Bir ev sahibi düşünün… Harika bir evi var. Geniş, ferah, pırıl pırıl… En güzel eşyalarla donatılmış.

Yemyeşil bir araziye kurulu. Bir manzarası var, ne kadar tarif etsen güzelliğini anlatamazsın. Arazi öyle büyük ki, içinde tepeler, vadiler, ovalar var. Gürül gürül, tertemiz suyuyla bir nehir geçiyor tam ortasından. Şelaleler var, ormanlar var…

Toprak öyle zengin, öyle bereketli ki; çeşit çeşit sebze ve meyvenin en lezzetlileri burada yetişiyor. Türlü türlü hayvanlar var bu arazide. Hayvanın, ağacın, suyun, toprağın harmanıyla eşsiz bir ekosisteme sahip… Burası öyle bir yer, öyle bir ev ki; eşi benzeri yok!

Ama her ne hikmetse ev sahibi kendi evine sürekli zarar veriyor. O güzel ev ona yetmiyor. Evi büyütmeye karar veriyor. Duvarları yıkıyor… Kapıları kırıyor… Bahçedeki bitkileri, çiçekleri, ağaçları söküyor… Yerine beton döküyor. Her yeri pislikle, çöple dolduruyor… Nehri pisletiyor. Şelaleyi kurutuyor. Tepeleri kırıyor, doğayı öldüren madenler kuruyor. Hayvanlara işkence ediyor, avlıyor, öldürüyor, istismar ediyor. Ve gün geçtikçe, bir zamanlar insanın nefesini kesen bu cennet gibi arazi, cehenneme dönüşüyor. Durum öyle dehşet verici bir hale geliyor ki, görenler bunca kötülük karşısında şoka giriyor. Ev sahibi kesinlikle sahip olduklarını hak etmiyor!

***

Ev sahibi sensin. Benim. Hepimiziz. Evimiz, arazimiz de dünyamız. Evimizi günbegün tüketiyoruz, bozuyoruz, kirletiyoruz. O canım ormanları yakıyoruz. Nehirleri kurutuyoruz. Denizleri plastiğe boğuyoruz. Her yeri beton sitelerle, rezidanslarla, apartmanlarla dolduruyoruz. Sayemizde her yıl hayvan türleri azalıyor. Nesilleri bir bir yok ediyoruz. Dünyanın kaynaklarını öyle bir sömürüyoruz ki artık toprağın, suyun kendini yenileyecek ve bizi besleyecek hali kalmamış durumda.

***

Doğanın dili yok sanmayın. Gayet de güzel konuşuyor, derdini anlatıyor. Ama mesele onun sesini duyabilmekte. İnsan kaynaklı nedenlerle meydana gelen her afette bize dönüp şöyle diyor: “Ey insanoğlu yok ettiğin bu orman, bu deniz, bu nehir, bu hava, bu toprak, bu dağ, aldığın bu can benim sana hediye ettiğim bir hazineydi. Şimdi artık fakirsin ve bunun geri dönüşü çok zor!”

Aslında bu sesi bir an evvel işitip de ciddiye alabilsek, kendimize çekidüzen verebilsek, evimiz belki de yeniden o eski günlerine kavuşabilir. Ama bu hayal, doğayı yok saydığımız ve “ben, ben, ben” diyerek gözümüzü açtığımız her gün bizden bir adım daha uzaklaşıyor.

***

Yangında yaralı bir hayvan bulduğunuzda ne yapmalısınız?

- Yangında zarar görmüş bir hayvan bulunduğunda öncelikle hayvanın yangın bölgesinden uzaklaştırılması sağlanmalı.

- Yangında vücut ısısı düşeceği için hayvanlar bir battaniye veya örtü ile sıcak tutulmalı.

- Yanmış bölge soğuk suya asla sokulmamalı, ılık su ile yıkanmalı.

- Yanık bölgenin üzeri steril bir ıslak bezle kapatılmalı, herhangi bir merhem veya ilaç sürülmemeli. Fazla hareket edip yaraya zarar vermemesi için bir kafes veya kutuya alınmalı.

- Mutlaka en kısa zamanda doğru müdahale için veteriner hekime götürülmeli.

***

Haftanın Karesi

HAYTAP gönüllüsünün yangından yaralı kurtarılan keçiye ağlayarak sarıldığı ve keçinin de usulca başını onu kucaklayan insana yasladığı bu kare, bence artık ölümsüz.

***

Kimi Takip Etsek?

Bu hafta biraz format değişikliğine giderek, yangınla oturup yangınla kalktığımız şu günlerde, alevler içindeki bölgelerdeki hayvanların, insanların, ağaçların durumunu takip ettiğim birkaç hesabı sizinle paylaşmak istedim.

HAYTAP, Ayşe Arman, Şahan Gökbakar, Fatih Portakal, Emre Kınay, Doğa Derneği, İzmirEtkinlik.

Instagram ve Facebook’ta arama butonuna yukarıdaki isimleri yazdığınızda mavi tikli hesaplara tıklayarak ulaşabilirsiniz.