Ülkemizin içerisine düşürüldüğü durumu, yönetsel sıkıntıları ve olumsuz sonuçlarını birlikte yaşıyoruz. Ve bu
sonuçların en büyüğünü de ekonomik manada yaşıyoruz ki, doğal olarak nefes almamız dışındaki tüm
yaşamsal kaynakları para ile satın alabiliyoruz. Midemize girenler bu konuda başı çekiyor… Midemizi
besleyen bu ürünlerin fiyatları da, halay başı gibi mübarek!
E, tabii, ekonominin kitabı yazılırken, bu durumların göz ardı edildiği durumu ortaya çıkıyor ki; ‘Das Kapital’
eserini, tüm dünya okurlarının emrine yaklaşık yüz elli yıl önce sunan Karl Marx’ın, öyle sanıyorum ki
kemikleri sızlıyordur.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan asgari ücret ve buna bağlı gelişecek tüm yaşam unsurları aslında büyük önem
taşıyor. Ülkemizde nefes alan insanların en az çeyreğini direkt ilgilendiren bir rakam aslında, bu asgari ücret
denen bilgi… Çeyrek yani an az yirmi milyon insanımızı yakından ilgilendiriyor. Bir diğer yirmi milyonu da
dolaylı olarak ilgilendiren bir rakam! Hal böyle olunca da, ülkemizde yaşanacak tüm fiyat güncellemeleri de
bunu bekliyor aslında… Bir, yurtdışından ithalat adıyla alınıp satılan ürünler var ki, döviz kuru arttıkça
onların da fiyatları artıyor. Bir de, asgari ücrete göre şekillenecek alım gücünü baz alacak fiyat
güncellemeleri var. Dikkat ediniz, ‘zam’ kelimesinden hiç bahis vurmadım!
Ha, bir de, bu asgari ücret açıklanırken, maaşların ya da ürün alımlarının dolar ya da diğer benzer yabancı
paralarla mı oldukları sorusu yine karşımıza çıktı ve bizzat Cumhurbaşkanı sordular bu soruyu…
Yönümüzü hemen sporun maddi imkanlarına, daha doğrusu imkansızlıklarına getirelim;
Kısaca profesyonellerden başlayalım; herhangi bir süper lig takımının, sezon başında futbol oynaması
hususunda bağıtladığı yabancı bir futbolcunun alacağı rakam, bugün tam iki katının üzerine çıkmış durumda
Lira değerinden… Taksitlendirilmiş olsa ve bir kısmı ödenmiş olsa bile, yine de kulübün bütçesinin şaşmamış
olması imkansız ve iki katından fazla olarak! Bu paraların ödeneceği gelir kalemlerinin Lira cinsinden olması
ve giderlere göre hiç artmıyor olmasını eklersek! Yani, tribün bilet fiyatlarını iki ya da üç kat artırın bakalım,
seyirci kalıyor mu?
Amatörlerde durum daha da vahim!
Bölgesel amatör liglerde ya da yerel amatör liglerde futbol oynayan A Takım düzeyindeki oyuncular,
harçlıklarını Lira cinsinden alıyorlar. Ve yine aynı şekilde teknik adamları da… Ancak onlara bu paraları
ödemeye çalışan amatör kulübün herhangi bir geliri yok! Daha doğrusu tek akar; yönetim ve yönetime
destek olan grup! Onlar da bu ekonomik şartlarda ne kadar destek olacaklarsa, artık o kadar!
Amatörlerde bir de malzeme sorunu var! Profesyonel kulüplerin çoğu, özellikle marka değeri belli seviyenin
üzerine erişmiş olanlar, birçok spor malzemesine ücret ödemezler ya da reklam karşılığında kullanırlar. Ama
amatör kulüplerde bu durum tam tersine işler ve kulüp ya da sporcu, kendi kesesinden alır ihtiyaç duyduğu
spor malzemesini…
Kulübüne destek olan ya da yardım toplayan amatör spor kulübü yöneticisi Lira cinsinden, karınca kararınca
birleştirdiği paraları harcarken, özellikle spor malzemesi hususunda, yurtdışından ülkemize getirilen birçok
ürünü satın almak zorundadır. Ve bu ürünler de artık sezon başına göre üçe katlanmış durumda… Çok
markalı olan -yazmayayım isimlerini, bazı ürünlerin ki, bunlar; krampon, tozluk, tekmelik, eşofman, forma ve
yağmurluklardır, rakamlarının, ekonominin kitabında da değinildiği üzere Türk Lirası cinsinden vitrinlerde
olduğunu ancak dövizin artması ile sürekli olarak değiştiğini belirterek, düşünür De Sinler’in (yazıldığı gibi
okuyun lütfen) bir sözü ile sonlandırıyorum yazımı…
Dipnot; “Hiçbir yeteneği olmayanlar, bu eksikliklerini gösteriş ile kapatmaya çalışırlar.” De Sinler.