Bayraklı Belediyesi 3-4-5 Haziran günlerini kapsayan önemli bir etkinliğe imza atıyor. “Homeros kentine dönüyor” başlığı altında düzenlenen 1. Bayraklı Uluslararası Homeros Edebiyat-Sanat Festivali umarım izlemeye başladınız, etkinlik akışından ilginizi çekecek oturumları işaretlediniz, yaşamınızı ona göre programladınız. Tek başınıza gitmesiniz de, yanınızda birkaç genç de götürseniz ne güzel olur. Hem bu kentin yetiştirdiği en önemli değerlerden, dünya sanat tarihini belirleyen birkaç yapı taşından biri olan Homeros’la tanışırlar, hem de gerçekten çok seçkin kültür ve sanat insanlarının düşüncelerini ve ürünlerini kendi ağızlarından dinlerler. Festival programını belediyenin internet sayfasından edinebilirsiniz.
Başkan Sandal’ı, festival yöneticisi Tuğrul Keskin arkadaşımı ve ancak yaşayanların bilebileceği zahmetleri göğüsleyerek, etkinliklerin gerçekleşmesini sağlayan belediye emekçilerini yürekten kutlarım. Etkinliğe, belediyenin kültür yayınlarından çıkan ve festival için yazdığım “Meles’in Oğlu Homeros” adlı kitabımla ve bugün 11.45’te başlayacak “Homeros’un İzmir ve Dünya Edebiyatı için önemi” başlıklı panelinde konuşmacı olarak yer aldığım için sevinç duyuyorum. Paneli Dilek Özkan yönetecek, Ümit Yaşar Işıkhan dostum ve Yaşar Aksoy ağabeyimle Homeros’un sınırsız, muamma ve büyüleyici dünyasına yaklaşmaya çalışacağız. Söyleşiler, dinletiler, ülkemizden ve İtalya’dan Yunanistan’a birçok ülkeden katılımcılar, elbette Adonis gibi bir devle sürüp gidecek festival sizleri bekliyor. Her ayrıntıyı yazmaya olanak yok, gerisi size kalmış.
Homeros, kültür ve sanat tarihinin hemen her sayfasını belirleyen, etkileri bugün de süren, özellikle “İlyada” ve “Odysseia” adlı muhteşem destanlarıyla sanatlar doğurup yön veren bir İzmirlidir. Özellikle nerede doğduğu konusundaki tartışmalar, birçok bilimsel araştırmanın sonunda bugün kesilmiştir. Annesinin Meles Çayının kıyıcığında doğurduğu bu çocuk, görmez gözleriyle ve yalnızca “destan okuyuculuğu” kimliği ile ezberden on binlerce dizelik destanlarını, ezgi eşliğinde “söylemiş” ve başta Anadolu olmak üzere Akdeniz havzasından tüm dünyaya seslenmiş ve evet, kültürel sanatsal yazgısını belirlemiştir. Onlar salt destan olarak kalmamıştır.
Homeros (ve arkasından gelen Hesiodos) çok tanrılı dinin kutsal kitabı sayılacak yapıtlarıyla, yalnızca yaşadıkları dönemin toplumsal yapısına yön vermemiş, bugün döneme dair başlıca referans kaynaklarını oluşturmuş, birçok bilim dalının ortaya çıkmasına yol açmıştır. Sanattan askerliğe, filolojiden psikolojiye, teolojiden kültür tarihine birçok bilim dalının kapısı, ya onun sayesinde açılmış ya da birikimini onu temel alarak oluşturmuştur. Bütün bunları ve dahasını, festivalin değişik istasyonlarında hep birlikte anımsayacak, öğrenecek, dahası böyle bir hemşerimiz olduğunun “farkına” varacağız.
Sözcüğü “tırnak” içine almam boşuna değildir. Önyargılı, hamhalat, faşizan yaklaşım saçmalıklarının unuttuğu bir şey var: bizler, yani günümüzde bu coğrafyayı yaşayanlar, bir toplumun devamıyız. Bakmayın siz bilim ve akıldışı cahillerin, “Her şey bizimle başladı” safsatalarına. Bilgi ve fikir yoksunluğu eğitimle giderilebilir. Ama bu yoksunluk, kesif bir ahlaksızlık ve sorumsuzlukla buluştuğu zaman, ortaya bu tiplerin yarattığı çölleşme egemen olur. Din, milliyet, ırk, köken ambalajı içinde, muhafazakârlık ve tutuculuk şampiyonluğu yapanların, mesela pek övündükleri Müslümanlığın ve düşünce insanlarının -ne yazık ki çok kısa süren- aydınlanma döneminde, Homeros’u nasıl dillerine çevirip okuduklarını, hatta Avrupa’ya nasıl tanıttıklarını okumalarını isterdim. Osmanlı hayali ile gerçeklikten kopanlara, Fatih Sultan Mehmet’in Homeros destanlarını okuduğunu, Troya yıkıntıları arasında dolaşırken “Hektor’un öcünü aldık” dediğini, hatta Avrupa’da müttefik ararken, Homeros’un doğduğu toprakların sahibi olmanın övüncüyle mektup yazdığını anlatsak da anlamayacaklarını siz de, ben de biliyoruz. Gerisi festival sonrası izlenimlerime kalsın. Ama şimdilik söyleyeceğim şudur: sen hemşerine ve ürünlerine sahip çıkmazsan, elin emperyalisti yalan yanlış filmlerle senin hikâyeni sana anlatır. Sen de bahşiş olarak bıraktığı tahta atın önünde poz verirsin. Söz bitmedi, köşe bitti. Boş verin şunları, gelin biz hemşerimize “Kentine hoş geldin Usta!” diyelim.