Yaşadığımız çağa adını veren ‘Gerçek Ötesi (Post-truth)’ kavramı, ‘kamuoyunu şekillendirmede nesnel verilerin, duygu ve kişisel inançlardan daha az etkili olduğu’ anlamına geliyor. Gerçeklerin çöpe atıldığı bu çağda, Kovid konusunda, dünyada ve Türkiye’de birçok gerçek halktan saklanmaya çalışıldı, çarpıtıldı ve algı operasyonları ile beyinler yıkandı. Aşı karşıtı değilim, komplo teorilerine de kolay inanmam. Tersine, aşıların yararları ve neredeyse herkesin aşılanması gerektiği konusunda birçok yazı yazdım. Yaklaşık 6,5 milyon insan bu nedenle yaşamını yitirmişken, “Kovid-19 diye bir enfeksiyon yok” gibi saçmalıklara da girmeyeceğim.
Dünyadan başlayalım... Kovid-19 ile mücadelede Çin, Pasteur’den beri kullanılan geleneksel yöntemle virüsü üretip, öldürerek uygulama yolunu seçti ve Sinovac gibi az yan etkili, güvenli aşılar elde etti. Batılılar ise bu zor yöntem yerine, yeni geliştirilen farklı teknikler kullanarak bağışıklık oluşturma yoluna gittiler. Dünyada öne çıkan ve çok sayıda hayat kurtaran aşı, bir Türk çift tarafından Almanya’da geliştirilen, Türkiye’de BioNTech olarak anılan ve Pfizer tarafından pazarlanan mRNA aşısı oldu.
Sinovac’ı ilk kullanan ülkelerden biri olan Türkiye’de birçok sağlık çalışanı ile yaşlımızın yaşamları da bu sayede kurtuldu. Sonradan BioNTech de alındı ve halka seçme hakkı sunuldu. İlk algı operasyonları bu dönemde başladı. BioNTech’in daha iyi olduğu yönler öne çıkarılırken, daha kötü olduğu yönlerden hiç bahsedilmedi ve rakibi Sinovac yerin dibine geçirildi. BioNTech’in içerdiği tek antijene (Spike) karşı oluşan antikor yanıtı, korunmada en önemli faktörmüş gibi gösterildi; oysa önemli olan nötralizan antikorlardı. Aşılardan asıl beklenen, gelişebilecek ağır enfeksiyonu önlemeleri idi ve Sinovac bunu çok yüksek oranda başarmıştı. Ancak, Brezilya’daki belirtisiz hastaların bile dahil edildiği bir araştırma öne çıkarılarak, Sinovac’ın etkisiz olduğu söylendi. Yeni varyantlar ortaya çıkıp, BioNTech de enfeksiyonları önleyemeyince, bu kez ‘önemli olan ağır enfeksiyonları önlemek ve yüksek antikor düzeyi’ dendi ve neredeyse herkese BioNTech önerildi. Ama iki ay önce BioNTech uygulanmış, yüksek düzeyde antikora sahip gençler bile Omicron ile enfekte oldu. Şu anda da neredeyse herkese BioNTech önerenler var ve bunun doğruluğu konusunda şüpheliyim.
Şüphelerimin temel nedeni, bugüne kadar dünyada ve Türkiye’de halkın yeterince bilgi sahibi olmadığı, BioNTech’in olası ciddi yan etkileri… Tıpta tedavi veya korunmaya yönelik farklı seçenekler varsa, bunlar avantaj-dezavantaj, etki-yan etki açılarından değerlendirilerek seçim yapılır. Ama Kovid-19 aşıları yan etkileri açısından neredeyse hiç karşılaştırılmadı. Hiç düşündünüz mü; Sinovac olurken hiç kağıt imzalamamışken, BioNTech öncesinde neden sayfalarca kağıdı imzaladığınızı? Nedeni, bu aşının Sinovac ile karşılaştırılmayacak kadar ciddi olası yan etkilerinin bulunması ve Pfizer’in olası hukuki süreçlere karşı önlem alması olabilir mi?
Bilimsel dayanağım, 13 Aralık 2021 tarihli yazımda ayrıntılarını verdiğim, BioNTech aşısına ABD’deki Gıda ve İlaç Dairesi’nden (FDA) onay alabilmek için, bizzat Pfizer tarafından hazırlanmış 38 sayfalık rapora göre, 1 Aralık 2020 sonrasındaki üç ay içinde, BioNTech aşısının yan etkileri sonucu 1223 kişi ölmüş, 520 kişi sakat kalmış, 11.361 kişideki yan etkiler raporun yazıldığı tarihte iyileşmemiş durumdaymış. FDA’in belgeleri incelemek için 55 yıl zaman istemesi, ancak 30 bilim insanının açtığı davayı kazanmaları sonrasında, belgelerin zorunlu olarak açıklanması düşündürücü. Bu kadar yıldır çektiğimiz eziyete, ev hapsine karşın, aşı ile ilgili bu önemli raporun içindeki bilgilere, sadece ABD’deki bir internet sitesinde ve benim yazılarımda yer verilmiş olması, daha da düşündürücü… Pfizer o günden bu yana görülen yan etkiler konusunda halkı bilgilendirmeli.
Türkiye’de yönetimin en büyük iki hatası, başlangıçta vaka-hasta sayısı kelime oyunu ile enfeksiyonun yayıldığını halktan saklayarak, yeterli önlem almalarını engellemesi ve farklı aşılar sonrası gelişen enfeksiyon oranlarını, yani farklı aşı şemalarının etkinliklerini halka bildirmemesiydi.
Bireysel ve toplumsal olarak gelişmek, çağdaş uygarlık düzeyini yakalayıp, aşmak için, “Gerçek seni özgürleştirir (veritas vos liberabit)” ilkesini temel almak ve gerçeğin aydınlığını aramamız gerek…