Bu ay başında elli bine yakın yurttaşımızı kaybetmenin derin üzüntüsü içinde tüm ülke olarak zor ayakta kaldığımız günler yaşarken, sevgili Zafer Beken Hocamızın vefatı ile son direncimizi de kaybettik.

On yıl kadar önce tanışma fırsatı bulduğumuzda, altıncı katta bulunan odasından aşağıya kadar inip bizzat uğurlayacak kadar zarif ve mütevazı kişiliğinde kendisini tanımıştım. Zaman içinde eşsiz kişiliğini daha yakından takip ettim. 

Girdiği Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni birincilikle bitirip göz ihtisasını tamamlamıştı. Çalıştığı ve bir dönem de başhekimliğini yaptığı Batman Devlet Hastanesi’nde on binlerce hastanın göz ameliyatlarını yaparak onlara şifa oldu. Bölgede, sağlık sektöründe ilk özel  girişimlere imza attı, muayenehane ve o zamanki ismi ile Batman  Şifa Hastanesi  kuruluşlarına katkı sağladı. Bugün çok yaygın olarak kullanılan, Fakoemülsifikasyon ya da  fako cerrahisi denilen, fonksiyonu bozulan gözün iç lensinin ultrasonik bir cihaz ile emülsiyon yapılarak aspire edildiği  modern katarakt cerrahisini bölgede ilk olarak hastalarının hizmetine sokan öncülerdendi.

***

Çok yoğun bir çalışma dönemi geçirdiği bu yıllarda, ameliyatta bir hastasından aldığı bir virüs, zaman içinde karaciğer iltihabına ve yetmezliğine yol açtı. O zamanlar İzmir’de Ege Üniversitesi karaciğer transplantasyonu için önemli merkezlerden birisi idi ve Dr. Zafer Beken, koma halinde, ambulans bir uçak içinde İzmir’e getirildi. Kardeşinden alınan karaciğer ile zorlu bir ameliyat sonrasında hayata tutundu. Gerek yoğun bakım gerekse servis ve klinik kontrolde kaldığı altı aylık süre boyunca kentimizi ve sağlık sektörünün durumunu yakından gözlemledi. Ve şu sonuca vardı: İzmir’de muazzam doktor kimliğinde yetişmiş bir insan gücü var ama bununla kıyaslanmayacak kötü sağlık altyapısı ve fizik şartlar söz konusu. Yoğun bakım sürecinde, hayatta kalmanın zorluk mücadelesinde kendi kendine şu sözü vermişti: Eğer hayatta kalırsa, İzmir’in layık olduğu konfor ve fiziki altyapı şartlarında dünya örneklerinden daha iyi bir hastaneyi kuracaktı.  

Nitekim, 2011 yılında Ege Bölgesi’nin en büyük özel hastanesini kurdu, ortağı Veysi Kubba ile. Son on yılda İzmir’in nüfusu kadar bir popülasyona sağlık hizmeti verdi. JCI gibi dünyada Amerikan standartlarında sağlık hizmeti verildiğini onaylayan  kuruluşlarla entegre oldu ve  akredite bir hastane haline getirdi. Zaman içinde de İzmir Ekonomi Üniversitesi ile afiliasyon kapsamında, hastaneyi, tıp fakültesi eğitim hastanesi seviyesine ulaştırdı.Tüm bunlar, sağlık hizmetlerinde, ‘Özel’ kavramını ‘kamusal’ boyutta algılamanın ve adanmışlığın bir tezahürü idi…

***

Biliyoruz insanlar fanidir, ancak insanlığa hizmetleri ile kalıcı olur, baki kalır. Zafer Hocamızın vefatının ardından, O’nun için yaptığımız toplantıda, karşımda, tuğlasından en son teknolojik tıbbi cihazına kadar emeğinin olduğu hastane binasının önünde, acıdan korlaşmış yürekleri taşıyan yüzler gördüm. Çünkü her birine dokunmuştu. Hastanede çalışan herkes, hastane koridorlarında gezerken onun özenini, aklını, şefkatini, titizliğini, insana verdiği değeri görmeye devam ediyordu. Kuşkusuz O’nun anısı ve eserleri hep yaşatılacak.

İnsani değerleri, zerafeti, mütevazı kişiliği, vizyonu ve perspektifi eşsizdi. Etik sözcüğü Yunanca "kişilik, karakter" anlamına gelen "ethos" sözcüğünden türemiştir. Dr. Zafer Beken, etik ve ahlak felsefesi bağlamında, doğru davranış modeli olarak hümanist bir insan, seçkin bir hekim ve ortaya koyduğu eserler ile saygın bir yurttaş olarak yaşadı. 

Analitik bakış açısını, tüm mesai arkadaşlarına yansıttı. Kanıta dayalı hekimliğin entegratif yaklaşımını yansıttığı fonksiyonel tıp uygulamalarını, kurduğu klinik ile hayata geçirdi. Gerek mesai arkadaşları gerekse ulusal ya da yerel düzeyde tanıdığı tüm insanların, sağlıklarının devamı için çalışmayı bir görev bildi. Bir hastalık tanısı konulmamış olsa bile, sağlıklı olmak adına çalışmalar yapılabileceğinin altını çizdi. Nitekim sonraki yıllarda Dünya Sağlık Örgütü “sürdürülebilir sağlık’’ temasını motto olarak ilan edecekti.

Dr.Zafer Beken, aynı zamanda, bir ameliyat esnasında hastasından aldığı virüs nedeni ile gelişen bir hastalıktan vefat ettiği için bir görev şehidi olarak da addedilebilir.

Şimdi bizlere düşen, O’nun eserlerini korumak ve geliştirmektir. Belki bir Zafer Beken Üniversitesi, belki bir hastanenin isminde O’nu yaşatmak, belki de O’nun adına verilecek ulusal tıp ödülleri ile…

Yaşadıkça ilham almaya devam edeceğimiz, eskilerin deyişi ile nev-i şahsına münhasır bir kişi idi. 

Ruhu şad olsun.