"Çanakkale Geçilmez!" Bu yalnızca bir söz değil, bir milletin kanıyla, canıyla yazdığı şanlı bir destanın özüdür. 18 Mart 1915, tarihin akışını değiştiren, vatanın her bir karış toprağını savunmak için can veren kahramanların günüdür.
O günlerde Osmanlı İmparatorluğu, savaşın çemberinde zayıf düşmüş bir haldeydi. Fakat kimse, bu milletin yüreğinde yanan bağımsızlık ateşini hesaba katmamıştı. Çanakkale Boğazı'ndan geçerek İstanbul'u ele geçirmek isteyen düşman donanması, belki de tarihin en büyük sürpriziyle karşılaşacaktı.
Fransız ve İngiliz zırhlıları, devasa topları ve modern silahlarıyla Çanakkale’ye dayanmıştı. Fakat onların hesap edemediği bir şey vardı: Mehmetçik! Üzerine yağan mermilere aldırmadan siperlerinde dimdik duran, aç susuz kalsa bile bayrağını yere düşürmeyen o koca yürekli insanlar…
O kahramanlardan biri de Seyit Onbaşı’ydı. 275 kiloluk mermiyi tek başına kaldırıp namluya sürerken belki de "Bu imkânsız!" diyenlere inat, vatan sevgisinin insanı nasıl dağ gibi güçlü kıldığını gösteriyordu. O an, sadece bir askerin değil, koskoca bir milletin ayağa kalkışının sembolüydü. Bir yanda Conkbayırı’nda siperlerde göğüs göğüse çarpışan gençler, diğer yanda Nusret Mayın Gemisi ile düşmanı tuzağa düşüren kahraman denizciler… Ve elbette, Mustafa Kemal’in "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!" sözüyle ateşin içine koşan asil ruhlar… Onlar, savaşın sonucu ne olursa olsun, vatan için en büyük fedakârlığı yapmaya hazırdı. Çünkü Çanakkale bir savaş değil, bir varoluş mücadelesiydi.
Çanakkale, bir milletin yeniden doğuşudur. Çanakkale, vatan sevgisinin ölümsüzleştiği yerdir. Çanakkale, bize umudu, cesareti, birlik ve beraberliği öğreten bir destandır.