Oldum olası hoşlanmıyorum “cambaza bak” kafasından. Ama ne zaman işler olumsuz olsa, olumsuzluğu yaratanlar hemen başlıyorlar bağırmaya: “Cambaza baaak, cambaza bakııın” diye. Millet de onların “bak” dediği yerle, olayla uğraşırken ortada ne gerçek gündem kalıyor ne de gerçeklik. Aklım almıyor İzmir’deki 'yerel muhalefeti...' Koca koca, mürekkep yalamış vekiller, insanlar bir “yanlışı” hem de ciddi ciddi ve “doğruymuş” gibi savunup, yürek sızlatan hakaret ve ithamlarla dikkat çekmeye çalışıyorlar. Bir “Agamemnon”dur gidiyor İzmir’de... Ne çok “bilen” varmış diyeceğim ama, hazretlerin gerçekte ne okuduklarından ya da okuduklarını anlayıp anlamadıklarından emin değilim.
Pasaport İskelesi’nin adını güya “Agamemnon İskelesi” yapmış Belediye ve Başkanı Tunç Soyer. Ne kadar “yalancı borazan” varsa hepsi bir ağızdan “öttüler” bu yalanı. Hani şaştığım nokta, böyle bir şey gerçekten olsa, ben durur muyum? Yahu arkadaş, haydi “sizden olmayanı” okumuyorsunuz, bari atadığınız Vali Bey’e sorun. Pasaport İskelesi çatısında şanlı bayrağımızı on yıllar sonra yeniden dalgalandıran kim?
Ben yazmadım mı o twitter mesajını?
Vali Yavuz Selim Köşger derhal gereğini yapmadı mı? Ben teşekkür etmedim mi?
Ben mi kabul edeceğim asırlık ad değişimini? Kaldı ki “Agamemnon?”
Madem bu kadar “hassaslar”, neden 15 Mayıs’larda, “İlk Kurşun anıtı” önüne gelmiyorlar? Neden o emperyalist işgal ve işbirlikçilerini lanetlemiyorlar? Neden Ege Ordusu Komutanı artık katılmıyor 15 Mayıs anmalarına?
İzmir ve İstiklal Harbi hassasiyetinde bana “ders” verecek son kişilerdir bu saçma ve yalan tartışmayı açanlar! Çünkü ne bilgi sahibiler ne de doğruya hürmetleri var!
“Pagos’tan” girdiler “Agamemnon’dan” çıktılar. Akla hayale gelmedik itham ve hakaretler. Başkan Soyer “yok öyle bir şey” diyor, resmî açıklama yapılıyor “yok” diye... Ne mümkün anlamak? Ne bilene soruyorlar ne de iki kitap okuyup “gerçeğin” peşine düşüyorlar.
“Pagos” dağın, tepenin adı Kale’nin değil. Açsınlar Evliya Çelebi Seyahatnamesini okusunlar. Kaldı ki Pagos adı neden rahatsız ediyor ki? “Kadifekale” adındaki “kadife” nedir? “Kidefa” olmasın? İpucu verdim araştırsınlar?
Şu meşhur “Troya, Truva” sinema filmi 2004’te vizyona girdi. Hemen izlemiştim ve Aşil ile Agamemnon’a fena “gıcık” olmuştum. O zaman İzmir TV’de 'Sabah Resimleri'ni sunuyorum. Biraz da şaka yollu dedim ki “bu Agamemnon, Aşil’e hemşerimiz Hektor’u öldürtmüş. O zaman değiştirelim kaplıcanın adını. Agamemnon değil “Hektor kaplıcası” olsun Balçova’daki.” Tabii bu benim biraz filmi gırgıra almamdı. Fakat ciddi bir ilgi görmüştü. Sonra buraya Agamemnon adı verilmesinin tarihsel karşılığını araştırmacı gazeteci büyüğüm Gürol Tulunay’dan öğrenmiştik. Rivayetler farklı da olsa Miken Kralı Agamemnon Balçova'ya gelmiş, şifa bulmuş ve Apollon’a tapınak bile yaptırmıştı. Ve Agamemnon buraya geldiğinde biz Türkler neredeydik acaba? 1919 işgalinde, İzmir’e işgalci askerleri taşıyan geminin adının da Agamemnon oluşundan yola çıkıp, yüzen iskeleye kafayı takmak da ilginç doğrusu. Kaplıca ismi olan Agamemnon “sorun” değil ama “yüzen iskele” sorun.
Neyse, aslına bakarsanız net bir “cambaza bak” bu!
İzmir’de hükümet kaynaklı sorun çok çünkü... Asayişten eğitime, sağlıktan kültüre, koronadan depreme cevap bekleyen çok soru, şüphe, endişe var. Soru sorsak cevap yok, e ne yapacaklar? Olmamışları olmuş, yanlışları doğru, yalanları gerçek diye bağıra çağıra, küfrederek ve hakaretle taşıyacaklar “gündeme”. Nasılsa İzmir’de, Türkiye’de kendilerine inanmaya hazır “kıtalar” var. Gelsin sana hakaret taarruzu! İzmir’e sosyal medyada hakaret edenlere, beddua çekenlere ne oluyor ne oldu ki sanki?
Üstelik bir kısmı da benim dostum dediğim, arkadaşım dediğim, kardeşim dediğim, selam hakkıyla ciddiye aldığım canlar. Mesaj attım çoğuna “yanlıştasınız, konuşalım” diye, MHP İzmir İl Başkanı Veysel Şahin dışında kimse olmadı “görüşelim” diyen.
İktidar ve yanlıları İzmir’e hep ön yargılı ve yanlış bilgiyle yaklaşarak, varolan sorunlara çözüm önermek yerine, kuru gürültüyle gündem değiştirmeye çabalıyor.
