Her gün gelen şehit haberleri, durdurulamayan terör, yandaş medyanın “terörle yaşamaya alışın” dayatmaları, Erdoğan ne dedi? Obama ne yaptı? Hayırsever Rıza Bey'in önüne kimler yattı? Başkanlık sistemi, Ensar Vakfı, çocuk tacizleri, kadın cinayetleri, yüz kızartıcı anlaşmayla geri gelen mülteciler, doğa katliamları, hayat pahalılığı, enflasyon...
Türkiye'nin 13 yıllık kapkara tablosunun son perdesi...
Ülke olarak televizyonların karşısında kimilerimiz üzüntüyle, endişeyle, kaygıyla kimilerimiz umursamazlıkla bu iç acıtan gündemi izliyoruz.
Geçtiğimiz hafta İkinci İnönü muharebelerinin 95'inci yıldönümüydü. Bu karışık gündem arasında medyamızda tek satır yer almadı Kurtuluş Savaşı'nın bu en önemli muharebesi. Birlik beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz şu günlerde gelin o dönemi Hasan İzzettin Dinamo'nun kaleminden bir kez daha hatırlayalım:
1921 Mart'ının 31'inci gününü 1 Nisan'a bağlayan gece, Genelkurmay Başkanlığı'nın bulunduğu Ziraat Mektebi'nin yemekhanesinde Mustafa Kemal ve arkadaşları yemeklerini ağır bir sessizlik içinde yediler. Kuru fasulye, pilav ve üzüm hoşafından oluşan üç kap yemek boğazlarından aşağı zorla iniyor gibiydi. Hepsi de İnönü'de ikinci kez düşmanın çok üstün güçlerine karşı kanlı, umutsuz bir savaş vermekte olan küçük, yetersiz, araçsız, gereçsiz Türk Ordusu'nun akıbetini düşünüyorlardı. İnönü'de yenilen Türk Ordusu'nun yerine koyacak başka güçler de olmadığından , düşman bu ordunun kalıntılarını önüne katıp Ankara'ya doğru kovalayacaktı.
Herkes İkinci İnönü Savaşı'nın sonucunu beklediğinden hiçbirini uyku tutmuyordu. Sabahın saat 3 buçuğunda cepheden gelen geri çekilme telgrafı herkesi yasa boğmuştu. Ancak gün ışırken gelen ikinci telgraf savaşın seyrini değiştiriyordu;
“Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri direnen ve artçı olduğu sanılan düşman müfrezesi, sağ kanat grubunun saldırısıyla düzgün olmayarak çekiliyor. Yakından izleniyor. Bozöyük yanıyor. Düşman binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silahlarımıza bırakıyor. Batı Cephesi Kumandanı İsmet.”
Büyük sevinç içindeki Mustafa Kemal'in silah arkadaşı İsmet'e çektiği cevap telgrafı, tarihe düşülecek bir not niteliğindeydi;
“Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü meydan savaş meydanlarında yüklendiğiniz görev kertesinde ağır bir görev yüklenmiş kumandanlar çok azdır. Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun makus talihini de yendiniz.”
Bu ülke böyle kuruldu. Kanla, canla, yoklukla, açlıkla... Hiç sıkılmadan o yılları “İki Ayyaş” dönemi olarak anma cesareti gösteriyorlar. Bilmiyorlar ki yaşadığımız dönemler, bölücülerle işbirliği, ağlayan analar, hırsızlar, namussuzlar, rüşvetçiler, çocuk tecavüzcüleri, kadın katilleri, doğa katliamcıları ile anılacak.