Galiba 1992 yılıydı. Benim ikinci İstanbul yıllarım henüz başlamamıştı. O dönem Yeni Asır Gazetesi’ne haftalık röportajlar yapıyor ve köşe yazıları kaleme alıyordum. Aynı zamanda İzmir Hilton’un yanındaki bir iş merkezinde küçük bir ofisim vardı. Serbest çalışıyordum. Bir gün kapı çalındı. O güne kadar tanışmadığımız, ama çok sayıda ortak dosta sahip olduğumuz, değer verdiğim bir insan karşımdaydı. Elini uzattı: Ben Bülent Habora, dedi.
Sonrasında araya uzak yıllar girse de her zaman aynı sıcaklıkta görüştük. Çok kıymetli bir gazeteci ve çok yönlü bir edebiyat insanıydı. İstanbul’da dünyayı gelip, gençliği Adana’da geçse de İzmir’de çok verimli yıllar geçirdi. İzmir’de çok değerli dostları oldu. Kendini İzmirli olarak hissetti. İzmir’de 60. sanat yılı kutlandıktan kısa bir süre sonra da yine bu şehirde hayata veda etti. Ruhu şad olsun, hatırasına sevgi ve saygıyla selamlıyoruz.
Gökyüzüne harflerle nakşetti yazı serüvenini, zamanın tanığı oldu kalemi.
Sözcüklerin şaşmaz gerçekliğiyle kurdu dünyasını. O, yalnızca bir yazar, gazeteci, yayımcı değildi; kaleminin ucuyla özgürlük şarkıları söyleyen, güldürerek düşünmeye zorlayan bir hakikat şövalyesiydi. Toplumsal meseleleri cesurca kaleme alan, sözleriyle zamana meydan okuyan bir kâhin misali, gelecek nesillere yol gösteren bir fener gibi parladı.
Bülent Habora, 28 Şubat 1940'ta İstanbul'da dünyaya geldi. Sabiha Ragibe Hanım ve yüksek mühendis Nizamettin Habora’nın oğlu olarak büyüdü. Adana Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Hukuk Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde eğitim gördü ancak yüreğini dolduran edebiyat tutkusuna direnemedi. Okulu yarıda bırakıp, kalemiyle dünyayı anlatmaya karar verdi. Yazı hayatına 1954 yılında Adana’daki yerel gazetelerde başladı. Ancak Adana’nın sokakları, onun kelimelerini taşıyacak kadar geniş değildi. Zamanla sesi bütün ülkeye yayıldı. Yelken, Yeni Ufuklar, Yeditepe gibi edebiyat dergilerinde şiirleri ve yazıları yayımlandı.
1965’te kurduğu Habora Yayınları, yalnızca kendi eserlerini değil, pek çok yazarın eserlerini de okurlarla buluşturdu. Bir yayımcı olarak, kitapları birer yaşam manifestosu gibi gördü. Onun için yayımcılık bir meslek değil, toplumsal dönüşümün sahici bir aracıydı.
Kalemi yalnızca sanat için değil, toplumun vicdanı için yazıyordu. Bu yüzden her yazısında, her kitabında gerçeği arayan, doğruları söyleyen bir ses yankılanıyordu.
KÂLEMİNDEKİ HİCİV VE GERÇEKLER
Habora’nın yazıları, mızrak gibi keskin, aynı zamanda bir tebessüm kadar içten ve yakındı. Uzun yıllar Evrensel gazetesinde yazdığı “Palmiyealtı” köşesinde, toplumsal meseleleri, politik olayları, edebiyatı ve güncel sorunları mizahi bir dille ele aldı.
O, özgürlükçü çizgisiyle genel olarak düşüncenin kalıplara hapsolmasına karşı çıktı.
Mizahı, dönem dönem iktidar duygusuna bir meydan okuma olarak kullandı.
Özellikle 12 Eylül Darbesi’ni ve Turgut Özal dönemini keskin bir dille eleştiren “12 Eylülcülere 1000 Soru ve Turgut Özal Dosyası” gibi eserleri, zamana meydan okuyan belgeler olarak hafızalarımızda yer etti.
Eserleri yalnızca politik hicivle sınırlı kalmadı. Şiirden romana, denemeden mizaha, incelemeden çocuk edebiyatına kadar geniş bir yelpazede eserler verdi.
