“Tiyatro asla ölmediği için değil, sürekli yeniden doğduğu için ölümsüzdür!”
Prof. Dr. Semih Çelenk, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Öğretim Üyesi, tam 22 yıldır!
O, “okulların amacı gençlerin kafasını eğitmekse, tiyatronun amacı o gençlerin yüreğini eğitmek” demiş Özdemir Nutku’nun öğrencisiydi. Asistanlık önerisiyle kaldığı okulda dekanlık da yapmıştır. Uzun yıllar da bölümün başkanlığı.
En genç yaşta profesör olmuş bir hocadır.
Özü sözü birdir Semih Hoca’nın. Muhalif yapısı nedeniyle sık sık fakültesinden kopartılır, yargı yoluyla yine döner çok sevdiği okuluna, öğrencilerinin yanına.
O Bertolt Brecht’in, “Mücadele eden kaybedebilir, mücadele etmeyense çoktan kaybetmiştir” sözünü kendisine şiar edinmiştir.
Dolayısıyla mücadele bayrağını asla yere düşürmeyenlerdendir.
****
Tiyatro yönetmeni, yazar, çevirmen, şair, oyuncudur da!
Mottosu nettir Semih Hoca’nın;
“Ben yazıyla, öğretmekle, tiyatro yapmakla kendini tarif eden bir insanım. Hepsinde de çok mutlu oluyorum.”
Tiyatro üzerine de Gazete Duvar’dan Nuray Pehlivan’a neler anlatmış bakın:
“Tiyatro, zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde hepimize nefes aldırır. Kendimizi birçok insanın yerine koymayı, bilinçli bir hoşgörüyü, aydınlanmayı, yüzleşmeyi, içine bakmayı eğlenceli bir biçimde öğretir. Bir de tiyatro zorbalarla ve budalalarla uğraşmayı sever. Onların abraka dabrakalarının, hokus pokuslarının, ahmaklıklarının farkına vardırır.”
****
Semih Hoca, Urla’nın şirin köylerinden Balıklıova’nın sakinidir.
Birbirinden nefis deniz ürünleri, doğası, hep gülümseyen insanlarıyla, Özal Kardeşleri’yle, kahkahasıyla namdar merhum Garip Cemal’iyle, un kurabiyesiyle, enginarıyla bilinen Balıklıova, bugün ünü kenti aşan, ülke çapında anılan tiyatrosuyla da tanınmaktadır artık. Peki Balıklıova Köy Tiyatrosu nasıl kurulmuştur? Yanıtı tek cümlede; köye bir tiyatro yönetmeni yani Semih Hoca gelince!
Semih Çelenk bakın nasıl anlatıyor o günleri?:
“2010 yılında köyde bir kış günü otururken, ‘Tiyatro yapalım mı hocam, bize yardımcı olur musun’ dedi arkadaşlar. Ben de ‘Tabii neden olmasın’ dedim. Sonra ilk provada pişman oldum ‘evet’ dediğim için. Baktım ki, benim zannettiğim gibi romantik bir hikaye çıkmayacak buradan. Arkadaşlar oyun metnini o kadar kötü okuyorlardı ki, ben bu işin içinden nasıl çıkarım diye düşünmeye başladım. Daha önce bu tür bir çalışmada yer alan sadece bir kişi vardı grupta. Konuşamayan, utangaç sıkılgan arkadaşlarımız vardı. Ama istekleri çok güçlüydü. Okuma provaları boyunca hep çok umutsuzdum. Sonrasında oyun ayağa kalkınca, çareler aramaya başladım. Doğal olmaları yolunda onları kışkırttım. Köyün ağzını kullanmalarını istedim. Oyuna doğaçlama espriler eklemeye başladık. Oyundaki karakterleri köyden kişilerle yan yana getirmeye çalıştık. Ufak tefek davranış özellikleri ekledik. Kişilerin kendi özelliklerini karaktere yükledik. Böylece anlattıkları hikayeyi onların hikayesi yaparak, oyunu daha samimi hale getirdik. Bu noktada arkadaşlarımın hakkını yemeyeyim, onlar da bir mucizeyi adım adım gerçeğe dönüştürdüler. Ben tiyatromuzu tanımlarken, ‘bizim mütevazı mahallî mucizemiz’ diyorum. Sonraki oyunlarda bu tavır giderek yerleşmeye başladı. Sonuçta bir Balıklıova üslubu oluşturduk tiyatroda.”
****
“Rumuz Goncagül”, “Midas’ın Kulakları”, “Vatan Kurtaran Şaban”, “Deliler Boşandı”, “Toros Canavarı” ve “Resimli Osmanlı Tarihi” oyunlarını sahneleyen Balıklıova Köy Tiyatrosu, bugün 12 yaşında.
Tiyatronun; pandemi belasında, derinleşen ekonomik krizde, kutuplaştırıcı siyaset ortamında; “tıknefes olan insanımıza oksijen tüpü” olduğu görüşünde Semih Hoca. Ayrıca insanın, “topluma, iyiliğe ve dünyaya olan inancını yitiren insanın bu inancını güçlendireceğine” inanıyor.
O, kuşkusuz kültür sanat hayatımızın maruf simalarından biridir.
Varlığınızla onur duyuyoruz Semih Hocam. Hep iyiliklerle yaşayın.
Sizin de dilediğiniz gibi; “Her köyün, kasabanın, mahallenin kendi sanat odakları olmalı.”
“İyilik hanesine atılmış çentik; Balıklıova Köy Tiyatrosu” için de; Nazım baba’nın izniyle; “Yapraklara dallara, yeşillere allara/ Nice nice yıllara Balıklıovalı tiyatrocular, nice nice 12 yıllara.”