Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri gençlerin ‘beyin göçü’ ve buna en çok üzülen de anneler…

Birçoğu ‘kapağı dışarı atmayı’ hedefleyen gençlerimiz, önceki kuşaklara oranla daha bireysel düşünüp davranıyorlar. ‘Zeitgeist’ dedikleri ‘Zamanın ruhu’na göre, “Sen yanmasan, ben yanmasam – Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” yaklaşımının yerini, “Kaç ve kendini kurtar” almış durumda. 25 yaşın altındaki gençler, AKP iktidarı olmaksızın Türkiye’de yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bilmediklerinden, haksız da sayılmazlar.

Sanal ortamda karşıma çıkan, Nazım Hikmet’e atfedilse de yazarı bilinmeyen “İnsan; / Denizin olmadığı yerde, / Umut adına / Martı olmalı…” dizeleri yol açtı, bunları düşünmeme… Türkiye’de denizin bittiğini düşünen martılar, başka denizleri bulma umuduyla, uzaklara kanat mı açıyorlardı?

***

Gençler duydukları “İcat çıkarma; kızını dövmeyen dizini döver; bal tutan parmağını yalar; devletin malı deniz, yemeyen domuz” gibi sözlerden ve toplumun bu değer yargılarından rahatsız; “Bizim zamanımızda…” diye başlayan nutuklardan da. Eğitim sistemi, yaratıcılıklarını, farklılıklarını ve yeteneklerini geliştirmeye değil, törpülemeye, hatta yok etmeye çalışıyor. Gereksiz çok sayıda bilgiyi ezberlemekten bunalan beyinler, izledikleri dizilerdeki, filmlerdeki yaşam tarzına özenerek, o ülkelerde öğrenim görmeyi ve yaşamayı hedefliyor. Özellikle maddi olanakları iyi olanlar, bunu gerçekleştiriyor.

***

Uzak denizlere kanat açan genç martılar, aradıklarını tam olarak bulamıyorlar, sıklıkla. Gerçek koşulların dizilerdeki gibi olmadığını fark ediyorlar. Özellikle maddi açıdan güç koşullarda gidenler, yetenek ve donanımları ile daha başarılı oluyorlar. Hepsi özlüyor, Türkiye’yi; ailelerini, annelerinin yemeklerini, sıcaklığı, en çok da arkadaşlarını ve dostlukları. Facetime, whattsApp gibi görüntülü uygulamalarla gidermeye çalışıyorlar, sıla hasretlerini. Yıllar geçse de bir parçaları hep burada kalıyor ve ülkeleri için bir şeyler yapmak istiyorlar.

***

En çok anneler üzülüyor, ellerinden kayıp giden çocukları için. “Onlar iyi olsunlar da” diyerek, bağırlarına taş basıp, dört gözle yollarını gözlüyorlar. Ve çocuklarını kaçıran bu sisteme lanet ediyorlar.

Yaşanan sorunu, avantaja döndürmek de olası… Uygun koşullar sağlandığında gidenlerin önemli bir bölümü döner; en azından kısmi zamanlı olarak. Kendisini yetiştiren insanlara ve ülkesine borçlarını öder; akrabalarını, doğduğu büyüdüğü yeri görür, katkıda bulunur. Tekrar gitse bile, yanına eğitmek için genç yetenekleri alır.

“Uygun koşullar nasıl sağlanır?” diye sorarsanız, “Öncelikle, bu yönetimin ve yönetim biçiminin değişmesi şart” derim. Bu değişimler sistemden rahatsız, özgürlükleri elinden alınmış gençler ile hakları yenen, horlanan kadınlar sayesinde olacak. Artık yolcudur, Abbas… Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanlığı, İmamoğlu’nun başbakanlığında her şey çok daha güzel olacak. Genç beyinler göç etmeyecek, göçenlerin bir kısmı geri dönecek. Annelerin yüzleri yeniden gülecek.

***

Ümitsiz ve çaresiz olmak yerine, ‘ümit’ de ‘çare’ de bizler olalım ve gençlerimize daha iyi bir gelecek sunmak için çabalayalım. Gençler de mutlu olsun, anneler de…

Tüm kadınlarımızın günlerini kutlarım; onlar bizim baş tacımız. Ne güzel söylemiş, Mevlana:

“Kadın, Tanrı'nın aydınlığıdır, erkeğin eğlencesi değil.

O sanki Yaratıcı’dır, yaratılmış değil.”