Benim Başkentim: Adana, Bodur Başkanın Anıları, Ben Dünyayım, Yeryüzü Masalları, Uzunburun Dramı, Recep Çelebi Seyahatnamesi gibi kitapları, insan ruhunun derinliklerine dokunan incelikli anlatılar sundu. Mizahi gücüyle düşündürerek güldürmeyi, güldürerek öğretmeyi başaran nadir kalemlerden biri oldu.
60. SANAT YILINDA DOSTLARI ONU ANLATTI
Sanat hayatının 60. yılı, 2014 yılında İzmir TÜYAP Fuarı’nda dostları ve edebiyatçılar tarafından kutlandı. Ancak bu anlamlı kutlamadan kısa bir süre sonra, 1 Mayıs 2014’te, İzmir’de hayata gözlerini yumdu.
Kızı Yağmur Habora, yaşarken babasını şu sözlerle anlatıyordu:
“Daktilo sesi susmadı babam. O, yazının emekçisiydi. İnandığı değerler için kalemini bırakmadı. İçindeki yorgunluğa rağmen, hep söyleyecek sözü vardı.”
Adana’dan Dostu Müşür Kaya Canpolat, onu bir dava arkadaşı olarak yazmıştı:
“Adanalı olmanın ruhunu taşıyan, dostluklarını asla unutmayan biriydi.
Gerçek bir Adanalı olarak kalmayı başardı.”
Yazar Cengiz Gündoğdu ise onun kalemini ve cesaretini şöyle tanımlamıştı:
“Bülent Habora, kapitalizmin seline kapılmadı.
Bugünü de kapsayan geleceğin yazarı oldu. O, kalemiyle daima gerçekleri aradı.”
Dostu Yazar Osman Y. Çobanoğlu ise O’nun dayanışmacı ruhuna vurgu yapmıştı:
“Habora, yayınevinin kapılarını bizlere açtı, eserleriyle yeni nesillere ışık tuttu.
O’nun mirası hep yaşayacak.”
SONSUZA UZANMAK
Evet Bülent Habora’yı bir Mayıs günü, güzel bir baharda İzmir’de yitirdik.
Bülent Habora Değerli Eşi, Can yoldaşı İzmir’de uzun yılları birlikte geçirdikleri Nesrin Habora’yı 2012 yılında kaybetmiş, İstanbul Hekimbaşı Mezarlığı’nda toprağa vermişti. O da vefatı sonrası eşinin yanında olmak istediği için, İzmir’den İstanbul’a uzanan son kara yolculuğu gerçekleşti. İstanbul’da Cenaze namazının ardından naaşı başında Sevgili Kızı Melisa Yağmur Habora ve Sevgili Oğlu Volga Tuygur Habora, aile ve dostlarının katılımıyla bir tören düzenlenmişti. O sonsuzluğa uğurlanırken, dönemin Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanı Şair Mustafa Köz, “Vefâlı bir dost olan Habora’nın yazdığı ve yayınladığı kitaplar yakın tarihimizi öğrenmek isteyen herkes için çok değerli bir kaynaktır.” demiş ve O’nun eserleri ve duruşuyla yaşatılacağını vurgulamıştı. Habora’dan bir yıl sonra hayata veda edecek olan şimdi sonsuzluktaki Değerli Şair Sennur Sezer ise Bülent Ağabeyi şu sözlerle anmıştı:
“Bülent Habora, yaşamı boyunca toplumcu dünya görüşünden taviz vermedi.
Yayımladığı kitaplarla yazdıklarıyla hep paylaşımcı demokrat ve özgür toplumu savundu. Elimizde onun imzasını taşıtan önemli değerlendirmeler de var.
Dileriz, ilerde değeri daha iyi bilinir.”
Kızı Yağmur Habora, Babası Bülent Habora’nın Yar Yayınları'nın hazırladığı dostlarının, yakınlarının yazılarının yer aldığı "60.Sanat yılında Bülent Habora" kitabını görebilmiş olmasının, yaşarken tanık oldukları bir teselli olduğunu vurgulamış ve babalarıyla gurur duyduklarını söylemişti. Kendi kuşağından Değerli Usta Şair, Yazar Eray Canberk Ağabeyimiz de şu güzel, anlamlı değerlendirmeyi yapmıştı:
ERAY CANBERK’İN ANLAMLI SÖZLERİ
“Arkadaşım ve yayıncım, dedim ama ‘arkadaşımız ve yayıncımız’ desem daha doğru olacak. Artık bir de “di-li geçmiş zaman” kullanmak gerekecek, ne yazık ki!
