Çok şanslıyım çok…
Her “23 Nisan’da” ekranda “ulusal egemenlik” vurgusu yapmaya uğraşırdım. Ama “ulusal egemenlik düşmanları” beni mesleğimden ettiğinden beri en mutlu olduğum gün bugün işte.
Teşekkürler sana 9 Eylül Gazetem, teşekkürler sana Murat Attila… Tabii yazmama onay veren yüreği güzel başkan Tunç Soyer’e de bir kez daha müteşekkirim.
Çünkü günü gününe denk geldi yazım… Bugün 23 Nisan.
Rahmetli hocamız Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nu da anıyorum bugün. Ne muhteşem eserdir “İlk Meclis” kitabı. Okumayanlara ısrarla öneriyorum. Çünkü 23 Nisan 1920 Cuma gününün ruh halini onun kadar yaşayarak yazan ve hissettiren başkasını tanımadım.
Ve bakın ki tarihe 101 yıl sonra yine bir kutlu Cuma gününe denk geldi bu 23 Nisan da.
23 Nisan 1920 Cuma
23 Nisan 2021 Cuma.
Aslında 1920’de “hâkimiyet” hem de “kayıtsız” ve de “şartsız milletindir” demek kolay değildi. 101 yıl sonra bugün “irade-i milliye” yazık ki tartışmalı… Göz bebeğimiz meclisimiz “milletin ortak sesi” olabiliyor mu bugün, bilemem. Siyasetçiler düşünsün, çünkü vebal onların hanesinde. Savaş halinde dahi “egemenliğini” elinden bırakmayan, kimseye “eyvallah” etmeyen, gerektiğinde “Kemal Paşa’ya” dahi diklenen o ilk meclisin şerefli vekillerini, rahmet, minnet ve mahcubiyetle anıyorum.
Bakıyorum çevreme hep aynı hava…
12 Eylül faşist darbesini yapan cuntanın sulandırdığı bir hava…
O muhteşem “hâkimiyet-i milliyenin” anlamını sulandırıp, sadece “çocukça gülüşlerin” olduğu bir “AVM festivali” haline soktular çünkü. Ulusal tatil farkını bile çok görmüştü o Amerikancı cunta!
Neden “çocuk bayramı” nereden çıkmış bu anlam? Hiç düşünülmüyor. Arada sevgili Sinan Meydan da yazmasa Himaye-i Etfal’i de bilmeyecek, unutacaktı millet.
Dönüp baksak ciddi ciddi 101 yıla, acaba görebilir miyiz o dehşet “kırılmaları”, ne dersiniz?
1800-1919, 1919-1923, 1923-1938, 1938-1950, 1950-1980, 1980-2002, 2002-2016, 2016’dan bugüne…
Bu tarih aralıklarını, tamamen kendi vicdanı, bilgisi, objektif anlayışla “yeniden” masaya yatıracak cesarette kaç kişiyiz acaba?
Özellikle emperyalist etkilerden, tarikat ya da loca etkilerinden, vesayet veya sermaye etkilerden arınarak yeniden yazabilsek tarihimizi ne güzel olur. Doğruya doğru, yanlışa yanlış bakarak. Kahramanı hain, haini kahramana dönüştürmeden.
Zor… Hatta mümkün değil belki.
Ama umut yok değil. Görev yaptığım İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi’nde bir çalışma ekibi var ki… Bu 23 Nisan için, Apikam’ın dış duvarlarına öyle bir bezeme yaptılar ki… Özellikle gidip okumanız lazım. Fotoğraflara tek tek bakıp, altında yazanları kalbinize de not etmeniz lazım. 23 Nisan nedir, nereden ve hangi amaçla “çocuk” farkındalığına dikkat çekilmiş, ulusal egemenlik kavramı ile çocuklarımızın arasında nasıl bir anlam köprüsü var yeniden kavramamız şart. Kavrayamadığımız için memleketin her yerinde herkes “irade-i milliye” diyor da diliyle, kalbiyle de kibir şubelerini oluşturuyor.
Yolunuzu düşürün lütfen Apikam’a… Salgın yüzünden içeri girip çay sohbeti yapamasanız da, duvarlarını okuyun.
