DELİLER TEKNESİ bir yazın, sanat, şiir, öykü dergisi. Akıllı işi değil; bunca yıl yazına, sanata açar kapısını.


     AYDIN ŞİMŞEK  de akıllı olsaydı (!) bunca işler açar mıydı başına? Dergi, kitap yayıncılığı, Kanguru Kültür Merkezi, yazın işlikleri…
     Ama böyle deliler, kahramanlar da olmasa kitap, dergi yayıncılığı bu zor koşullarda nasıl sürdürür yolculuğunu?      
     Evet “Deliler Teknesi” Dergisinin  Kasım-Aralık 2024 sayısındaki  dosyasına günlük, günce konusundaki düşüncelerimi yazmıştım. Yeni yılın bu ilk gününde bu yazımın bir bölümünü sizlerle de paylaşmak istedim.
                                                ***
     Gün dediğin ne ki…
     Bir süreç, bir ayraç, bir arayış, bir kargaşa, bir şaşkınlık bir döngüsü… mü? İçine neleri sığdırmak isterseniz, hepsini  alacak denli sonsuz bir boşluk mu?
      Gün içinde yaşıyoruz, gün içinde oluşuyoruz, olgunlaşıyoruz, çoğalıyoruz, çoğaltıyoruz… Kimi kez gün bile yetmez oluyor insanoğluna.
      Onca sevginin, hüznün, tasanın, kaygının, karanlığın, aydınlığın, kavuşmanın, kederin, umudun, sevincin yaşandığı bir devinim aygıtı mı ola gün?
      İnsanoğlu bu! Günleri sayar, günleri iple çeker, günü gününe uymaz, güne huysuzluk katar, günü kavgaya çeker, güne mutsuzluk katar.
      Günlerin içinde saklı olan nedir? Kısa bir zaman kesitine sığan ömürde, günlerin bütününe egemen olan oluşumu tanımak gerek öncelikle. Sanatla, edebiyatla uğraşan da; toprağı işleyen, eken, biçen, üreten de; emeği ile çalışan, dahası günün büyük bölümünü bedensel, düşünsel, ruhsal bağlamda ayrıştıran insan da güne ne denli değer veriyor yaşarken?
      Yaşamanın, anlamanın, beğenmenin, hüzünlenmenin, sevmenin, aşık olmanın, dostça bakışmaların buluştuğu bir alana çeviremez miyiz günleri?
     Renk, anlam, emek, özveri, duygu, umut katmasını bilen insan için, elbette gün uzun, hatta sonsuz değil mi? Çünkü gün içinden geçer yolumuz, günle buluşuruz, günle söyleşir, günle yatar kalkarız.
                                                ***
       Elbette günlük tanımına girmeyeceğim. Günlük tarihçesine de… O konuda bilgisunar olanakları, sanal ortam  yeterli bilgiyi veriyor zaten.
     Ancak günlük tutan, günce yazılarını dergilerde yayımlayan, kitaplaştıran yazarları, şairleri de ilgiyle izlemeye çalışırık.
     Düzenli olarak tutulmuş, tarih atılmış notlar, öykücükler, izlenimler mi günlükler?
     Sanata, yazına değgin yazma amacı gütmeyen kişilerin tuttukları günlükler salt duygu donanımı, arkadaş, dost, aşk  ilişkilerini mi  içerir?
     Oysa yazın dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadırlar.
     Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanırlar.

                                          
    ADI 2025 OLAN YILA…

       Sahi bugün bir yeni yıl daha çalmış kapımızı! Adı 2025 imiş…
    Biz de bunca bungunluğumuza, kaygımıza, kırgınlığımıza, tepkimize karşın, Anadolu insancıllığımızın inceliği, sıcaklığı, dostluğu ile açtık kapımızı. Bizi incitmesin, yıpratmasın, ürkütmesin, kırmasın yeter 2025.
    Olumsuz nice düşünceler içinde olsak da yine yeniye olan özlemli dileklerimizle 2025’e merhaba diyelim.
     Sevelim, sevilelim, insan olalım, can olalım, geleceğin aydınlık pencerelerini açalım çocuklarımıza.
     Bilinçle, aydınlanma utkusuyla, özenle, özveriyle, insan olma onuruyla…
     Ey umut, sen yine de terk etme bizi!
     Tüm yazın, sanat, kültür, basın emekçisi dostlarımın yeni yılını içtenlikle kutluyorum.