“…Yunan Kralı Konstantin de ikide bir büyük devletlere dönüp diyor ki: ‘Başımızı bu badireye siz soktunuz, içinden nasıl çıkacağımızı bilemiyoruz. Kâh İnönü kayalarına çarpıyoruz, kâh Haymana çöllerine dalıp çıkıyoruz. Şimdi de İstanbul kapılarına dayanıyoruz, fakat her hareketimizde sulh denilen nimetten biraz daha uzaklaşıyoruz. Ahalimizde para ve yiyecek, askerlerimizde güç, kuvvet kalmamıştır. Tatoi sarayının (Atina’nın kuzeyindeki kraliyet sarayı, İ.P.) etrafı aç kurtlar gibi uluyan bir kalabalıkla çevrilmiştir. Söyleyin bana, bu sonu gelmiyen işin içinden nasıl çıkmalı? Ne yapmalı?’”

(Yakup Kadri Karaosmanoğlu; Ergenekon-Milli Mücadele Yazıları, s. 194, İstanbul 1973)

Yukarıdaki cümleleri 6 Ağustos 1922’de kuran, İkdam Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dan başkası değildir. Bu cümleleri haklı çıkaran süreç I. ve II. İnönü savaşlarıyla başlayan Yunan yayılmacılığına karşı gösterilen savunmanın başarılı olabileceğine inancın başlamasıdır. Özellikle Sakarya Meydan Savaşı’ndan sonra bu inanç zafere olan inançla pekişmiştir.

İÇ İSYANLAR

15 Mayıs 1919’da başlayan Yunan işgali, saray hükümetinin göz yumması, direniş örgütlenmesinin ancak yerel düzeylerde yapılıyor olmasının sonucu hızla yol almış, yayılmıştır. İtalyanlar bile bu yayılma hızı karşısında ellerinde tuttukları Kuşadası’nı Yunanlılara bırakmak zorunda kalmışlardır. Hatta kentte Yunan işgali altında yaşamak istemeyen Türkleri de gemilerle Antalya’ya götürerek Antalya’da konumlarını güçlendirmeyi amaçlamışlardır.

İşgalin bu kadar kısa sürede yayılmasının nedenlerinden biri işgalcilerin karşısında düzenli ordunun –henüz- kurulmamış olması olsa da bir diğer önemli neden de 1919 sonları ile 1920 yılı ilk yarısı boyunca Bolu ve Düzce çevrelerinde, Balıkesir bölgesinde (Aznavur), Yozgat ve Zile çevresinde (Çapanoğulları ve Aynacıoğulları) Ankara hükümetini arkadan çevreleyen bölgelerde çıkan isyanlardır. Ankara hükümeti ve ulusal kuvvetler bu süre içinde iki ateş arasında kalmıştır. Tüm bu ayaklanmaların Çerkes Ethem, Binbaşı Nazım ve Binbaşı Çolak İbrahim beylerin gayretleri sonucu bastırılması Milli Mücadele’nin başarıya ulaşması açısından kritik öneme sahiptir.

YEREL DİRENİŞLER

İşgalle birlikte Osmanlı ordusu tasfiye edilmiş, silahlarına Yunanlılar tarafından el konmuştur. Bu aşamada işgale karşı yerel kuvvetlerin direnişleri ortaya çıkmış, düzenli Yunan ordusunun karşısında efelerin öncü rol oynadığı bu kuvvetler yer yer ve zaman zaman başarılar kazanmış ve Yunan ordusunu geçici de olsa durdurmuş ve hatta püskürtmüştür; bu bağlamda Bergama, Ödemiş ve Nazilli gibi merkezlerde önemli direnişler görülmüştür.

İŞGAL Mİ İLHAK MI?

Yunan işgali her ne kadar Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine yani, “İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri stratejik yerleri işgal ederler,” gerekçesine dayanarak başladıysa da zaman içinde işgalin ilhaka doğru evrildiği söylenebilir: İşgal olmadı, ilhak olmadı, otonom deneyelim.

Helen Anadolu Savunma Örgütü (Mikrasiatiki Amina)

Sakarya Savaşı’ndan sonra yaşanan ekonomik kriz nedeniyle Anadolu’daki Yunan ordusunun gerekli silahlarla donatılması işlemi tamamlanamamış, hatta askerlerin yeterli beslenmesi dahi sağlanamamıştır. 1921-22 kış ayları Yunanistan açısından her anlamda ağır geçmiş, gazeteler ölü, yaralı ve kayıp listeleri yayınlarken, yollar gazilerle dolmuştur. Yunan ordusunun Anadolu’yu terk edeceği söylentilerinin ortaya çıkması üzerine “Helen Anadolu Savunma Örgütü” tarih sahnesine çıkmıştır.



