12 ayın en korktuğum zamanları geldi, geçti, bitti, gidiyor.

İki sevimsiz bayram, her yıl bol ağlamalı bir doğum günü ve korkunç bir yaz mevsimi.

İlk üçü geçti gitti, yaz da çok şükür 15 gün sonra bitiyor.

Benim yazım galiba Eylül-Ekim.

Artık denize girmek, yüzmek istiyorum.

Boş plajlarda güneşle kucaklaşmak istiyorum.

Şu istilacılar, şu görgüsüzler, şu avamlar, şu kaba saba insanlar bir an önce çeksin gitsin istiyorum.

Plajları gasp edenler geldikleri şehirlere geri dönsünler diye gün sayıyorum.

Şu kapıda insan beğenmeyen ezik ve kompleksli ruhlar, başka kapılara yamanıp kendilerini başka yerde adama-kadına saysınlar istiyorum.

***

Daha önce de hani şu plaj ve kulüp kapılarında insan beğenmeyip geri çeviren kral soytarılarından bahsetmiştim.

Bir arkadaşımın kargo pantolon-tişört kombinini beğenmemişler ve misafir listesinde adı olmasına rağmen içeri almamışlardı.

Berlin'de yaşayan, tüm dünyayı dolaşan, mesleği de genel cerrahlık olan bu arkadaşımız yaşadığı duruma sadece gülüp geçmişti.

Kendisini, kompleksi ve vasıfsız bir kapıcının kötü hissettirmesine izin vermeyecek kadar durumun farkındaydı.

Ama geçen gün şahit olduğum olaydaki gençlerin durumu çok farklıydı.

Anlatayım...

***

Arkadaşımın üniversiteye giden oğlu (tıp okuyor) beş kız ve bir erkek arkadaşını evlerine davet ediyor.

İçlerinden biri yoğun bakım hemşiresi, diğerleri henüz okuyor. Hem de puanı yüksek, kazanması zor bölümlerde.

Pırıl pırıl, neşeli tam yaşlarına uygun davranan, öyle de görünen çocuklar.

Alkolle araları pek iyi değil. Alkolsüz de eğlenen, hatta herkesten daha çok eğlenip dans eden son derece sevimli bir arkadaş grubu.

Hepsiyle tek tek tanıştım ve hepsine ayrı ayrı hayran oldum.

Fakat bu gençler bayram tatili boyunca şöyle bir eziyet yaşadılar.

Daha doğrusu bu görgüsüz, hödük işletme sahipleri ve kraldan çok kralcı ezik çalışanları çocuklara şunları reva gördü:

Ayayorgi'deki bir mekan denize yakın bir yerde oturmak isteyen gençleri, en az bin liralık harcama yapmaya garanti vermedikleri için tee en arkaya attı.

Çocuklar denize ulaşmak için bütün gün onca yolu gitti geldi. Şişe açtırmadıkları için yanlarına doğru düzgün garson bile uğramadı. Bak bak rezilliğe bak, plaj değil pavyon sanki!

Kısaca insan yerine koyan olmadı.

Akşamüstü buruk bir yüzle, kendilerine reva görülen muameleyi biraz da utanarak anlattılar.

İkinci gün yine popüler mekanlardan birine rezervasyonları vardı.

Kıyamam gençler işte, bir gün önce yaşadıkları olumsuz olayı unutup yine neşe içinde atladılar bir taksiye gittiler.

Bunu özellikle yazıyorum, çünkü o işgalci mekanlar için bu da önemli bir kriter.

Yani müşterinin geldiği aracın markası. Hele böyle taksiyle falan gidiyorsan hiç şansın yok.

'A-a sen kim köpek, bizim kuş kondurduğumuz işletmemize taksiyle gelme cüretini gösterirsin' yani!

***

Fakat bu kez bir önceki günden daha sert bir tavırla karşılaşıyorlar.

Kapıdaki kadın bu evlatçıklara diyor ki giremezsiniz, sizi buraya uygun bulmadık!

Yahu bak delireceğim. Pırıl pırıl, nahif, gerçekten genç gibi görünen gençler. Motor değiller, kıro değiller, rahatsızlık verici herhangi bir tavırları yok.

Ama işte zaten anladığıma göre bu saydıklarım olmadıkları için içeri alınmıyorlar!

İçlerinden inşaat mühendisliği okuyan bir kızımız duruma iyice içerleyip kibarca soruyor: "Rezervasyonumuz olduğu halde bizi neden almadığınızı öğrenebilir miyiz?"

Cevap son derece kaba bir tavırla: "İnisiyatif kullanma hakkım var ve ben şu anda onu kullandım" oluyor.

Hay senin olmayan eğitimin, olmayan görgün ve olmayan vasfınla kullandığın inisiyatifine!

İnisiyatifi kelime olarak yaz desen kağıt üstüne yazamaz.

Neyse oradan başka bir yere geçen çocuklar daha sonra eve dönünce olayı anlatırken şöyle diyorlar: "Yani tamam, inisiyatif falan o da kabul. Ama bunu söylerken neden bizden tiksiniyormuş, nefret ediyormuş gibi bir kabalık yaptılar onu hiç anlamadık."

***

Benim bu sene iyice kapıcı terörüne dönen 'müşteri seçme' olayında tek bir dileğim var.

Umarım bu işletmelerin tümünün para kazandığı son yaz olur.

Bak bunu canı gönülden diliyorum.

Diyeceksin ki mekan sahiplerine kızarken oradan ekmek yiyen onca emekçiyi unutma.

Vallahi onlar da aynı. Marka aracın, tanınmış bir soyadın yoksa size servis de yapmıyorlar, kapıdan da almıyorlar.

Hepiniz toplu olarak bu güzelim yarımadadan keşke çekip gitseniz.

Kirlettiniz çünkü buraları... Görgüsüzlüğünüz, zengin yalakalığınız, aç gözünüz, doğaya saygısızlığınız, çıkardığınız gürültü ve yaptığınız soytarılıklarla kirlettiniz.

Bir türlü bitmediniz.