Türkiye, TEMA Vakfı kurucusu rahmetli Hayrettin Karaca’nın yıllarca verdiği toprak mücadelesine şahit oldu. Topraklarımız erozyonla yok olup gidiyor diye 7’den 70’e herkesi bilinçlendirdi. Oysa gerçek toprak erozyonunu önlemek için asıl şimdi Hayrettin Karaca’lara ihtiyacımız var.

Hem öyle yağmur suyuyla taşınıp denize giden topraklardan söz etmiyoruz. Karış karış, metre metre, dönüm dönüm, hektar hektar… Her gün tarım topraklarımızdan çalınıyor. Nasıl mı?

Dönüp bir arşiv araştırması yaptığımızda her dönem siyasetçilerin, belediye başkanlarının, milletvekili, bakan hatta Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının, asla bir karış tarım toprağının imara açılmayacağına, yanan orman alanlarında asla yapılaşmaya izin verilmeyeceğine dair onlarca, yüzlerce hatta binlerce beyanatı ile karşılaşırsınız.

Peki doğrusu bu mudur?

Torbalı’da, Yazıbaşı’nda, Ayrancılar’da, geçiyorum orayı; Menemen Ovası’nda, Bakırçay’da; Kemalpaşa’nın o kiraz kokan ovasında şimdi ne görüyorsunuz?

Yüzlerce fabrika, binlerce yapı ve geri dönülmez bir şekilde tarımın kullanımından, üretimden çalınmış binlerce dönüm arazi…

Asla yapılaşmaya açılmıyor denilen ormanlık alanlarda zamanla mantar gibi biten villalar, siteler, oteller…

Yani nasıl oluyor? Tarım topraklarını, yanan orman alanlarını imara açmak, kanunen suç değil mi?

Çok zor değil, şöyle bir helikopter turu ile İzmir’in üzerinden dolaşsanız, şöyle bir ovalarına baksanız, oradan yarımadaya doğru bir gitseniz göreceksiniz ki, o asla imara açılmaz ormanlarda neler var neler? Yasa ile korunduğunu zannettiğimiz o tarım alanlarında domates, biber, patlıcandan öte neler var…

Daha yeni Urla’daki üreticilerin isyanına kulak kabarttım, o haklı isyanlarını, çığlıklarını haberime taşıdım. Sakız enginarının anavatanı Urla, şimdi karış karış araştırılıyor, tarım arazileri, zeytinlikler bir bir büyük sermaye gruplarının eline geçiyor.

Bir miktar parası olan hemen Urla’ya koşup toprak almaya çalışıyor. Yanlış anlamayın bu çaba, gayret Sakız Enginarı yetiştirmek için değil!

Maalesef, İzmir’in insan tahrifatından korunmuş son doğa kalesi yarımada da elden gidiyor. O tarım arazileri bir bir alınacak, önce köşesine küçük bir kulübe yapıyoruz denilerek izin alınacak, sonra bir bakacaksınız o kulübenin yerinde havuzlu villa var.

Bir başka yerde tarım arazisi, marjinal tarım arazisi diye vasfı değiştirilecek, 5 seneye kalmadan orada yüzlerce konutun olduğu bir site inşa edilecek. Tabii bu toprak talanı keşke sadece Urla ile sınırlı olsaydı… Karaburun’u, Mordoğan’ı, Seferihisar’ı, Çeşme’si hepsinde durum aynı…

Tüm dünya açlığı konuşurken, gıda krizini tartışırken, dünyada kaç milyon insanın açlıktan öleceği gündemdeyken; bu tarım arazilerine yaptığımız şeyin inanın tanımını bulamıyorum…

İnsanların kişisel çıkar hesabı ve zenginleşme hırsı ile yaptığı bu talanı durduracak bir merci yok mu? Bir üst aklın ülkemizin ve 85 milyon insanımızın yarın içine düşeceği büyük sıkıntıları bugünden görüp bunlara dur demesi gerekmez mi?

Şunu anlamanızı istiyorum, tehlike altında olan sadece Urla’nın sakız enginarı değil, bizim gıdamız, geleceğimiz…