1960 Kuşağı denen bizim kuşağın şairlerinden birçoğunun ilk kitaplarını yayımlamıştı. Yazı hayatına çok genç yaşta başlamıştı. Hikâyeci olarak tanımıştık. Sinema tutkusu sinema dünyasına da girmesine yol açtıydı. Kitap ve okuma tutkusu ise önce kitapçılığa, sonra da yayıncılığa yöneltti Habora’yı. Yayıncılık dünyamıza neredeyse 30 yıl katkısı oldu. Ölene kadar da kalemi elinden bırakmadı. Muhalif duruşunu da hiç bozmadı.
Mizah yanı ağır basan yazıları bunun tanığıdır. Yayınladığı kitaplar hep toplumsalcı görüş çizgisindedir. Daha ilk yayımladığı kitaplarda bu çizgisini belirginleştirdi… Tam 50 yılı geçen arkadaşlığımız, dostluğumuz konusunda pek çok şey söyleyebilirim ama benim de ilk şiir kitabımı, ilk çevirilerimi yayınlayan Habora’ydı desem bile yeter. Kendine özgü nezaketiyle, dudaklarından çok parmaklarına yakışan sigarasıyla, ahbap edinmekteki candanlığıyla da tanıdığımız Habora hep anılacak ve anılarımızda yaşayacak…”
Şimdi sonsuzluktaki Şair, Felsefeci, Yazar Değerli Afşar Timuçin de Bülent Habora yaşarken yayımlanan 60. Sanat yılı ile ilgili değerli kitapta, sevgili dostunun düşüncelerini ve özünü, O’nun kalbinin güzelliğini vurgulayarak şu sözleri dile getirmişti:
AFŞAR TİMUÇİN’E SELAM
“Bülent çok yönü olan, çok sağlam özyapılı bir aydın kişidir.
Bir yanı büyük adamdır bir yanı küçücük çocuktur. Sinemayı sever, edebiyatı sever, felsefeyi sever, sanırım en çok da yayımcılığı sevmiştir. Dostluna gözünüz kapalı güvenebilirsiniz. Kimsenin onunla ilgili olarak kötü bir söz söylediğini duymadım. Her zaman ağır olmayı ve ince davranmayı bildi. İnançlı bir toplumcudur. Bu yüzden bilardo kadar olmasa da tartışmayı da çok sever. Yumuşak ve güler yüzlü oluşu insanların ona olan sevgisini arttırıyor. İnsanlarla yakınlık kurmayı sever Bülent. Konuşmayı da çok sever.
Diyelim ben dokuz kişiyi tanıyorsam Bülent elli dokuz kişiyi tanıyor. Yazıları da öyledir, en sıradan yazısı bile içtenlikli olmanın en yoğun özelliklerini taşır.”
Bülent Habora hayatta iken “60. Sanat Yılında Bülent Habora” adlı kitabı yayıma hazırlayan genç kuşak dostları Osman Bozkurt, Kadir İncesu ve Çağlar Mirik’e de şükran borçlu olduğumuzu bu vesileyle vurgulayalım. Bülent Habora’nın kalemi yere hiç düşmedi.
Yazdıkları, söyledikleri, sözcüklere bürünmüş düşleri şimdi bizimle yaşıyor.
O, yalnızca bir yazar değildi; bir kültür emekçisi, bir düşün adamı, toplumsal bir hafızaydı. O’nun kalemi, adalet ve vicdanın sesi olarak sayfalarda yankılanmaya devam edecek.
Biz, o yıldızın izini kaybetmeyeceğiz. O, kalemiyle ölümsüzleşti ve biz onu daima minnetle hatırlıyoruz. Kelimelerin en kıvrak dansçısı, hakikatin en inatçı savunucusu, güldürerek düşündürmenin usta isimlerinden biri olan Bülent Ağabeyimizi, sevgi ve saygıyla anıyorum. Edebiyat ve basın dünyası, bir çağın tanığı ve yazın dünyasının önemli isimlerinden biri olan Bülent Habora’yı unutmayacaktır. Ruhu şad olsun…