Tarih bazı isimleri asla unutmaz. Muhammed Ali de bu çizgiyi şöhret ve cesaretle çizen ender figürlerden biridir. O, sadece bir boksör değil, bir aktivist, bir filozof ve kendi döneminin özgürlük simgesiydi. Onu sadece ringdeki zaferleriyle değil, toplumun önünde dimdik durduğu ilkeleriyle de hatırlıyoruz
Muhammed Ali, kariyerine Cassius Clay adıyla başladı. 1960 Roma Olimpiyatları'nda kazandığı altın madalyayla adını duyurdu. Ancak onu unutulmaz kılan, hem yeteneği hem de şaşalı üslubuydu. Ringde hızlı ayak hareketleri ve çözülmesi zor stratejileriyle rakiplerini hayran bıraktı.
Muhammed Ali, kariyerinin doruğundayken hıristiyanlıktan Müsülmanlığa geçerek adını değiştirdi. Bu karar, sadece bir inancın değişimi değil, aynı zamanda bir duruştu. Siyahilerin hakları için verdiği mücadele ve Vietnam Savaşı'na katılmayı reddetmesiyle dünyanın dikkatini çekti. "Hiçbir Vietkong bana 'zenci' demedi," sözü, savaşı reddedişinin ardındaki ahlaki nedeni çok net bir şekilde ortaya koyuyordu. Bu tutumu, ona şampiyonluk unvanının ve lisansının elinden alınmasına mal oldu. Ancak Ali, boyun eğmedi.
Ali'nin en büyük özelliklerinden biri, kendine güveni ve karizmasıydı. Rakiplerini psikolojik olarak yıpratmasıyla ünlü olan Ali, ring dışında da aynı özgüveniyle konuşmalar yapıyor, şiirler yazıyor ve müziğe ilgi duyuyordu. "En Büyüğü" lakabını boşuna değil, haklı olarak taşıyordu.
Parkinson hastalğıyla verdiği savaş bile onun iradesini kıramadı. Hayatının son yıllarında bile ilham vermeye devam etti. Onun cesareti, sadece rakiplerini yenmekten değil, önüyndeki engellere meydan okumaktan geliyordu. Muhammed Ali, dünyaya şu mesajı verdi: Gerçek zafer, fiziksel gücün ötesindedir. Bu zafer, adalet, özgürlük ve insan onurunu savunmaktan gelir. Şimdi dünya, onun anısında, sadece bir boksörü değil, bir ilke adamını anıyor.
Muhammed Ali'nin sözleriyle bitirelim: "Ben en iyisiyim. Bunu daha ben kendim bilmeden önce bile söylemiştim."