Örneğin diyor ki bir panoda: “23 Nisan 1925 Milli Egemenlik Bayramı ve Himaye-i Etfal günü: 1925 yılı 23 Nisan kutlamaları bir ilke sahne oldu. Çocuk bayramının ayak sesleri duyulmaya başlandı. Milli Hâkimiyet Bayramı'yla birlikte 23 Nisan ilk kez Himaye-i Etfal Cemiyeti günü olarak adlandırıldı. Gazeteler, cemiyete yardım edilmesinin önemi anlatan yazılar yayınladı. Bu yardımların kimsesiz, sokakta kalmış çaresiz çocuklar için ne kadar önemli olduğunu anlatan köşe yazıları kaleme alındı. Etfal Cemiyeti rozetlerini bayram gününde takılması çağrıları yapıldı. Bütün bu gelişmeler 23 Nisan Milli Hâkimiyet Bayramı'nın yanında çocuklarında öne çıkmasının başlangıcı oldu.”
Başka bir panoda da bakın hangi satırlar var? “Bugün Çocuk Günü İstiklal Ve İstikbal Günü, 1926 yılı 23 Nisan kutlamalarının merkezinde ''Çocuk Bayramı'' ifadesi yer aldı. Dönemin gazetelerinde Etfal Cemiyetinin desteklenmesinin önemi, memleketin geleceği olan çocukların kimsesiz, yoksul bırakılmaması gerektiği vurgulandı. Cemiyet tarafından satılan rozetlerin alınmasının faydalarını anlatıldı. Elbette bu çağrılar karşılıksız kalmadı, rozetler satıldı, esnaf o gün kasasına giren parayı bağışladı. Tüm ülke görmüştü ki İstiklal ve İstikbal bu çocukların omuzlarındaydı.”
Son satıra dikkat ettiniz mi? Ne yazıyor? “Tüm ülke görmüştü ki İstiklal ve İstikbal bu çocukların omuzlarındaydı”. 1926’da tüm ülkemizin “gördüğü” ama yıl 2021 olunca “göremediği” acaba nedir?
İşte bu yüzden gelin ve Apikam’ın dış cephesinde yazılanları okuyun.
Bu 23 Nisan da “salgına kurban gitti” düşünmeyin. Evlerinizde çocuklarınıza “ulusal egemenlik” nedir diye anlatmıyorsanız, durumdan şikâyet hakkınız da yoktur.
Ben çok beğendim arkadaşlarımın çalışmasını. Gurur duydum onlarla. Sevgili Emrah Sait Erda ve sergi ekibini yürekten kutluyorum. Yürekleri de beyinleri de bu 23 Nisan’a, unutulan anlamını kazandırdılar.
Kim ne derse desin, Apikam, üstündeki kibir ve egoizm toprağını atıyor. Yeniden “eski coşkulu ve üretken” zamanlarına dönecek. Şimdi sırada 19 Mayıs var… Arada 15 Mayıs var, sonra 30 Ağustos ve günlerin en coşkulusu 9 Eylül. Öyle, bazı darbe sevicisi kılıklı sözde “hocaların” papağanlıklarına ya da Bizans barlarının ekmek fiyatını bilmeyen ama ekonomi politikası konuşan entel dantel güya ünlü tiplerine bırakılmayacak kadar kutsal ve İzmirce günlerin arefesindeyiz. Apikam’ı izlemeye devam edin yani.
Salıya Çaka Bey konusundaki önerime devam edeceğim. Çünkü çok dönüş ve soru aldım. Ayrıca başka konular da var. “Birileri” fena rahatsız oluyor ama inanın keyfim de yerinde. Tarih kendini “vazgeçilmez” sayanları yazmaz, onlar sadece emr-i hak vaki olduğunda mezarlıkları doldurur.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımın kutlu olsun. Bilinmeli ki bu çağda, ulusal egemenliğe açık ya da gizli karşı olanlar kara ve kanlı emperyalizmin uşaklarıdır.
Unutmayalım, bugün 23 Nisan “Çocuk Günü İstiklal Ve İstikbal Günü”!