9 Eylül Gazetesi'ne 30 Ağustos” tarihinde yazı göndermek, bir mutluluk nedenidir.

Tamam da, insanımızın mutlu olamamak gibi bir sendrom yaşadığı da bir gerçektir..
“Ferdi Kadıoğlu gidecek mi, giderse kaça gidecek?” ile “tarlada kalmış karpuzlarım ne olacak” arasına sıkışıp kalmış insanım ile; “orman yangınlarını çıkaran şahıslar” ve “tutuksuz yargılanacak olan bir sosyal medya fenomeni” arasından pozitif duygular döşenmiş bir yazı çıkarmak pek kolay olmasa gerek..
Bizi meşgul edecek,hatta nafile çabalarla oyalayacak malzeme üretmekte pek mahir olan yöneticilerimiz var çok şükür..
Dertlerimizi erteletiyorlar bize..
Bir yanda Avrupa'da var olmaya çalışan futbol takımlarımız var. Diğer yandan da dünyaya varlığını kabul ettirmiş voleybolcu kadınlarımız var.
Ama öte yandan Avrupa ve Dünyada yok olmaya doğru giden yönetim sistemimiz var.
İlk yazı karamsar olmasın istedim ama gördüğünüz gibi klavye beni dinlemiyor.
Kelimeler isyanda..
Politika; yanındakinin ayağına basıp ondan önce “AHHH” diye bağırmak sanatıymış..
Pek güzel başardığımız bir iş bu..
Bana düşen; nefret duygularıyla “inerciii” diye şarkı söylemek ama o da benim ne harcım, ne de tarzım..
Kelimeleri yan yana getirmenin dünyadaki en büyük ustalarından biri olan Nazım Hikmet”in dediği gibi:
“Orta Asyadan gelip Akdenize bir koç başı gibi uzanan, bu memleket bizim..”
İşte o koç başının en uç noktasındaki güzelliktir İzmir..
Yürektir..
Sevgidir..
Sadakattir..
Vatandır kısacası..
Sahadan takımı çekmek ile hakem yumruklamaya, daha önce sahaya giren bir taraftarın hakeme uçan tekmesiyle gelmiştik. Sonunda olmaması gereken yerde olan bir kulüp başkanının arkadan itilmesiyle doruklara çıktık.
Ondan bir gün önce de meclis kürsüsüne bir saldırı vardı.
Bunların hepsinde bir “ama” var..
Ama kelimesi bir kaçış yoludur.
Amasız, fakatsız yaşamayı becerebildiğimizde ise mutluluğa adım atmamız daha kolay olacaktır.
Kutlu 30 Ağustos destanı ve ardından gelen 9 Eylül kurtuluşu hepimize hayırlı olsun.