Karşılık bulmadığından kuşkuya mı düşüldü, yoksa garantiye oynayalım diye mi tercih edilmedi bilinmez, kentte düzenlenen festivalin adında “gülmece” değil “mizah” tercih edilmiş.
8.si olduğu vurgulanan “Uluslararası İzmir Mizah Festivali” Kültürlerarası Sanat Derneği ile Büyükşehir işbirliğiyle gerçekleştiriliyor, 24 Aralıkta sona erecek. Derneğin resmi sayfasına baktığımızda, uluslararası sinema ve mizah festivalleri düzenlediğini, bunların İzmir Büyükşehir Belediyesi ile gerçekleştirildiğini, yönetim kadrolarında da tanışlarımızın yer aldığını okuyoruz. Sanatın “Kültürlerarası” olanı nedir, nasıldır, ne anlama gelmektedir, şimdilik geçelim.
Festivalin belge ve bilgi üretmesini, sanatın hayata estetik ve düşünsel müdahale aracı olduğunu unutmamasını, görevini “mizahi zekâ” örnekleriyle yerine getirmesini dileriz. Öte yandan, işin içinde “yerel yönetim” etiketli bir kurum varsa, parasını verdiği her işin kentte en geniş paydaşlık yaratması, tüm çeperleri kapsaması ve demokratik bir ulaşılabilirlik taşıması gerektiğini de anımsamak-anımsatmak zorundayız. Öyle ya, kamunun parası, kamunun yararına harcanmak zorundadır ve bu zorunluluk o yerel yönetimin asal yükümlülüklerinin başında gelir. Etkinliklerimiz bilimsel bir buluşma, akademik bir çalıştay değil de, “festival” adı taşıyorsa, bu yükümlülükleri kendi aramızda salonlarda buluşarak, birbirimizi plaket çiçekle koltuklayarak, nihayet üç beş kes yapıştır haberle yerine getiremeyiz, değil mi? Bu bağlamda festivale, düzenleyicilerine ve de Büyükşehir Belediyesine başarılar dileyelim.
Mizahı en keskin, en acımasız, en doğrudan hale getirecek kadar acı, hüzün, yıkım ve muamma yüklü zamanlardan geçiyoruz. Bu tümce boşuna yazılmamıştır. Çünkü bu tümcenin beslendiği yeri, “Büyük Mezarlık” olarak nitelenen coğrafyamızın, yaşamak zorunda bırakıldığı korkunç acılara karşı direniş yollarından birini işaret etmektedir. Onun adı “Anadolu Mizahı”dır ve böyle bir direnişin dünyada benzeri yoktur. Bu coğrafyanın halkları kadar dünyada hiçbir insan toplaşması, deyiminden atasözüne, türküsünden seyirlik oyunlarına, meddahından gölge oyununa, böylesine büyük bir itiraz, eleştiri, ironi ve direniş külliyatı oluşturmamıştır.
Bu mizah, siyasetten cinselliğe, inançtan bireysel-toplumsal ilişkilere tüm hayatı kapsar. Yer aldığı türlere göre, anlatım biçimi, yöntemi ve elbette dozu-yoğunluğu değişir. Mizah, baskıcı feodalizmin, karanlık taassubun, soyadı Osmanlı olan bir ailenin ve aparatlarının egemenliğinde yaşamanın baskı ve dayatmalarına karşı, halkın tahammül, itiraz ve nihayet davranma gücünü beslemiştir. Uzunca örnek veremeyiz ama meraklısına Karagöz Hacivat ya da Nasrettin Hoca’nın fellik fellik gözden kaçırılan “özgün” metinlerini, örneğin Sedat Veyis Örnek hocamızın derlediği Köy Seyirlik Oyunlarımızı okumasını önerebiliriz
Mizah, bir ülkenin demokrasi, hukuk, laiklik, çağdaşlık ve değerler silsilesinin turnusolüdür. Türkiye Cumhuriyeti tarihi, kurtuluştan kuruluşa ve günümüze uzanan yürüyüşünde, mizaha bakış açısından da incelenmeyi hak etmektedir. Karikatürden öyküye, şiirden romana, sinemadan tiyatroya mizahın nasıl değerlendirildiği kadar, devletin/hükümetin/sistemin bu değerlendirmeye nasıl baktığı da, ülkemizin demokrasi kalitesini ortaya koymaktadır. Bu bakışın antidemokratik ve teokratik yoğunlaşma içinde olduğunu söylemek, büyük bir iddia sayılamaz.
Öte yandan yaşadığımız vahim bir paradoks, her şeyin popüler bakışla birer mizah malzemesine dönüştürülmesidir. Burada mizah, muhalif karakterini ve işlevini yitirmekte, gerçeğin cıvıklaştırılması ya da dikkatlerden kaçırılması adına araç olarak kullanılmaktadır. Televizyonumuz ve sinemamız vahim biçimde bunlarla işgal ve meşguldür.
Ülkemizde mizahın sıçrama noktalarından biri de Gezi İtirazı sürecinde yaşanmıştır. Ama bu süreç, yeterli ve gerekli ideolojik duruş-toplumsal öngörü diyalektiğini oluşturamadığı için, tepkiselliğinin kalıcı-doğurgan olamaması gibi, ürettiği mizah da romantizm, saraka ve zekâ ışıldamalarından öteye geçememiştir. Bu belirleme, “Gezi Mizahı”nın mizah tarihimizdeki tartışılmaz yeri adına yapılmaktadır, kabul eden de reddeden de olacaktır, gerekçelerini okunmak isteriz.
Bir köşe yazısında anlatılamayacak kadar derin ve geniş bir mevzudur. Elbette geri döneriz, bildiğimiz kadarıyla anlatırız. Ancak…
8.cisi olduğu belirtilen böylesi bir festivalden, bunların ışığında İzmir’den ülkemize, uluslararası olduğu için ülkemizden yeryüzüne, bilgi ve belge üretilmesini beklemek hakkımızdır.