Geçtiğimiz günlerde yoga üzerine yazdığım bir yazıya ilginç tepkiler aldım. Bunlardan biri "Yoga, tam bir saçmalık" oldu. Bu cümle beni yaşantımızdaki saçma olan şeyleri düşünmeye itti. O sırada yemek yiyordum ve aklıma ilk gelen şey; bir tarım ülkesi olmamıza rağmen nohuttan sarımsağa, havuçtan bezelyeye her şeyi yurtdışından ithal ediyor olmamız oldu. Çiftçimiz ne yapıyordu peki? Vergi yüklerine ve maliyetlere dayanamadıkları için kentlere göç ediyordu. Sadece ithal edilenler sebze ve meyve miydi? Eve şöyle bir baktım, neredeyse her şey ithal üründü. Ülke olarak ileri teknoloji ürünlerde kaç dünya markası yarattık bir fikriniz var mı?
***
Evden çıkıp arabaya bindim. Tabii ki arabam bir yabancı marka. Çünkü henüz ürettiğimiz bir yerli otomobil yok. Şansızlığa bak ki depo boşalmış. Şimdi gidip dünyanın en pahalı akaryakıtını almak zorundaydım. Radyoda gazete manşetleri okunuyordu. Bazı gazeteler ülkedeki adaletsizliğe dikkat çekmek için yürüyenleri terörist ilan eden başlıklar atmıştı. Gazeteler haklı olmalıydı, zaten cezaevlerinde de gazeteci falan da yoktu. Ama anketler nedense Türk halkının Türk adalet sistemine güvenmediğini söylüyordu. Arabaya zor park yeri buldum. Neredeyse eve geri dönecektim. Şehirler tıka basa insan doldu ama doğru düzgün planlanmadığı için araçlara park yeri yaratılmamış. Neyse ki İstanbul'da yaşamıyorum. Trafik sıkışıklığı çok yakında intihar etme nedenleri arasında yerini alacak. Park ederken bir arkadaşımla karşılaştım. Çocuğunu yurtdışına gönderecekmiş yabancı dil öğrensin diye. "Biz çocuklarımızı bu yüzden yurtdışına yollayacaksak, neden yıllarca okullarda eğitim alıyorlar?" dedi. Aslında çocuklarımızın onca yıl neden eğitim aldıklarını bilmiyorum... Çünkü dünya başarı sıralamasında hayli gerideyiz. Üstüne üstlük Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın (PISA) üçüncü raporu olan Öğrenci Refahı Raporu bize, yaşam memnuniyeti anket çalışmasına göre Türkiye olarak OECD ülkeleri içindeki en mutsuz öğrencilere sahip olduğumuzu söylüyor. Belki de bu yüzden alışverişe çıktığımız zaman matkap almak aklımıza gelen şeyler içinde 4. sıradayken, kitap almak 30. sırada yer alıyor... Matkabı da ne yapacaksak!
***
Bunların hepsini geçtim. Yolda biriyle karşılaştığımızda "Nasılsın?" diye sorduğumuzda aldığımız cevap "Çok yoğunum" oluyor. Düşünemeyen tam bir tüketiciye dönüşmemiz an meselesi. Toplum bize kalıplar sunar. Sistemler ise verilen kalıpları yapmaya zorlar. Onlara uymak ya da uymamak bizim elimizdeyken, genel olarak sergilenen davranışı takip etmek işin kolayına kaçmaktır. Çünkü genelin onayını almanız kesindir. Yoga tüm bu saçmalıkları fark etmenizi ve yaşantınızı değiştirmenizi sağlar. Şimdi bence bir kez daha düşünmek lazım saçma olan nedir?
***
İşte size bir değişimin hikayesi. Pelin Akgönenç başarılı bir hostesti. Bir süre sonra kabin amiri oldu. Ama saatler boyu uçmak, kent yaşantısının zorlukları onu yıprattı. O da bir gün içinde karar verip istifa etti ve Kaş'a yerleşti. Şimdi o güzel sahil kasabasında Aylak adında bir cafe işletiyor. Milyonlarca insanın hayalini gerçekleştirmenin verdiği heyecanla açıyor her gün işyerinin kapısını... Evet Pelin de yoga yapıyor ama daha önemlisi bu hayattan ne beklediğini ve istediğini biliyor, ona doğru gidiyor.
KAŞ REHBERİ
Kaş'ta gezerken nefis bir kitapla tanıştım. Bu harika sahil kasabasını tanımak istiyorsanız bir arkeolog olan Baran Türemiş'in "Kaş Rehberi" kitabını inceleyebilirsiniz. Sizi tarihin koridorlarında gezdirecek ve Kaş'ın doğal güzellikleriyle buluşturacak. Plajda dinlenirken rahatça okuyabilirsiniz.