Geçtiğimiz yılın sonlarında bir haber yapmıştım. Türkiye'nin en büyük büyükbaş hayvan çiftliklerinden Tolina Tarım, bir kamu bankasının anlamsız uygulamaları nedeniyle tüm hayvanlarını satmak zorunda kalmıştı.

Haberimiz üzerine banka harekete geçmiş ve (yaptığı hatayı düzeltme yoluna gitmişti dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz) hakkımda suç duyurusunda bulunmuştu.

Neyseki hala adalete güvenimizi canlı tutan, evrensel hukuk ilkelerine bağlı, gazetecinin görevlerinin neler olduğunu bilen savcılarımız var da bankanın asılsız ithamları takipsizlikle sonuçlanmıştı.

O tarihten sonra Tolina Tarım'ın başına gelenleri yüzlerce çiftçinin daha yaşadığını üzülerek izledim.

Birçoğu hakkını arayacak dermanı bile kalmadığı için yok olup gitti.

Geçtiğimiz hafta, tarım sektörünün önde gelen isimlerinde Mehmet Doğan ile yaptığım röportaj ile bu konu yeniden gündeme geldi.

Doğan röportajda tam da bu konuya dikkat çekti ve “Hiçbir bankanın kredi verdiği bir işletmeyi batırma gibi bir arzusu olmaz, olmamalı da. Ancak bankacı risk almamak için mevzuatta yazanı harfiyen, hatta biraz da fazlasıyla uyguluyor. Bunu yapınca sizin batacağınızı, ne kadar zorlukla karşı karşıya kalacağınızı hesap etmiyor. Bankalar sadece, 'ben paramı kısa yoldan nasıl tahsil ederim' diye düşünüyor” demişti. (Röportajın tamamını www.dokuzeylul.com'da okuyabilirisiniz)

Mehmet Doğan'ın tespitleri, uyarıları ve çözüm önerileri tüm hafta boyunca en çok konuşulan konulardan biri oldu.

Türkiye'nin her yerinden aynı mağduriyeti yaşayanlar Doğan'ı ve beni arayarak teşekkür ettiler. Bakanlık da konuya duyarsız kalmadı ve görüşlerine başvurmak için Doğan'ı Ankara'ya davet etti.

Peki Doğan röportajda neler demişti; “Ziraat Bankası 7 yıl vadeli krediler verdi. Bu kredilerden kullananlardan birisi de biziz. Fakat bir süre sonra Ziraat Bankası bu krediyi bize sağlamak üzere bizim kendilerine bir başka bankadan verdiğimiz teminat mektuplarını günü gelmeden, kredi ödemelerimizde hiçbir sıkıntı da yokken nakte çevirdi. Batırma işte böyle oluyor. Yoksa tabiiki amacı sizi batırmak değil ama yaptığı işler ve işlemlerle firmaları batma noktasına getiriyor. Elinde bir başka bankanın teminat mektupları olmasına rağmen, hiçbir riski olmamasına ve bu teminat mektuplarının da günü gelmemiş olmasına rağmen hepsini nakte çevirince sizi temerrüde düşürüyor. Sizin 0 faizle kullandığınız kredi temerrüd faizli krediye dönüşüyor. Yıllık yüzde 50 faiz ödemek durumunda kalıyorsunuz.”

Kendisinin de tam da böyle bir uygulama sonucu büyük bir zarara uğratıldığını anlatan Doğan, “7 milyon civarında bir kredi kullanmıştık. Bizim teminat mektuplarımızı nakte çevirince mektupları nakte çevrilen banka da bize acımasızca davrandı. Hatta biraz da mevzuatın dışına çıkan bir davranış sergiledi. Bankalara verdiğiniz teminat güçlü ise bankalar mutlaka kendi şartlarını size dayatıyor. Zaten GKS sözleşmelerindeki bütün maddeler bankalar lehine düzenlenmiş. Mahkemeler GKS'deki hükümlere göre karar veriyor. Bizdeki bankacılık zihniyeti şudur; benim canım isterse kredimi geri çağırabilirim, teminat mektubunu nakde çevirebilirim. Elimdeki ipotekleri icra yoluyla nakde çevirebilirim. Bu keyfiyet içerisinde davranıyor. Türkiye'deki bankaların yüzde 99'u bunu yapıyor. Sayfalarca imzaladığımız genel kredi sözleşmelerinde öyle maddeler var ki hiç aklınıza gelmez. Mesela senin yürüyüşünü beğenmedim sendeleyerek yürüyorsun deyip krediyi geri çağırabilir” ifadelerini kullanmıştı.

Doğan'ın çözüm önerisi ise, sil baştan mevzuat değişikliklerinden geçiyor.

Biz ilk düğmeyi yanlış iliklediğimiz için hiçbir şeyi düzgün yapamıyoruz. O halde derin bir nefes alıp ilk düğmeden iliklemeye başlamalıyız.