Bu örgütün temelleri, İzmir’in Rum ileri gelenleri ile İzmir Metropoliti Hrisostomos
(Hrisostomos Kalafatis 1868-1922) tarafından atılmıştır. Doktor Psaltoff’un bürosunda bir araya gelmiş olan Rum ileri gelenlerden Sokratis Solomonidis, İoakimidis, Dulgeridis, Hariatis, Lambru ve İzmir Yunan İdaresi İçişleri Bölümü’nden Müfettiş Petros Evripeos, Anadolu Rumlarının haklarını savunmak üzere bir örgüt kurulması kararını vermişlerdi. Yunan tarihçileri, örgüt temellerinin 1921 Ekim’inde atıldığını kaydetmektedirler. Örgütün amacı Anadolu Rumlarının direnişini örgütlemek ve Batı Anadolu’da otonom bir devlet kurulmasına dönük bir etkinlik ortaya koymaktır.

Venizelosçular ile Kral Konstantinciler

Venizelos, Kral Konstantin tahtta olduğu sürece Anadolu hareketinin Atina tarafından desteklenmesinin müttefikleri kızdıracağından ve hareketin başarısızlığa uğramasına yol açacağından çekiniyordu. Ona göre Anadolu hareketi müttefiklerin ve Milletler Cemiyeti’nin kanatları altında otonom bir devlet kurmayı hedeflediği ve liderliğine İzmir’deki Yunan Yüksek Komiseri Stergiadis getirildiği takdirde başarılı olabilirdi. Hatta bu harekete ordu komutanı Papulas’ın liderlik etmesinin sakıncalı olduğundan düşüncesiyle bunun Atina’nın teşviki olarak yorumlanabileceğine ve Anadolu Rumlarını tehlikeye sokabileceğine işaret ediyordu. Amerika’nın desteğini sağlayabilmek için özellikle Ermenilerin de projeye dâhil edilmesi gerektiğini düşünüyordu.

Otonom İonia Devleti

Nilüfer Erdem, İonia Devleti’nin kuruluş sürecini şöyle ele alır, “…Anadolu Savunma Örgütü’nün, İstanbul Savunma Örgütü ile paralel hareket ettiği açıktır. Öyle ki Venizelist örgütlerin eş güdümünü amaçlayan İstanbul’daki örgüt mensupları İzmir’e de gelmişler ve Başkomutan Papulas ile de görüşmüşlerdir. Bu görüşmeler 23 Aralık 1921 (10 Aralık 1921) ile 20 Şubat 1922 (7 Şubat 1922) tarihleri arasında gerçekleşmiştir. Gerek Anadolu Savunma Örgütü ve gerekse aynı paralelde faaliyet göstermiş olan örgütler, Papulas’ın liderliğini talep etmişlerdir. Örneğin İstanbul Savunma Örgütü’nün Yunan başkomutana sunmuş olduğu 10 Şubat 1922 (28 Ocak 1922) tarihini taşıyan muhtırada, ancak kendisinin Helenlerin yıkımını önleyebileceği ve tüm vatanseverleri bir amaç etrafında birleştirebileceği ifade edilmiştir. Papulas’ın liderliğine müttefik devletlerin de onay verdiklerinin altı çizilmiştir. Söz konusu muhtırada ayrıca, Papulas’ın Anadolu hareketinin üst liderliğini kabul etmesi ve kurulacak Anadolu Devleti’nin yüksek komiserliğini üstlenmesi halinde, hareketin en büyük başarı şansına sahip olacağı görüşü ifade edilmiş ve ‘Sizin (Anadolu Devleti’nin) yüksek komiserliğini üstlenmenize uluslararası bir engel çıkmayacaktır’ denilmiştir.” (Nilüfer Erdem, Yunan Kaynaklarına Göre 1922 Yılında Batı Anadolu’da Otonom Devlet Kurmaya Yönelik Faaliyetler, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi,

XIV/29, 2014-Güz)

İonia Devleti’nin İlanı ve…

Artık Yunan ordusunun Batı Anadolu’da tutunamayacağının anlaşılması üzerine son çare olarak bölge Rumlarının bölgede kalmasını sağlayacağına inandıkları ve uzun zamandır üzerinde çalıştıkları devleti 30 Temmuz 1922’de ilan ederler: Otonom İonia Devleti… Ancak artık her şey için çok geçtir. İlandan 26 gün sonra “Büyük Taarruz” başlayacak, ardından bozguna uğrayan Yunan ordusunu ülkeden atmak için Gazi Mustafa Kemal önderliğindeki Türk ordusu “Takip Harekâtı”nı başlatacak, 9 Eylül 1922’de Türk ordusunun İzmir’e girmesiyle 5 haftalık ömrü olan İonia Devleti tarih sahnesinden silinecek ve ilerleyen günlerde Çeşme Yarımadası’nın Yunan ordusu artıklarından temizlenmesiyle işgal sona erecektir… İzmir’in işgali üzerine “Tel’in Mitingleri”nin yapıldığı Sultanahmet’te bu defa coşkulu kurtuluş mitingleri düzenlenecektir…