Bugün elde elyazması tek notası yok.

40'lı senelerde şapirograf tekniği ile basılmış notalarda da eserin ismi 'İzmir' değil, 'Kafkasya Marşı' diye geçer.

Geçmişte “Kafkasya dağlarında çiçekler açar” diye terennüm edildiği söylenir.

Eserin kimin bestesi olduğu muamma.

Marşın bestecisi olarak İzzeddin Hümayi Bey gösterilir. Araştırmacı yazar Murat Bardakçı’ya göre bilgi doğru değil. Bardakçı, Hümayi’nin çok sayıda marş yaptığını, ağırlıklı olarak dinî musiki sahâsında eserleri olduğunu söylüyor. Çünkü İzzeddin Hümayi Bey, Hırkaişerif semtinde Rifai tekkesinin zâkşirbaşısı, yani baş ilâhicisi.

Güzel İzmir” ismini taşıyan ve “Güzel İzmir, duman varmış başında / Arzum kaldı toprağında taşında” sözleri ile başlayan eseri söz konusu olan.

Musiki yazarı Etem Üngör’ün “Türk Marşları” kitabında bestenin sonraki senelerde “İzmir’in dağlarında....” ve bazen de “İnönü dağlarında....” diye okunduğu hatırlatılıyor.

İzmir’in dağlarında çiçekler açar, üstatların da üzerinde hem fikir olduğu gibi bestecisi meçhul, anonim bir beste.

YERLER FARKLI ÖZLEM AYNI

Efendim, leylek son günlerde havadaydı benim için. Bir ayda üç şehre gittim. İstanbul, Adana, Osmaniye.

Üç ayrı restoranda, aşağı yukarı aynı sahne yaşandı.

İyi niyetli, güler yüzlü garsonlar. Sohbet bir yerden başlıyor. Anadolu insanı sıcaklıkları var üzerilerinde. Nereden geldiğimi soruyorlar. İzmir diyorum.

Yaklaşımlar araya karbon kağıdı koymuş gibi.

En güzel şehirden geliyorsunuz” diyorlar.

İnanın abartmıyorum. Kimi taşınacağını söylüyor, kimi daha sık geleceğini.

Sadece sevimli bir kentten söz etmiyorlar, farklı bir algı sarmış insanları. Bir aydınlık, asıl dillendirdikleri.

Anlattıkları, özgürlüğe, demokratlığa, herkesin yaşam standardına saygının, yüreklerdeki izdüşümü sanki.

Güzel şehir be İzmir. Çok özel Ege.

Güler yüzlü, hoşgörülü yaşantı biçimi ve Türk demokrasi tarihi içindeki lider rolüyle sadece bizler için değil, daha çok kişi için artık özel.

Avrupa’ya dönük yüzü, entelektüel birikimi, müteşebbis gücü; eğitim düzeyi yüksek, nitelikli, genç ve dinamik nüfusu ile aydın ve yeni fikirlere olan ihtiyacın simgesi gibi.

Evet dizine, dibine kadar kentsel sorunlarımız da var. Ama medeniyet ve özgürlüğü harmanlayan yanıyla farklı bir toprak burası.

Baskılara direndikçe, taviz vermedikçe büyüyoruz.

Tüm bu hisler güzel ama ayrı bir misyon da yüklüyor.

Yol, su, kanal, bir, iki proje yetmez hem kentin özgünlüğünü pekiştirecek yeni çalışmaların, hem bu yaşam modelini Türkiye’ye yaymanın zamanı geldi.

Bakın bizzat tanığım, sizler de rastlıyorsunuzdur.

Öyle eskisi gibi değil.

Diğer büyük kentlerde ve hatta Anadolu’da çok insan, dağlarında çiçekler açsın istiyor.

Yani bestecisi meçhul olabilir ama sevdalısı hızla artıyor.

Hayırlı olsun, son olsun

Seçim sürecinde son saatler.

Kararınızı verdiniz, demokratik hakkınızı elbette kullanacaksınız. Umarım tüm seçmen bu bilinçte olur ve herkes oy kullanır.

Artık sadece iki şey istiyorum. Bir ya da iki tur da olsa bu seçim bitsin, Türkiye en azından bir süre seçim kelimesini unutsun diye diliyor kalbim ve aklım.

Sürekli halının altına süpürülen sorunlarla patlamaya ramak kalmış bir ekonomiyi yakın gelecekte her genel seçim daha da baltalar.

O yüzden oyunuzu dikkatli veriniz derim.

Ülkede 6 milyon yoksul, 19 milyon dar gelirli varken daha fazla zaman yitirme lüksümüz yok.

Naçizane, ikinci istediğim şudur; mümkünse ‘Ey Türkiye’ lafı da tedavülden kalksın, TL’den kaldırılan sıfırların yanına konsun!

Şahlandırırken talimatlandırmaya hevesli bu kelimeye dayanma süresi beyin hücrelerimde dolmuştur.

Kim kazanırsa kazansın, ricalarımı dikkate alırlarsa sevinirim!