Reşat Nuri Güntekin'in ünlü "Bir Kadın Düşmanı" adlı romanının kahramanının lakabıdır Homongolos. Kadınlarla alay eden, onları aşağılayan, hakaret eden bir kişiliktir. Aslında Homongolos'un bu davranışının altında kırık bir aşk hikayesi yatmaktadır.
Şimdi çevrenize bir bakın, medyayı bir izleyin; ne kadar çok Homongolos türediğini göreceksiniz. Üstelik bunların gerilerinde bir aşk hikayesi falan da yok. Bunlar özellikle AKP'nin son 15 yılda yarattığı canavarlar. Yıllar içinde kültürel bir değişime soyunan AKP, kadını günah sebebi sayıyor, ötekileştiriyor, düşmanlaştırıyor.
Bu aşağılama yalnızca sosyal hayatta kendini göstermiyor, Diyanet'te, eğitimde, çalışma hayatında, devletin elini uzattığı her alanda kendisini gösteriyor. Bir din kurumu düşünün ki buluğ çağıyla evliliği bağdaştırıp, dokuz yaşındaki çocuklara evliliği, cinselliği, gebeliği yakıştırabiliyor.
Namus ve ahlakın kadın üzerinden kurgulandığı, kadın bedeni üzerinden ahlakçılık yapıldığı, saçı, başörtüsü, oturuşu-kalkışı, evlilik yaşı, doğurması-doğurmaması, makyajı, kahkahası, sokağa çıkması ve de çalışmasının tartışıldığı bir ülke haline getirdiler bu güzel ülkeyi.
Bakın 2017'de 400'den fazla kadın öldürüldü, bir o kadar çocuk cinsel istismara uğradı, 350'ye yakın kadına cinsel şiddet uygulandı bu topraklarda. Bunlar resmi rakamlar. Bir de bu şiddeti resmi makamlara bildirmeyenler var, bunların oranı ise korkunç; Yüzde 89...
Cinsiyet eşitsizliğindeTürkiye 145 ülke arasında 130. sırada. Ne muhteşem bir başarı (!) değil mi? Kadına yönelik erkek şiddetinin temel sebebi burada yatıyor. Daha ilkokul çağından itibaren bu eşitsizliği yerleştirmeye çalışıyorlar. Beş yaşındaki bir kız çocuğuna erkek çocuğun ayağını yıkatmanın amacı ne olabilir ki? Cinsiyet eşitsizliğinin, kadının onuruyla, haysiyetiyle oynamanın bir işareti olması dışında.
Ancak kadının dövüldüğü, ezildiği, can güvenliğinin olmadığı, köle olarak çalıştırıldığı bu düzeni yine kadınlar değiştirecek. İnanıyorum ki bu iktidarın gidişi yine kadınların elinden olacak. Homongoloslar bu topraklarda yok olacak...
Nazım'ın "Hoş Geldin Kadınım" şiiriyle veda edelim;
"Hoş geldin kadınım benim hoşgeldin.
Yorulmuşsundur.
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gülsuyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır da,
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışsındır,
Beyaz ketenli sofralar kuramam.
Memleket gibi yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim hoşgeldin.
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton çayır çimen.
Şimdi güldün, güller açtı penceremin demirlerinde.
Ağladın, avuçlarıma döküldü inciler.
Gönlüm gibi zengin, hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım hoş geldin...