Düşünce ve davranışlarımıza yön veren sistemin bir arada çalışan bazı dişlilerden oluştuğunu düşünün. Birileri, düşünce ve davranışlarımızı kendi istedikleri tarafa yönlendirme amacıyla dişlilerimizi kurcalayıp duruyor; özellikle de erken yaşlarımızda… Düşünce ve davranış kalıplarımızla ‘dişliler’ arasındaki bağlantıyı internette http://www.dailyliked.net/backwards-brain-bicycle/ adresinde izlediğim bir video sayesinde kurabildim. Videoyu hazırlayan Destin Sandlin’in Amsterdam’daki kaynak ustası arkadaşları, bir bisiklete dişli eklerler ve bisikletin normalin aksine, gidon sağ tarafa çevrildiğinde sola, sol tarafa çevrildiğinde sağa yönelmesini sağlarlar. Test sürüşünde Destin bisikletle birkaç metre bile gidemeyince, bilme ile anlamanın aynı şeyler olmadığını fark eder. Destin’in daha sonra verdiği konferanslarda, bu bisikleti hiç kimse birkaç metre bile süremez. “Zihnindeki düşünme yolu bir kez katılaştığında, bazen istesen bile değiştiremezsin” sonucuna varan Destin, günde beş dakika deneme yaparak, 8. ayda düşmeden bu bisiklete binmeyi başarır. Destin’in 3 yıldır bisiklete binen 6 yaşındaki oğlu ise Destin’in 8 ayda geldiği düzeye 2 haftada gelir. Bu da çocukların beyninin erişkinlerden çok daha esnek olduğunu ve yabancı dil eğitimine neden üniversitede değil, anaokulunda başlanması gerektiğini kanıtlar.
İşin ilginci, bildiğini unutabilmeyi başaran Destin artık normal bisikleti kullanamamaktadır ve ancak 20 dakika boyunca, düşe kalka uğraştıktan sonra yeniden kullanabilir. Sonunda şu sonuca varır, Destin:
“Dünyaya bir önyargı ile bakıyoruz; bu nedenle bir şeyi yorumlarken dikkatli olmalıyız.”
Deneyin bana düşündürdüğü çok daha fazla şey var: En önemlisi, dünyada ve Türkiye’de yaşanan birçok sorunun temelinde, birilerinin beyinlerimizin içine, düşünme ve davranış biçimlerimizi yaşam boyu tek bir doğrultuya yöneltmek amacıyla, çok küçük yaşlarda yerleştirdiği bazı ‘dişliler’ yatıyor. Bu dişliler nedeni ile tek yönlü düşünen, sorgulayamayan, kendileri gibi olmayanlarla empati kuramayan bireyler, çocuk sahibi olduklarında ilk iş olarak çocuklarının beyinlerine daha da küçük yaşta, daha da sağlam, benzer dişliler yerleştiriyor.
Sıklıkla bir ‘din’ kisvesi altında yerleştiriliyor, bu dişliler... Kuşaktan kuşağa ‘daha da dindar’ olmak adına yapılan değişikliklerle, kültürel birçok etmen ‘din’in en temel koşulları haline geliyor (örneğin Türkiye’de türban, kandil, kutlu doğum haftası uygulamaları) ve din giderek aslından uzaklaşarak, radikalleşiyor. ‘Sevgi ve hoşgörü’ üzerine temellenen dinler, zamanla ‘nefret ve şiddet’ ögesi haline geliyor, toplumu birleştireceğine bölüyor. Hristiyanlık’ta kanlı bir dönemin ardından büyük ölçüde çözülen sorun, Yahudilik’te ve İslamiyet’te giderek derinleşiyor.
Daha rahat sömürmek, doğal kaynaklardan yararlanmak adına bu sistemi destekleyen emperyalist güçler, silahları bir bumerang gibi dönüp, kendi kafalarına çarpınca yeni yollar, çözümler arıyorlar.
Oysa uygulanacak formül basit ve kitabımın da başlığı aynı zamanda: “Çözüm: Atatürk” yapılması gereken, geçerli Anayasa’nın 174. maddesi ile korunan (!) ‘Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Kanunu’ uyarınca uygulanacak laik ve çağdaş eğitime dönerek, ‘aklı özgür, irfanı özgür’ bireyler yetiştirmek; ülkeyi emperyalistlerin değil, Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda 'Yurtta barış, dünyada barış’ ilkesiyle tam bağımsız olarak yönetmek; yerle bir olan hukuk sistemini yeniden kurmak… Bunları yapabilmek için siyasi düşüncesi ne olursa olsun, bu düşüncedeki insanların ‘Atatürk şemsiyesi’ altında bir araya gelmeleri gerekiyor. Tam zamanı…
Haftanın Sözü:
“Ülkenin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir.” Mustafa Kemal Atatürk