Sevgili okurlarım, CHP'de vefasızlar da az değilmiş. Düne kadar Kemal Kılıçdaroğlu'nun dizinin dibinden ayrılmayan bazı milletvekilleri, bazı MYK üyeleri şimdi Genel Başkan'a karşı çok ayıp ve haksızlık ediyorlar. Diyorlar ki: "Hemen istifa et ve o koltuktan kalk."  Kılıçdaroğlu, "değişimin önünü tıkayan olmayacağını sonuna kadar açacağını" söylüyor ve diyor ki: "Biz değişeceğiz, yenileneceğiz ve güçleneceğiz. Partimiz zaten kurultaya gidiyor. Herkesin önü açık."
Değişim konusunda benim düşünce ve görüşüm şöyledir: Değişim kırıp dökerek değil, kendi mecrasında akarak gerçekleşmelidir. Şimdi soruyorum: Değişim, partinin köklerine sadık kalınarak o köklerden güç ve ilham alınarak mı olacak? Yoksa bugüne kadar sürdürülen ve partiye hiçbir fayda getirmeyen ve bugüne kadar moda olmuş sığ anlayışlarla mı değişim sürdürülecek?
Buradan CHP'nin tüm organlarına sesleniyorum: CHP'nin, günübirlik politikalarla hedefsiz bir şekilde; sağcılarla, liberallerle, İkinci Cumhuriyetçilerle, laiklikle ve Atatürk ile sorunu olanlarla,  CHP'ye karşı mücadele vermiş kişilerle CHP'nin içini doldurmaktan artık vazgeçilmelidir. Onlara ödün verilmesi ve bu zihniyetteki kişilerin, Parti'nin içine yerleştirilmesi çok yanlış bir yoldur. Bu yol CHP'ye gönül veren halkımızı umutsuzlandırmıştır. Türbanlılara saygımız var ama onlara rozet takmakla CHP'yi büyütemezsiniz. Partinin içine, laikliği içine sindirememiş, İslamcı sağ kökenlileri partiye yerleştirerek, onların oyunu alamazsınız. Bu parti, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesini temsil ediyor. Bu parti, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir halk partisidir.
HHH
CHP'de değişim deyince benim ilk aklıma gelenler şunlardır: CHP'de demokratik, çağdaş ve bilimsel bir değişim yapılmalıdır. CHP, Altı Ok'un altısına birden aynı kararlılıkla, aynı tutarlılıkla, aynı yüreklilikle sarılıp sahip çıkmalıdır. Altı Ok'tan taviz vererek partiyi iktidara taşıyamazsınız. Değişimin ana teması burada yatmaktadır. Bence değişim için CHP'yi merkez sağa yanaştırmaktan vazgeçilmelidir. CHP'yi daha çok Cumhuriyetçi, daha çok toplumcu, daha çok solcu ve devrimci, daha çok kamucu olma rotasına çekip o yolda yürünmelidir. CHP'nin köklerinde antiemperyalist olmak vardır. CHP'nin köklerinde laik olmak, eşitlikçi olmak, emekten yana olmak vardır. CHP'nin köklerinde aydınlanma ruhu vardır, bağımsızlık ve çağdaşlık ruhu vardır. CHP kendi kimliğine, kendi köklerine yeniden dönmeli ve sarılmalıdır. CHP'nin ana görevi ve sorumluluğu; gerçek demokrasiyi, liyakatı, adaleti, saydamlığı tüm kurum ve kurallarıyla savunmak ve ülkeye sistemsel olarak yerleştirmek olmalıdır. Bugün baktığımızda CHP, bu ruhtan uzaktır. Partideki tartışmalar, değişim çığlıkları sadece kişilere endekslenmiş durumda sürüp gitmektedir. Bunu çok doğru bulmuyorum. Kamuoyuna da taşan parti içi tartışmalar, ideolojik özden, düşünsel zenginlikten, politik şeffaflıktan uzak olup sadece isimler üzerinde yapılmaktadır. Halbuki CHP'de partinin üye ve örgüt yapıları, politika oluşturma süreçleri, adayların saptanma biçimleri, parti içi demokrasi, siyasetin ahlaki yönü, üyeye dayalı önseçim, partinin öncelikli gündemi olmalıdır.
