Bozcaada, Orta Çağ'da, Venedik ve Cenevizlilerin kontrolündeydi. Venedik idaresi, adanın yerli nüfusunu Girit Adası'na nakletti. Fatih Sultan Mehmet devrinde, Mahmud Paşa tarafından ada Osmanlı topraklarına katıldı

Bozcaada (Rumcası: Tenedos. Türkçesi: bazen Bohçaada), Çanakkale Boğazı'nın girişine yakın bir yerde yer aldığından dolayı, tarih boyunca denizcilik açısından önem kazanmıştır. Orta Çağlarda, bu ada, Venedik ve Cenevizlilerin kontrolündeydi. Venedik idaresi, adanın yerli nüfusunu Girit Adası'na nakletti. Fatih Sultan Mehmet devrinde, Mahmud Paşa tarafından ada Osmanlı topraklarına katıldı. Fatih, aynı yıl, buradaki kaleyi restore ettirdi. Ada, gemiler için uygun bir limana da sahipti. 1656 yılında Venedik, Bozcaada’yı, Osmanlılar'dan geri aldı ancak bir süre sonra Osmanlılar adayı geri almayı başardılar. 1912’ye kadar Osmanlı idaresinde kaldı. 1912’de Yunanistan’ın eline geçti. Aslında I. Dünya Savaşı çıkmasaydı, ada Osmanlılara iade edilecekti ama savaş çıkınca Yunanistan’ın elinde kaldı. Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada, Sevr Anlaşması'yla (84. Madde) resmen Yunanistan’a bırakıldı ve askersizleştirilmesi kararlaştırıldı. Lozan Anlaşması'nın 14. maddesine göre Bozcada Türkiye’ye resmen iade edildi. 20 Eylül 1923, adanın Türkler tarafından kurtuluşunun kutlandığı gündür. Gökçeadalılar ve Bozcaadalılar, mübadeleden muaf tutuldu. Lozan Anlaşması'na göre, Bozcaada’da yerel nüfustan oluşan bir kadrodan idari teşkilat kurulacak ve özellikle polis teşkilatı yerel halktan oluşturulacaktı. Son Osmanlı idari teşkilatında Cezair-i Bahri Sefid vilayetinin Limni kazasına bağlı olan İmroz ve Bozcada, 2 Kasım 1924 tarihinde Çanakkale’ye bağlandı.

BOZCAADA ŞARAPÇILIK

1924’te Lozan’dan sonra İstanbul Mülkiye Müfettişi Kadri Bey, Bozcaada’da mülki ve inzibati teşkilatı kurmakla görevlendirildi Ona bir vapur tahsis edildi ve gerekli jandarma ve polisle birlikte Kadri Bey, Bozcaada’ya ulaştı. Bozcaada Rumları, mübadeleye tabi olmamalarına rağmen, yeni idare Türkiye’nin ağır vergilendirmesinden ve güvenlik eksikliğinden korkarak Yunanistan’a göç ettiler. Bunların terk ettiği yerler, bağ ziraatından anlayan Giritli göçmenlere verildi. Bozcaada’nın ilk kaymakamı Emrullah Bey’dir. Türkiye, 1925’te Bozcaada’nın Müslüman ve gayrimüslim erkek çocuklarını askere aldı. 1925’te Yüzbaşı Faik Şükrü, Bozcaada kaymakamı olarak görevlendirildi. Yine aynı yıl, Çanakkale-İmroz-Bozcaada telgraf hattı yenilendi. Bozcaada Rumları'nın büyük bir kısmı (Tenedoslular) Yunanistan’da sefalet içinde yaşadılar. 1933’te adadan Yunanistan’a kaçan Rumların, adaya geri dönmelerine Türkiye tarafından izin verildi. 1934’te yirmi bir Bozcaadalı Rum’un, adaya döndüğü görüldü. 1938’de Bozcaada kökenli Rumların üç ay süreyle adada kalmalarına izin verildi. 1951 yılında da Bozcaada Ortodoks Rum cemaatinin, adada ilkokul binası yapmalarına izin çıktı. 1965’te de Türkçe olmayan yer isimleri, Türkçe isimlerle değiştirildi. Örneğin, Aya Dimitri (Çamlık), Saramit (Belen), Mavra Adası (Yıldız adası), Ayazma (Soğucak), Somana (Beylik), Ayanam (Yaylıca), Logor (Zeybekler), Palakar (Yumruk), Canavlu (Yassıtepe) ve Faki (Gökdere) olarak değiştirildi. Bu değişiklik, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 2. Maddesi gereğince, 17 Eylül 1965’te Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ile İçişleri Bakanı İzzet Gener’in döneminde yapıldı. 1953 yılında da adada ekonomiyi geliştirmek için Bozcaada Şarapçılık Türk Anonim Ortaklığı kuruldu.

