Ölmeden ölümü yazdı

Can Yücel’in ölümünden beş dakika önce kendi ölümünü kağıda döktüğü şiiri şöyle;
“Ölümü gör
ölümü gör
ölümü gör dedi
gördüm ölümü
babacandı
canbabaydı
şimdi neye karşıydı
tabii ki ölüme
aldı o ölümü götürdü”

1970’li yıllarda Ege Bölgesi’ni kapsayacak boyutta İzmir’de haftalık bir spor dergisi çıkarılması yolunda çalışmalar yapılırken yazı işleri müdürlüğü teklifi almıştım. Formel ve teknik şartlarda anlaşırken bir talebim olmuştu. Haftalık spor dergisinin adı “Merhaba Spor” olacaktı. Talebim kabul görmüş, daha önceleri yazdığım gazete ve dergilerdeki köşemin logosu olan “Merhaba”, bu kez yönettiğim derginin de adı olmuştu.
Sözcük olarak başlı başına bir zenginliği, diriliği, güçlülüğü, güzelliği vardı “Merhaba”nın. Bu sözü sadece köşe yazılarımın logosu olarak değil, hayatın her bir alanında, söyleşilerde, genel kurullarda, miting alanlarında da kullanıyordum, söze başlarken... Halikarnas Balıkçısı'nın “Merhaba”sı bayrak oluyordu yani.
Yıllar geçti. 90’lı yılların ortalarında Evrensel’de yazmaya başlayınca -üstelik spor sayfasında- köşemin logosu yine “Merhaba”ydı. Gün geldi yazın ve yaşam dünyamızın Can Baba'sı da Evrensel’de yazmaya başlamıştı. Evrensel’de Can Yücel babanın köşesinin logosu “Merhaba” olunca haddimi bilmiş, spor sayfasından seslendiğim için “Merhaba Spor” demeye başlamıştım.
Yazın, basın dünyamızın devlerinden Can Yücel, şiirimizin uslanmaz çocuğudur. Şiirleri doğallığı barındırır. Lirik şiirleri bir başka güzeldir. Kara mizahı, argoyu, halk dilini kullanmak onun özellikleridir. Bu özellikleri ile de Türk şiirinin Picasso’su olmuştur.
Shakespeare ve İngiliz şairlerinden yaptığı çeviriler, asıllarından da güzel olmuş, günlük gazete ve dergilerdeki köşe yazıları ile en çok okunan yazarlar arasına girmiştir.
Hayata bakışı şiirini beslemiş, şiirleri hayata bakış açısı ile toplumun özlemini dile getirmiştir. Toplumca tanınıp sevilen, az görülen şairlerden olmuş, halkın beğenisi şiirlerini beslerken sıcakkanlı yapısıyla hemen her yaştan, herkesle kolayca dostluk kurabilmiş, bu nedenle de anasının ak sütü gibi “Can Baba”lığı haketmiştir.

Bİ SEN EKSİKTİN AYIŞIĞI

Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda perensip sahibi bir başçavuş,
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...

Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!

SON GÜRLÜK

Trabzan hurması ağacına döndüm
Tüyüm tüsüm döküldü, yapraksız kaldım
Yine de meyvaya duruyorum cıbıl halimle
Tepeden tırnağa
Turuncu turuncu
Kütür kütür
Bu benim sonbaharım
Bu benim son gürlüğümdür

Çağla Badem
Çağ atlıyorum
Çağ atlıyorsun
Çağ atlıyor
Çağ atlıyoruz
Çağ atlıyorsunuz
Çağ atlıyorlar...
Çay değil ha!
Çağ atlıyoruz!..
Hangi çağa mı?
Hangi çağa mı?
Onu bilmeyecek ne var?
ORTA ÇAĞA elbet!

Mare Nostrum
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu.
En sekmez lüverin namlusundan fırlayarak

En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi..

Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, AŞK olsun

ANAYASASI İNSANIN

Ustamız Eluard’ın izinden
Kan yasası bu insanın:
Üzümden şarap yapacaksın
Çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan!

Can yasası bu insanın:
Savaşlara yoksulluklara
Ve binbir belaya karşın
İllede yaşayacaksın!

Us yasası bu insanın:
Suyu şavka döndürüp
Düşü gerçeği çevirip
Düşü gerçeğe çevirip
Düşmanı dost kılacaksın!

Anayası bu insanın
Emekleyen çocuktan
Uzayda koşana dek
Yürürlükte her zaman

Yeşilmişik

Bir yaprakmışız dalında
yumuşacık
Tutmuşum tutmuşum
ellerinden senin
Düşmüşüz yavaşça
sakince bir derenin
İçindeymişik yeşilmişik,
sazmışık
Balıklar gibiymişiz
sessiz ve karanlık
Yüzermiş saçların
yüzermiş nefesin
Susarmışız öyle bir
sakin derenin
İçindeymişik,
yeşilmişik, sazmışık

ANI

Ne zaman Mühürdar’a gelirsem Çin’den
Bir güzel susmak geliyor içimden
Bir kız sevmiştim gıllıgışlı
Yuvamı yapan bir kırlangıçtı
Aklımı kaçırıp kaçırıp kaçtı
Üç Güzelden ikincisiydi cadı
Ne çektim bilir Hadi’yle Sadi
Karnımdaki geçmiş çocukmuş tepti
İşe bak, köşeyi dönerken şimdi
Karşıma çıkar diye kalbim hop etti
Ne zaman kendime gelirsem Çin’den
Bi güzel susmak geliyor içimden

HERŞEY SENDE GİZLİ
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin, Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar inansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…