Onun 86 yıllık yaşamı, tiyatroya adanmıştı. Öncü rol üstlenmişti. Gençliğinden bu yana örnek aldığı Muhsin Ertuğrul gibi ülke tiyatrosunun yaygınlaştırılması, gelişmesi için mücadele etti. Muhteşem bilgi, birikime, olağanüstü yeteneğe ve üstün sanat anlayışına sahipti.

Bozkurt Kuruç’a göre bir aktör, “kendi ülkesinin ve dünyanın sosyolojik, ekonomik, kültürel yaşamını yakından takip etmeliydi. Eğer söylemek istediği bir şey varsa ancak o bilgileri haiz olduktan sonra özümseyip yeni düşünceler üretmek zorundadır. Bunu yapabiliyorsa, sanatçıdır. ‘Alnında ilk ışığı hisseden adam’ o’dur işte.”

“Bir birikim patlama noktasına geldiği zaman tiyatro olur (Bozkurt KURUÇ)

Yaşamımı tiyatroya adadım; Hem sevdiğim bir işte, bir sanat kolunda çalışmak için, hem de bu sanat dalının toplumun yüreğinde çiçekler açacağına inandığım için…
Bu inanç o kadar derine kök saldı ki, yarın kıyamet kopacağını bilsem bugün ‘bir tiyatro daha açarım’ diyecek ölçüde bir saplantı gibi. Saplantı sözcüğü abartılmış sayılmasın; tam anlamıyla yerinde. Çünkü yeryüzünde tiyatronun binbir derde deva olduğuna inandım bir kez. Bütün kötülüklerin, insanın insandan kopmasından, uzaklaşmasından, birbirlerinin sıcaklığını,, sevgisini duyamadıklarından doğduğuna inanç getirdim bir kez.
Artık, beni bu inançtan, bu kanıdan kurtaramazdı kimse.
Onun için, bu yolu doğru yol belledim. İyiliğe, güzele, gerçeğe çıkaran yol.
Herkesin, özellikle tüm ailenin, ‘Bu tuttuğun yol çıkmaz yoldur’ diye öğüt verdiği günlerde de, bu yolun beni aydınlığa götüreceğine, benimle birlikte tüm toplumu da ışığa kavuşturacağına, küçücük kafamda geniş yer vermiştim artık.
Bu başlangıçta saf, çocuksu bir düştü belki ama sonunda gerçeğe dönüşen bir olgu çıktı ortaya. Düşün sınırlarını da aşan bir sonuca varıldı.”
Bu ifadeler, Çağdaş Türk Tiyatrosu’nun öncüsü, kurucusu, Büyük Usta Muhsin Ertuğrul’undur.
O Muhsin Ertuğrul ki; azmi, direnişi ve başkaldırışı sayesinde tiyatromuz bugünkü düzeyine erişmiştir. Tiyatromuzun temel taşı Büyük Hoca, idealist kişiliği ile sanatçılara idol olmuştur.

