Bana göre dünyanın en saçma ve ciddiye alınmaya değmez sorularından biridir.

Hatta bana kalırsa, sorumsuzluğun, duyarsızlığın, olanı biteni algılama zaaflarının ve itiraz utangaçlığının paravanı olarak kullanılmaktadır. Bu soruyu soranlara şöyle yanıt veresim gelir: Biz bu hale gelirken, sanırım uzaydaydın ya da Pamuk Prenses Sendromuna yakalanmıştın. Geri getirmeye ya da uyandırmaya kıyamadık. 

İşin şakası bir yana, bireysel ve toplumsal yaşam kalitesi, bir gecede düşmez ya da yükselmez. O bir sürece, içselleştirmeye, yaşam biçimine dönüştürmeye, bunlar için eğitimden ekonomiye bir duruşa, gelişmeye açık olmaya bağlıdır. Değilsen, “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” diyen olağanüstü vizyondan, “Eğitimin amacı, bilgi değildir” diyebilen ve bundan zerre kadar çekinmeyen zihniyete düşmen çok kolaydır.  Bu karşı devrimci tavırdır ve dün gece düşünüp bu sabah dile gelmemiştir. Bu süreç hakkında, bu ülkenin yurttaşı olarak itiraz etmeyi bırak, fikrin var mı?

Mesela Köy Enstitüsü’nde verilen dersler ile bugünkü Milli Eğitim politika ve uygulamalarına, ÇEDES dayatmalarına bakıp, ne yapılmaya çalışıldığını göremiyorsan, bir kerecik bile merak etmemişsen, böyle bir soruya hakkın olabilir mi? Haydi, biraz köyden sürdürelim meramımızı. Bütünşehir Yasası çıkardılar, köyleri bir anda mahalleye çevirdiler, köyün ortak mallarını ele geçirdiler, topraklarını imara açtılar. Şimdi o “mahalleler”de ne oluyor biliyor musun? Dün ekip biçtiği toprağını üç otuza satanlar, bugün satın alanlarının yanında amele, şoför olarak çalışıyor. Köyün sosyal, kültürel birikimine, geleneklerden sağlığa, derelerden göllere ne olduğuna gelince… Bak onu da, geçmişten bir örnekle anlatayım. Marshall Yardımıyla tanıştık, emperyalizmi kan ve gözyaşı destanları yazarak kovmuştuk, şenlik kıyamet karşıladık. Emperyalizm çok sevdiğinden değil, yeni bir pazar kurmak için gelir. Gelirken kültürünü, yaşama biçimini de getirir, işbirlikçileri sayesinde tanıtır. Eğer buna açıksan,  “Üreten köylü, ulusun efendisidir” sözü, artık sana bir şey ifade etmez. Kadınlı erkekli göbek attığınız “Zeytinyağlı yiyememem, basmada fistan giyemem” türküsünün neden yazıldığını, nelere altlık oluşturduğunu düşünmüyorsan, tarım ve hayvancılık cenneti olan bir ülkenin, neden dünyanın her yerinden yiyecek ithal ettiğini de anlayamazsın. 

Sekiz yaşındaki çocukların boğulup derelere atılması, karanlık yuvalarda cayır cayır yanarak can vermesi, yaşamın her alanında kesif bir geriye düşüş, bu şiddet, yalan, talan sarmalı seni dehşete boğuyor, sormadan edemiyorsun değil mi: “Ne ara bu hale geldik?”
    Köşe bitti, konuya yine geri döneceğiz. Ama sorunu yanıtsız bırakmak da olmaz. Bak Nazım Usta senin için ne yazmış?
    “Kabahatin çoğu senin canım kardeşim!”