BAĞLAR VE TARLALAR

Osmanlı idaresi döneminde Bozcaada’nın nüfusu, Müslümanlar, Rumlar ve Yahudiler'den oluşur. Rumlar ile Müslümanlar adanın asli nüfusudur. Rumlar, sayısal olarak Müslümanlar'dan her daim fazla olmuştur. Rumlar, balıkçılık ve bağ tarımıyla meşgul olmuşlar ve şarap imal etmişlerdir. Adanın en önemli geçim kaynağı üzüm ve şarap olmuştur. Müslümanlar ise idareci kesimdir. Ya kalenin komutanı ya da kadı ve imam gibi dini-idareci kesimi oluşturur. Çok az sayıdaki Yahudi ise adadaki şarap ticaretini elinde bulundurmuşlardır. 1556 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde Bozcaada’nın, askeri bakımdan, Eğriboz’a bağlı olduğu belirtilir. Burada, Kanuni Sultan Süleyman Vakfı'na ait bağlar ve tarlalar vardı. Dolayısıyla, Kanuni Sultan Süleyman adına burada bir cami inşa edilmiştir. Bozcaada Kalesi, Müslüman askerler tarafından korunmuştur. Osmanlı arşivinde, bu kalede görevli kale komutanı ile askerin görevleri ve ücretleriyle ilgili belgeler mevcuttur. 1620 tarihi bir belgede ise balık dalyanlarının önemli bir gelir kalemi olduğu anlaşılmaktadır. 1690 tarihli bir belgede ise buranın bir kadılık merkezi olduğu ve kadının görevli olduğu ifade edilmiştir. 1766 tarihli bir belgede, Köprülü Mehmed Paşa'nın burada bir cami yaptırdığı belirtilir. Daha sonra Han Camisi olarak da belirtilen bu cami, 1900 yılında esaslı bir yenileme geçirmiştir. 1802 tarihli bir belgede ise Gazi Hüdavendigar (I. Murad) adına bir cami yapıldığı ifade edilir. Melek Mehmet Paşa, adaya İslam nüfus naklederek, kendi adına bir mahalle kurmuştur. İçkale Camisi, Abdullah Camisi (1795 yılında mevcut), Alaybeyi Camisi (1891’de mevcut), Bayramiçli Hadimzade Ahmed Ağa’nın yaptırdığı cami ve medrese (1761’de mevcut), Bozcaada’nın önemli Osmanlı eserleri arasındadır. Köprülü Mehmed Paşa'nın yaptırdığı caminin, Bozcaada Kalesi'nin varoşunda olduğu belirtilir. Bozcaada Kalesi'nin kale kapısı üzerindeki tamirat kitabesini yayınlayan Merhum Prof. Cengiz Orhonlu, II. Mahmut’un Bozcaada Kalesi'ni ‘adeta yeniden yaptırdığını’ belirtir. 1827 yılında da Hafız Ali Paşa, kale dışındaki tabyaları inşa ettirmiştir.

MÜSKİRAT VERGİSİ

Bozcada, Osmanlılar devrinde, Osmanlı idaresine karşı gelen hem Müslüman hem de gayrimüslim suçlular için bir sürgün yeri olmuştur. 1819 yılında Müderris Abdürrezzak Efendi, Bozcaada’ya sürgün edilmiştir. Ada, çok sayıdaki sürgünü barındırmıştır. Yılan, Oran ve Merkep Adaları da Bozcaada’dan sayılır. 1804 yılında Cihanbeyli aşiretinden isyan eden beylerin birkaçı buraya sürgün olarak gönderilmiştir. 1850 yılında, Osmanlı idaresi, adalılara ağır gelen müskirat vergisini kaldırmıştır. Bu nedenle, Bozcaadalıların Osmanlı Sultanına toplu olarak teşekkür etmişlerdir.

Bozcaada, Osmanlı belgelerinde, genellikle İmroz Adası'yla birlikte geçer. Bu iki adanın önemi Çanakkale ve İstanbul boğazlarının korunmasıyla ilgilidir. Çanakkale Harpleri'nde, İngilizler, bu adalarda, askeri kamplar kurarak, Çanakkale’yi tehdit etmişlerdi. Ayrıca lojistik merkezi olarak da kullanmışlardı. Lozan ile İstanbul ve Çanakkale’nin güvenliği açısından (hem kent hem de boğaz), bu adalar, Türkiye’nin eline geçmiştir.

1927 Raporunda Bozcaada

İl İdare Müdürü Nazif Bey ile Ali Galip Bey tarafından 1927 yılında Bozcaada ile Gökçeada üzerine bir rapor hazırlanmıştır. Bu rapora göre, Bozcaada’nın 1927’deki nüfus 1632 kişidir. Bunun 633’si Türk, 964’ü Rum ve 30’u da ecnebidir. Harpten evvelki nüfusu 4 bin 112 kişiydi. Yunanlılar adayı işgal edince Bozcaada Müslümanları'nın çoğu Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldılar. Mecburi okul çağında olan da 351 çocuk sayılmıştı. Raporda, Bozcaada’da çam, meşe ve zeytin ağaçlarının mevcut olduğu, halkın tamamının çiftçi olduğu, geçim kaynağının yağcılık, şarapçılık ve zeytincilik olduğu belirtilmiştir. Şarap, pekmez, kuru üzüm, yaş üzüm adanın tarımsal mahsulleri arasındaydı. Yine ada nüfusunun yüzde 50'sinin Türkçe konuştuğu, Türkçe’ye merakının İmroz’dan daha fazla olduğu, halkın çocuklarına Türkçe öğretmeye daha hevesli oldukları belirtilir. Raporu hazırlayanlar, eğer çalışılırsa, Bozcaada’nın kısa sürede ‘Türk memleketi’ olacağı kanaatini ileri sürmüşlerdir. Bozcaadalılar, eğitime İmrozlulardan daha fazla önem vermişlerdir. Kızlar ve erkek öğrenciler için iki sınıflı bir okul binasının mevcut olduğundan ama öğretmenin olmadığından söz edilir. Bozcaada Rumları'nın bir kısmının Anadolu’dan gelen Rumlar olduğu ve adadan izin alınarak ayrılma kuralının olduğu ifade edilmiştir.