xxxx
İşte o Muhsin Ertuğrul’u örnek alan, onun en büyük hayranlarından biri de Bozkurt Kuruç’tu!
Televizyonun olmadığı yıllarda her cuma radyodaki TRT'deki "Radyo Tiyatrosu"ndan ya da “Arkası Yarın”dan anımsardım onu.
Hem oynar, hem de yönetirdi. Hayrandım büyüleyen sesine, kusursuz diksiyonuna.
Yeni kuşaklar onu "Kurtlar Vadisi" dizisindeki “Ahmet Kudret Hazarbeyoğlu” karakteriyle bilir...
Oysa, dile kolay 67 yıl vermişti tiyatroya oyuncu, yönetmen ve akademisyen olarak!..
O, Ankara Devlet Tiyatrosu bahçesine yaşarken büstü dikilen, bir sahneye de adı verilen tek sanatçıydı.
Dünyasıydı tiyatro. Shakespeare ne güzel söylemişti?;
"Bütün dünya bir tiyatro.'' Hep derdi;
"Biz aktörler o kadar şanslıyız ve masumuz ki, sahnede canlandırırız sonra sahnede ölürüz. Millet alkışlarken kalkar selam veririz. Dışarıdaki dünyada öldürdüler mi kimse ayağa kaldırmıyor, fark bu..."
**
Bozkurt Kuruç, Türkiye'de tiyatronun dev ustasıydı!
"Ekşi Sözlük'' bakın nasıl yer vermiş ona; "Bu mesleğe bu ülkede -ne yazık ki- en güzel günlerini yaşatmış, o günlerden bize kalan ve o günlerin tekrar geleceğine inançla, pes etmeden çalışan, tiyatro sanatını layığıyla yaşatan bir avuç insandan biridir, hepsinin ustasıdır.. Ona saygı ve vefa: sanatına borcudur tiyatro sanatçısının ve tiyatro seven herkesin. Yaşam serüveni, ardından gelen nesillere her anlamda örnek bir sanatçı ve bir usta olarak devam etmekte. onun kadar kültürlü, bilgili, çalışkan, zeki, hayatı bu derece zevk alarak yaşayan, sanatına bu denli sadık bir sanatçı zor bulunur. Neyse ki yetiştirmiş olduğu birkaç usta daha onunla birlikte tiyatroyu gerçek anlamda yaşatmakta ve öğretmektedir. Onu tarif eden en güzel cümle: 'Devlet tiyatrosu bir çınarsa, Bozkurt Kuruç gövdesidir.' olmuştu." 1989-1998 yılları arası Devlet Tiyatroları Genel Müdürüydü. Devlet Tiyatroları Edebi Kurul Başkanlığı yapıyordu. "Tiyatro tüm sanatların birleşiminden oluşan bir sahne sanatıdır. Müzik gibi yalnız duygulara değil, akla da hitap eder. Edebiyat gibi yalnız sözcükleri değil, en somut biçimde insanı kullanır, sesini de onun sesi ile duyurur. Tiyatro; insanı, insana , insanla anlatan bir sanat türüdür ve bu nedenle de bütün dünya bir oyun sahnesidir, tiyatronun ta kendisidir. Tiyatronun bu yapısından hoşlanmayan bazı zihniyet sahipleri tiyatronun varlığını ortadan kaldırmak isteseler de hep kaybetmişlerdir. Yüce Atatürk’ün direktifleri ile 1949 yılında oluşturulan okullu tiyatro hem kendi gelişiminde hem de toplumun gelişmesinde yadsınamayacak yararlar sağlamıştır. Oyun yazarlarının sayıları, tiyatro salonlarının artışı, her yıl onlarca genç aktörün okullardan mezuniyeti hiç de küçümsenemez… Adedi pek az da olsa bazı kentlerimizde sosyo-kültürel ortamlar oluşmuştur artık…
Ancak, bu tür sanatsal gelişmeler maddi ve manevi desteklerle ayakta durabilir.
Tiyatro sanatının değerini ve işlevini bilen yöneticiler, bireyler tiyatroya bu anlayışla destek verirler ve bu yüzyıllardır hep böyle süregelmiştir. Yeryüzündeki tüm yönetenler ve yönetilenler !..tiyatroyu seviniz, sahip çıkınız, destekleyiniz. Tiyatro; kendimize bile söyleyemediğiniz sırları açığa çıkartır, kişiyi arındırır. Unutmayınız !...Tiyatro, sanatçısı ve seyircisi ile bir bütündür ve gücü de buradan gelir. Yeryüzünde yaşanan tüm koşullara rağmen, yüreklerindeki coşkuyu yitirmeyerek sanatlarını sürdüren tiyatroculara, onları hiçbir zaman yalnız bırakmayan tiyatro sevdalılarına, çağdaş uygarlık yolunda ömür tüketen bütün bu insanları bir kez daha el ele vererek, omuz omuza birlikte olmaya çağırıyor ve sonsuz saygılarımı sunuyorum.” Bu satırlar Kuruç’un kaleminden çıkmış 2007 Dünya Tiyatrolar Günü Bildirisi’ydi. Yani, sahne tozu yutan tüm emekçilerin günü 27 Mart’ta.