HHH
CHP, toplumun geleceğidir. CHP olmadan Türkiye'de demokrasi hayal bile edilemez. CHP, bugün Türkiye'nin can yakan temel sorunlarını masaya yatırıp, çözüm önerilerini kamuoyu önünde sık sık dile getirip, toplumun her kesimiyle konuşarak paylaşmalıdır. CHP, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki başarısızlığın ana nedenlerini kendi içinde tartışarak masaya yatırmalıdır. CHP'nin Parti Meclisi, Genel Başkan'ı, Merkez Yürütme Kurulu üyeleri özeleştiri yaparak seçim başarısızlığının temel nedenlerini ortaya koyup açıklamalıdır. Hepimiz 14 Mayıs günü seçimleri kazanacağımıza çok inanmıştık. Ama olmadı. Devletin bütün imkanları, devletin gücü Cumhur İttifakı'na çalıştı. Adil bir seçim olmadı. İktidar adaletin terazisini bozmuştu. Sonuçta Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde başarı sağlanamamıştır. Bu başarısızlıkta, başta Genel Başkan ve partinin tüm yönetim  organları, seçim sonucundan sorumludur. Yüzde 48 oy oranı değerlidir ama CHP, her iki seçimde de bekleneni gerçekleştirememiştir. Bundan sonra olacaklara bakmak gerekir. Önümüzde bir yerel yönetim seçimleri vardır. CHP, kendi öz güçlerini yeniden inşa edip ve onları motive ederek bir gelişme, büyüme stratejisini ilk planda tutmalıdır. Başta mahalle, köy, kasabaya dayalı çekirdek ve hücre örgütlenmelerine zaman kaybetmeden yönelmelidir. Partinin en kıymetli öğesi partinin üyeleridir. Partinin üye sayısı mutlaka çoğaltılmalıdır. Gençler ve kadınlar bu partinin sigortasıdır. Önemseyerek söylüyorum. Üyesine güvenmeyen bir parti kime güvenecektir? CHP, kurultaya giderken tabandan başlayarak kendi üyeleriyle mahalle kongrelerini, ilçe kongrelerini, il kongrelerini hiçbir baskı olmadan üyelerinin iradesiyle gerçekleştirmelidir. Aş ve iş vererek delege pazarlıkları içine girmek parti içi demokrasiye ve ahlaka uygun değildir. Bu yanlış yol mutlaka engellenmelidir.
Son söz: CHP, ilkeli, özverili, bilgili ve ahlak yapısıyla toplumda karşılık gören çalışkan ve düzgün insanlarla yol yürümelidir. CHP, Cumhuriyet'in ve toplumun istinat duvarıdır. Kişilerin egolarını, komplekslerini, tutkularını tatmin etme yeri asla değildir. CHP, yedi dönem, altı dönem, beş dönem, dört dönem milletvekili saltanatı sürme yuvası değildir. Tüzük değişikliği ile bu saltanat sınırlandırılmalıdır. Aynı uygulama belediye başkanlıkları için de geçerli olmalıdır. Şunu da  unutmayalım ki; şu ya da bu liderin CHP'den ayrılmasıyla Cumhuriyet Halk Partisi yok olmaz, olmamıştır da. Hiçbir CHP'linin, hiçbir yurtseverin bu parti için ne hali varsa görsün, ben artık yokum demeye hakkı yoktur. Bu süreçten sonra, her partiliye çok büyük sorumluluklar ve görevler düşmektedir. Artık CHP, kendi evlatlarına dönüp onlara daha  çok sahip çıkmalıdır. Gençlerin sayısal ağırlığı partide artırılmalıdır. Yoksa bu partiye umut bağlayan milyonlarca insanımız kaybeder. CHP Atatürk'ten ve onun çizdiği yoldan sapmamalı. CHP, Atatürk'ün ilkelerinden uzaklaşırsa Atatürk de sizden uzaklaşır ve sizi affetmez. Şimdi vazgeçmenin, yıkılmanın, terk etmenin zamanı hiç değil. CHP'nin sorunu kişisel değil, yapısal ve ideolojiktir. Bu sorun mutlak çözülmelidir. Yeter ki vazgeçmeyelim, yeter ki pes etmeyelim, yeter ki umutlarımızı canlı tutalım.