Söyler misiniz bu “cambaza bak” değil de nedir. Eğer samimiler ise başta Kültür Bakanlığı olmak üzere, İzmir’de “ecdat yadigarlarının” ne halde olduklarını, son 20 yılı da katarak anlatabilirim kendilerine. Ama sadece bir soru soracağım:
Neden Alsancak’taki “Elektrik Fabrikası'nı” hak ettiği halde İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne vermiyorsunuz? Şimdilik “nokta”!
***
O “Cambaz” tarihe dokunmasın!
İşin siyaset kısmı benim alanım değil. Siyaset mensubu konuşur, cevabını ya siyaset mensubundan ya da değişmez muhatabı halktan alır. Ama siyasetin bir “raconu” vardır. Bu “racon” bilgidir, birleştiriciliktir, nezakettir, vefadır. Ama “boş” yazıyorum galiba, zira yaşadığımız süreçte bu satırlarım neredeyse “hayal”. Bu durumun yorumunu yaparım da dediğim gibi muhatabı halktır ve İzmir’de halk ne derse doğru söyler.
Meselenin özü tarihi bir emanet. “Eşrefpaşa Hastanesi” …
Pandemiydi, depremdi, Agamemnon’du derken bir de bu “patladı ya, vallahi kader mi desem İzmir’in anlamadım ki?
İddia şu: “Eşrefpaşa Hastanesi'ni Büyükşehir Satıyor”.
Peki “kime” ya da “kimlere satıyor”?
Cevap yok...
Nasıl “satıyor”? Cevap yok.
Satılır mı peki? Ben bilemem, memlekette bir zamanlar her şeyi, haraç mezat “babalar gibi” satanlar kimlerdi diye de sormuyorum bakın.
Galiba bir “cambaza bak” daha yine.
Bana şimdi yazdıracaklar İzmir’deki “sağlık” garabetlerini o olacak da bu yazının konusu “Eşref Paşa”. Cennet mekân Belediye Reisimiz Eşref Paşa çok ilginç bir adammış. Halkla arası çok iyiymiş. Uyumlu çalışmayı başardığından da tam 12 yıl başkanlık etmiş İzmir’e. Yardımsever bir kişiliği varmış, bütçesinde para olmayınca kendi servetinden de harcarmış. İşte bu Eşref Paşamız zamanında, limanda işler “tıkırında” olduğu için bir nazar değmiş İzmir’e. Bir salgın ki sormayın, adı “Frengi”. Kim bilir hangi memleket denizcileri getirmiş hastalığı? Paşamız durur mu, bakmış kırılıyor ahali, “hemen” demiş “bir hastane kurula” ... Emraz-ı Zühreviye (Zührevi hastalıklar) hastanesi 1906’da başlamış yapılmaya, 1908 yılında da hizmete girmiş. 1913 yılından bu yana da bu hastanenin adı hep “Eşref Paşa” olmuş. 1 Şubat 1950 tarihinde de belediyeye devrolunmuş. Yani “Eşrefpaşa Belediye Hastanesi” 15 gün sonra belediyede 72. Yılına girecek. Toplam yaşı da 113.
Eşrefpaşa Hastanesi İzmir Büyükşehir Belediyesi şemsiyesi altında on yıllardır “fakir fukaranın, garip gurabanın” hastanesi oldu. Sevgili devletim, benim sıhhi kayıtlarıma baksa neredeyse 20-30 yıldır oranın “hastası” olduğumu görecektir. Hatta iddia ediyorum, o hastaneyle ilgili bildiklerim ve anılarım çoğu siyasetçiden ve belediyeciden fazladır.
Ama hastaneyi değil, Kemer’den itibaren bölgeyi “ham yapmak” isteyenleri de biliyorum. “Hastane satılıyor” diyenlerse sanırım benden iyi tanıyor “onları”. Bir ara Suat Seren, Yenişehir, Kadın Doğum hastanelerini kapatıp, Bayraklı’nın tepesinde yıllardır “bitirilmeyen” adı “şehir” olan ve hastayı da “müşteri” gören devasa bir “şifahaneye” taşınacak söylentileri vardı. Bölgede “ciddi dönüşüm” hayalleri olan müteahhit-siyasetçileri çok iyi biliyorum.
Neyse... Yukarıda da yazdım “cambaza bak” çoğaldı birden. Ama işin ucu “tarihe” değerse ben de susmam. İzmir’in iki asırdan fazla bir zamandır “bakılmayan” çeperlerini, bugün kim dikkate aldıysa, hedef de o oluyor. Normal belki de.
Özellikle iktidardan ve bu “cambaza bak” diyenlerden ricam, bir ara Basmane’yi dolaşsınlar. Orada “başka şeyler” oluyor. Birileri haddini aşıyor. Sorun “devlet” sorunu olmaya başladı. Ne Vali ne de Emniyet Müdürü “görmemeye” ısrarla devam ediyor, demedi demeyin!
***
İki kelam...
- Geçen yazıya ilginç ötesi dönüşler var. Bekliyordum. Her türlü ithama cevabım da hazır. Lakin bir nokta var ki yazayım, ben bu yazıları “tarihçi” olarak yazmıyorum. Gazeteci sıfatımla yazıyorum. İddia da yazarım, inancı mı da. Bana da bu kentte “tarih öğretecek” babayiğit göremiyorum. Benim dedem de bazılarının dedesi gibi “önce krala sonra da Mustafa Kemal’e kadeh kaldırmadı” bu da biline!
- Emekli Orgeneral, çok değerli büyüğüm Hurşit Tolon’la yıllar sonra 32 dakika hasret giderdim telefonda. Herkese selamı var, çok özlemiş İzmir’i. Allah sağlık versin ki gelecek. Selam üzerimde kalmasın dostlarım.