xxxx
Hele ki kişinin etrafında deneyim kazanacağı, gözlem yapacağı iyi ustalar varsa bu işin oyuncunun kendisine yapabileceği en büyük yatırım olduğunu söylemiştir Bozkurt Kuruç. Onu dinleyelim; “Cüneyt Gökçer'in sahneye koyduğu ‘Cephede Piknik’ oyununda Şahap Akalın, Şeref Gürsoy, Macide Tanır ile birlikte ben de rol aldım. Akşamları bu oyunu oynardık. Tabii bu ustalarla birlikte oynarken onları seyretmenin, karşılıklı diyalog kurmanın büyük avantajları vardı. Büyük, deneyimli aktör ve aktristlerle aynı sahnede oynamak, yararlanmasını bilenler için çok değerli bir şeydir. Büyük ustalarla sahne ve kulis paylaşmak, büyük bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Hiç unutmam, sohbetlerimiz esnasında herkes deneyimlerinden söz ederdi, ben de dayanamayıp ‘benim sanat hayatımda’ diye söze girince, Macide Hanım ‘Dur bakalım senin kaç günlük sanat hayatın var ki’ diye şaka yollu beni susturmuştu. Tabii ben bunu şakadan çok, bir uyarı olarak aldım. Bu tür uyarıları almak da çok önemlidir. Mesleğe karşı biraz daha ölçülü, biraz daha disiplinli olma mecburiyetini bu yollarla öğrenmiştik biz. Sanat hayatını oluştururken bunları düşünmek ve sorumluca yol almak şart. Önce bunun ciddiyetini sen hissedeceksin. Ondan sonra yaşadıklarını anlatırken yaptığın işin ciddiyetini bir başkasına hissettirirsin zaten. Macide Tanır, dönemin genel müdürü olan Cüneyt Gökçer in yanına gidip benimle bir anne oğul rolünde oynamak istediğini söyledi ve ‘Hortlaklar’ı oynadık.”

xxxx
2009’da KKTC Yakın Doğu Üniversitesi sosyal Bilimler Enstitüsü Tiyatro Ana Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans Bitirme Projesi’nde Çetin Zengin Bozkurt Kuruç’tan nasıl söz etmiş? Birlikte okuyalım; “Bozkurt Kuruç yönetici olarak devlet tiyatrolarının başında olduğu süre içerisinde tiyatronun ihtiyacı olan gelişimi çok iyi kavramış ve tiyatroya ona göre yön vermiştir. Tiyatroyu tüm ülke çapında yaygınlaştırma projesi ve açtığı bölge tiyatroları ile yaptığı ilerici ve cesaretli atılımlar da bunun bir göstergesidir. Tiyatroda yaşın ne olduğu değil, geçen yılların nasıl doldurulduğudur asıl önemli olan. Bu nedenle emekli olduğu zaman bile dinlenmek yerine sanat için yapacaklarının olduğunu ve sanatın da bu konuda ustalaşmış insanlara ihtiyacı olduğunu hatırlatır. Öyle ki kendisi de hiçbir zaman sanattan emekli olmamıştır. Şu anda oyuncu olarak sahne üzerinde yer almasa bile eğitimde hazırladığı oyuncularla sahnede var olmaya devam etmektedir. Ayrıca yönetici olarak önemli makamlarda bulunan öğrencilerini yüreklendirmeyi ve yapılacaklar konusunda iddialı olmaları için yönlendirmeyi de sürdürmektedir. Bozkurt Kuruç'un hayatı sanatçılar, eğitimciler ve yöneticiler için yol gösterici ayrıntılarla örülüdür. Ustalık mertebesine ulaşmış bir sanatçının sözlerinden, yeteneği bilgiyle donatmanın, bilgiyi yaşamsallaştırmanın, yaratıcılığı akılla buluşturmanın gerekliliği açıkça ortaya çıkar. Elbette onun disiplinli, hırslı, iddialı ve inatçı kişiliği de bu başarıyı çerçevelemekte ve kalıcı hale getirmektedir. En önemlisi de yalnızca sanatı ile değil, yönetici konumunda olduğu Devlet Tiyatroları çatısı altında gerçekleştirdiği icraatları ile Türk Tiyatrosu na büyük katkılarda bulunmuştur. Kendisinden sonra bile artık geriye dönüşü yapılamayacak atılımların yolu açılmış olur. Bu da bize bir sanatçının sorumluluklarının aynı zamanda toplumsal olması gerektiğini de açıkça gösterir. Onun ideallerini kaplayan, Devlet Tiyatroları'nın Anadolu'daki tüm bölgelere yayılması ve tiyatro eğitimi veren okulların çoğalması konusunda girişimlerin yapılması bu çalışmanın sonunda söylenebilecek kaçınılmaz bir öneri olarak kendini gösterir.
xxxx
Yönettiği sayısız oyunla hafızalarımızda yer etmiş, rol aldığı oyunlarla akıllarımıza kazınmış, yetiştirdiği sanatçılar ile Türk tiyatrosunun gelişmesine büyük katkı sunmuştur Bozkurt Hoca.
“Bozkurt Kuruç oyunculuğun yalnızca içe doğuşla olmayacağının altını çizer. Gerçek bir oyuncu aynı zamanda bilen ve düşünen bir insandır. Bilmesi için öğrenmesinin de şart olduğu açıktır. O, tiyatro eğitiminde usta-çırak ilişkisine son derece inanan bir hocadır. Oyunculukta

