Tehlike çanları çoktandır çalıyordu… Ama, duyanların uyarılarına kulak verilmedi ne yazık ki. Kulak vermeyenlerin, duymak istemeyenlerin gerekçeleri de göz ardı edilebilecek cinsten değildi.
Toplumun ayrışmasına, bir kesimin düşmanlaştırılmasına yol açabilirdi bu uyarıları yaygınlaştırmak… Tehlikeyi vurgulamak yerine, toplumsal barış çağrıları yapıldı; taviz üstüne taviz verildi dindar kitle incinmesin diye. Ve sonuçta hep birlikte gördük ki, eğitimsiz kitleleri ikna etmek mümkün değilmiş… Peki, ne yapmalı? Demokrasinin çoğunluk diktası olmadığını nasıl anlatacağız bu toplumun yarı nüfusuna? Zorla olmayacağını biliyoruz, hem kendi deneyimlerimizden, hem de dünyadaki örneklerden. Öyleyse, önümüzde zorlu bir süreç var…
Evet, artık tehlikeden söz etmek için çok geç. Örgütlü gericilik toplumun önemli bir kesiminin iliklerine kadar nüfuz etmiş. Siyasi iktidarın, karma eğitimi hedef tahtasına koyduğu görülüyor. Bugünden yarına sonuç alamayacaklarını bilseler bile, alıştıra alıştıra yapacaklar. Şimdilik, ‘şeriatın gereği’ denilmiyor, kız çocuklarının okula gönderilmesini kolaylaştırmak gibi gerekçelerden söz ediliyor. Takiye, bu kesimin her zaman başvurduğu bir yöntem değil mi? Hastanelerde cinsiyet ayrımı fikrini ortaya atıp, toplumda destek kazanmasını bekliyorlar. Yarın, öbür gün toplu ulaşımda da cinsiyet ayrımını tartışmaya başlarlarsa şaşmayalım.
***
Toplumsal desteklerini korumak, güçlendirmek için tarikatların desteğine muhtaç olan siyasetçilerin kendi kitlelerini konsolide etmek için kullandıkları argümanlar arasında en kullanışlı olanlardan biri, bu kitlenin pek tanımadığı sanat erbabının düşman hatta ‘şeytan’ olduğu söylemi. Tesadüf değil, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bir sanat merkezine dönüştürdüğü Feshane’ye yönelik saldırılar; eski Türk kavimlerinin simgelerinden keçi heykelini ‘satanist’ olarak nitelendirmeler. Boşuna değil, gençlik festivallerinin, konserlerin yasaklanması. Sanatın tehlikeli bir şey olduğu, sanatla uğraşanların dindarların baş düşmanı olduğu algısını yaymak istiyorlar. Çünkü biliyorlar ki, sanatçı toplumsal değişimin öncüleri arasındadır.
Milli Eğitim adım adım gerici ideolojilerin tekeli altına girerken, medyanın yüzde doksanı aynı ideolojilere bağımlı hale getirilmişken, toplumun aydınlanmasında eğitimin ve kitle iletişim araçlarının rolünü vurgulamak anlamsız kalıyor. Tam da bu nedenle, sosyal demokrat/solcu yerel yönetimlere önemli bir görev düşüyor. Toplumu aydınlatıcı yayınlar, kurslar, v.b. etkinlikler gerçekleştirme görevi. Sanatsal etkinlikler de bu işin bir parçası. Muhalefetin elindeki Büyükşehirlerden başlayarak, ilçe belediyelerine uzanan kapsamlı programlara ihtiyaç var. Değişimin anahtarı sağ partilerle ittifakta yatmıyor (gereğinde o da yapılır seçim kazanmak adına, o başka bir şey), toplumun eğitimsiz kesimlerini aydınlatmaktan geçiyor. O da kuru kuruya eğitim programları ile olmaz. Bireyleri düşündürmeye yöneltecek (sloganlardan uzak duran) sanat ürünlerine ve etkinliklerine ihtiyaç var.
***
İşte bu nedenle, yerel yönetimlerin sanat politikalarına özen göstermeleri gerekiyor. Popüler diye (kimisi Saray sofralarının müdavimi, kimi ‘gelen ağam, giden paşam’cı) birtakım şarkıcılara para akıtmak yerine bilinçli ve tutarlı bir politika izlenmesine ihtiyaç var. İzmir’de şanslıyız, çünkü sanata değer veren ve saygı duyan bir Başkanımız var. Tıpkı Eskişehir’de olduğu gibi… İstanbul da, popülist uygulamalardan tümüyle uzak duramasa da, iyi işlere imza atıyor. Peki, ülkenin geride kalanında olanlar? Yaptıklarının iktidarın uygulamalarından farkı var mı? Birkaç solcu gazeteciye panel yaptırmakla olmuyor bu işler. Bu koşullarda, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne öncülük yapma görevi düşüyor. Geride bıraktığımız Haziran ayında ev sahipliği yaptığı ‘1. Büyükşehir Belediyeleri Şehir Tiyatroları Çalıştayı’ tiyatro sanatı adına önemli bir girişimdi. Geçen yıl Aralık ayında kadrolu Şehir Tiyatrolarının davetli olduğu ‘Şehir Tiyatroları Buluşması’nı gerçekleştiren İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Büyükşehir Belediyeleri bünyesinde kurulmuş tüm Belediye Tiyatrolarının davetli olduğu ‘Çalıştay’da yerel yönetimlere ışık tutacak önerilerin ortaya konulmasını sağladı. Çalıştayın sonuç bildirgesinde, tüm Şehir Tiyatrolarını kapsayan bir yasa çalışması yapılmasının ve tiyatroların özerkliğinin sağlanmasının gerekliliği üzerinde duruldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Kurucu Genel Sanat Yönetmeni Yücel Erten, yıl boyunca tüm oyunları kapalı gişe sergilenen bir tiyatro yaratmakla kalmıyor, başka kentlerimize de öncülük yapacak gibi görünüyor.