağzından dinleyelim: “Şiir; benim daima kafamda, uzun süre içinde yaşayarak oluşur. Ama "Hikâye" şiirim, birdenbire yazılmıştır. Anlatayım efendim hikâyesini: ‘Anadolu’da bir yerdeyiz. Okul eve yakın, bitişik. Eşim Süreyya, oğlumuz Ali'yi doğurdu. Süreyya okuldan gelir, terli terli emzirirdi Ali’yi. Yoksulduk, parasızdık. Şimdi hatırlamıyorum sebebini. Süreyya'yla bir konuda tartıştık. Sonra O, okula dersine gitti. Tarih öğretmeniydi Süreyya. Ben okuldan, bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. Öyle daktiloya takılı kalmış. Hep aslında sahip olduğum şeye ‘değilim’, olan şeye ‘yoktur’ diye yazmışım aslında... Benim doğduğum köy; Türkiye’nin en güzel, ceviz ağaçlarının olduğu yerdi. Ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. Ve hep, gülmeyi seven insanların arasında yaşadım. Ama gerçekten de, dudaklarım hep çatlak çatlaktır. Mesela, hep krem kullanmışımdır ömrüm boyunca...’”

******

Hayatımız mı? Başlı başına hikâye be dostlar...

Bugün bir şair öldü! Bugün, Cahit Külebi öldü! Cahit Külebi artık yok mu? Buna kim inanır? Dizeleri yurdumuzun dört bir yanında gezerken, bugünün ve geleceğin insanlarına yaşama sevgisi verirken, verecekken...

Şimdi yatıyor Usta, doğduğu topraklarda; Niksar'da, o ceviz ağaçlarının altında, ebedi istirahatgâhında. Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...