deneyimlerin aktarılmasının neredeyse eğitimin yarısı olduğunun altını çizer. Öğrencisinden istediği şeyi yapmasını beklerken öğrencinin de hocasının söylediğini yapabileceğine inanma hakkı olduğunu düşünür.”

Tiyatroda bir dönem onunla kapandı.
"Kimi gittikçe kalır,
Kimi kaldıkça gider"
der şair.
Bozkurt Kuruç, hep kalplerde yaşayacak. Tiyatromuzun ulaştığı düzeye gelmesinde verdiği emeklere saygıyla.

BOZKURT KURUÇ KİMDİR?
Ankara'da 5 Aralık 1935'te dünyaya gelen, 1960'ta Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nden mezun olan Bozkurt Kuruç'un rol aldığı ve yönettiği onlarca oyun bulunuyor.
İngiltere'de 1962-1965'te rejisörlük eğitimi alan Kuruç, Almanya, Yunanistan, Fransa, Yugoslavya, Kıbrıs, Çin, ABD ve Sovyet Rusya'da araştırmalar yaptı.
Hacettepe Üniversitesine bağlanan Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü'nde öğretim üyeliğine getirilen Kuruç, burada 1987 yılında doçent, 1988'de profesör oldu.
Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yapan Kuruç, 1999'da ABD Chicago'da Nazım Hikmet'in "Kuvay-i Milliye" adlı eserini İngilizce olarak ABD'li oyuncularla sahneledi.

"Devlet Sanatçısı" unvanına sahip usta oyuncu, "Kurtlar Vadisi Pusu" gibi bazı filmlerde de rol aldı.

ROL ALDIĞI BAZI OYUNLAR:
“Woyzeck”, “Öp Beni Kate”, Kafesten Bir Kuş Uçtu”, “Kral Oidipus”, “Deli İbrahim”, “Philip Hotz’un Büyük Öfkesi”, “Amadee”, “Yapı Ustası Solness”, “Strindberg Oyunu”, “Karaların Memetleri”, “Bağdat Hatun”, “Aklı Başında Bir Adam”, “Harold ve Maude”, “Oyunlarla Yaşayanlar”, “Genç Osman”, “Tartuffe”…

YÖNETTİĞİ OYUNLAR:
“Philip Hotz’un Büyük Öfkesi”, “Atçalı Kel Mehmet”, “Kanlı Düğün”, “Köprüden Görünüş”, “Aklı Başında Bir Adam”, “Genç Osman”, “Yaban Ördeği”, “4.Murat”, “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe”, “Canlı Maymun Lokantası”, “Fizikçiler”, “Cimri”…

İKİ ANEKDOT
“Bütün tiyatro çalışmalarında, köylerde verilen temsillerde en büyük mutluluğu yaşarım. Hiç unutmam, bir köy turnesinde yaşlı bir teyze, arkada ağacın dibinde oturuyordu. Gittim yanına, dedim ki, ’Ana, burada ne oturuyorsun? Kalk, biz senin için geldik. Gir koluma seni oyunumuza götüreceğim.’ Götürdüm, en öne oturttum.
Oyunu izledi. Sonra yanına gittim, ‘nasıl beğendin mi?’ dedim.
Verdiği cevap şuydu: ‘Düğün olsun da biz göğe merdivan kurarık!’
İşte Anadolu’nun insanı bu! Ona merdiven kurduracak dünyayı ortamı yaratmalı!’
Gene, bir başka anı. Van’a gittik, tiyatroyu açtık. Otelde kalıyoruz. Bir taksi ile tiyatroya gidiyoruz akşamına. Şoförü oyuna davet ettim. Sevinerek geldi.
Oyundan sonra ona da sordum. ‘Sarı Naciye’yi oynuyorduk. ‘Nasıl buldun?’ dedim.
‘Şahaserdi, ağalar gelsinler görsünler de akıllarını başlarına devşirsinler’ dedi.”